11- Meraklı Bekleyiş

126 11 15
                                    

Herkese merhabalar.

Etrafta salgın olduğundan, maalesef ben de kaptım soğuk algınlığı. Bölümün gecikmesinin sebebi yataktan bile kalkamayacak durumdan olduğundan. Yürekten özür diliyorum.

Kendinize iyi bakın, dikkat edin. Sıkı giyinin.

Şimdilik, iyi okumalar.

*

Bir, iki, üç, dört.

Solmamak adına direnen, renklerini yavaşça kışın soğuk tonlarına bırakan çiçeğin ince bir yaprağını daha kopardı öğretmen.

Beş, altı, yedi, sekiz.

Sayılar büyüdükçe ömürler kısalırdı. İnsanlar güzelliğinden güzellik kaybeder, hayvanlar kısacık ömürlerinin kattığı tozlu tüylerini döker, bitkiler boynunu bükerdi. Akrep ve yelkovan her zaman ilerlerdi, zaman ilerledikçe tüketilen miktar artardı ve sayaç her zaman bunu sayardı.

Dokuz, on, on bir, on iki.

İşte bu kadardı, renklerini kaybeden bir çiçeğin yaşama tutunmasının anlamı neydi ki? Bütün yaprakları kopmuş, bütün hayatı şu on iki yapraktan oluşmuş ömrünü yitirmek bu kadar basitti.

Anıl, kendi sayacının pek de büyük sayılar gösterdiğini düşünmüyordu. Derin bir nefesi ciğerlerine çektiği ilk günden itibaren, enerjisini tüketmiş olmasına rağmen pek yaşadığını hissedemiyordu genç adam. İyi bir ailesi vardı, şu güne kadar en ufak zorluğu bile etrafındakiler sayesinde atlatmıştı ve oldukça şanslı olduğunu düşünüyordu. Enerjisini minumum seviyede kullanmış, bedelini en hafif şekilde ödemek adına büyük bir özen göstermişti. Öğretmenliği bile rahat bir meslek olduğunu düşündüğünden yazmıştı tercihlerine, daha sonrasında büyük bir sevgiyle bağlanması ise yine şansıydı kendisinin.

Düştüğünde her zaman birileri koşmuştu, kalktığında hep yanında birileri vardı.

Aynı yıllar önce hastanede karşısına çıkan askerin yardım etmesi gibi, şansı yaver gitmişti. Bir anda Tugay ortaya çıkmış, düştüğü yerden onu kaldırmış ve tekrar kendi hayatına dönmüştü.

Elbette her zaman şanslı olamazdı insan. Öğretmen olarak atandığı bu kuru topraklara ilk geldiğinde hissettiği duygular da bunu gösteriyordu. Sık sık kulağına çalınan köy saldırıları da gerçekliğe döndüğünde, şansını tamamen kaybettiğini anlamıştı Anıl. Kendi başının çaresine bakmalıydı, etrafında onu kaldıracak kimse kalmamıştı. Ailesi Ankara'da, yakın dostları çok uzaklardaydı. Hastanede kendisini kurtaran askerin kim olduğunu bile bilmiyordu öğretmen, tek başına yokluğun ortasından çıkmak zorundaydı.

Yine de, zaman durmadan akardı.

Tugay tekrar karşısına çıkmış, yokluğun ortasında tek başına debelenirken yardıma koşmuştu tekrardan. Bütün bedeninin rahatlıkla kendisini bıraktığını hissetmişti genç adam. 'Bu ücra köyde güvenilecek bir omuz.' Diye düşünmüştü Anıl. Zihni rahatlamış, bütün uzuvları mutlulukla titremişti.

Dalgın bir şekilde yolduğu çiçeğe baktı Anıl. Oturduğu masasında, soğuk ve sisli havanın bütün karamsarlığıyla üzerine çullanmış halsizliği atamıyordu bir türlü. Yanan sobanın ateşinde çıtırdayan odunlar bile ona bir umut aşılayamıyordu şu anda, oldukça mutsuz, tedirgin hissediyordu kendisini.

Sabah hazırlanmış kahvaltıya komutan gelmemişti. Onu beklemişlerdi uzun bir süre, bir saatin sonunda ise dayanamayıp yemişlerdi diğer askerlerle. Oradan okula geçmiş, yolda birkaç öğrencisinin kapısını çalmış ve tüm gün yapacak bir şeyi olmadığından hepsini ders vermek adına toplamıştı. Bu yüzden askeri saatlerdir görmüyordu, köye gelip gelmediğini bile bilmiyordu. Bir sorun olduğunun gayet de farkındaydı, kendisini merak etmekten alıkoyamıyordu. Kalbine yerleşmiş olan tanıdık güven hissini kaybedeceğinden ölümüne korkuyordu.

SAYAÇ BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin