Bir şeylerin eskisi gibi olamayacağını nasıl öğrenmiştiniz? Yerinde bulamadığınız bir eşya ile mi yoksa yaptığınız bir hatanın iyileşmeyen yarasını gördüğünüzde mi? İlk duymak, sonra görmek ve ruhuna iyice sindirmek gerekirdi kabullenmek için. Çoktan duyduğu olayları, şimdi kendi gözleriyle ispatlıyordu Anıl. Odanın içerisine çöken karamsar havayı ciğerlerine çekiyordu.
Odaya ilk girdiğinde kimse onu fark etmedi. Burak hemen önünde durmuş, duvara doğru yaslanmış ve kendisine geçmesi için alan tanımıştı. Anıl çekingence ilerledi. Gözleri ilk ortada duran beyaz yatağa kaydı, üzerinde yarı oturur vaziyette duran Kamil gözlerini kapatmış ve sırtını plastik başlığa dayamıştı. Yüzünde belirgin duran solgun sıkılganlığı ilk kez gördü öğretmen. Arkadaşının neşeli tavrı tamamen gitmiş gibiydi.
Daha sonra köşedeki ikili koltuğa kaydı gözleri. Yan yana oturan Tugay ve Hakan'ın bedenleri olduğu yerde çökmüştü. Omuzları birbirine değiyor, sanki birbirlerine tutunmasalar yıkılacak gibi duruyordu bedenleri. Öyle umutsuz öyle mutsuzdu herkes.
Bütün herkes buradaydı, tek bir kişinin eksikliği parmaklarını uyuşturdu.
Uzun süre orada dikildiğini, Burak'ın elini omzunda hissettiğinde fark etti. Bedeni irkilerek bakışları sarışın adama döndüğü sırada çoktan konuşmaya başlamıştı Burak. "Çaylar geldi beyler, yanında promosyon olarak tatlı da veriyorlardı." Kendisine yapılan ima şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırmasına sebep verdi.
Anlamsız bakışlar ayaktaki ikiliye kaydı. Anıl gözlerini direkt belli bir kişiye kaydırdı, kaydırmasıyla nefesleri hızlandı. Askerin yavaşça çatılan kaşları pek kalbine iyi gelmiyordu. Zira yüzünü görmek bile önceki gece olanları hatırlatıyordu.
"Hoş geldin öğretmen." Hakan, ayağa kalkarak genç adama doğru yürüdü. Kollarını iki yana açarak Anıl'a ilerledi, bedenine sarılan sıcaklıkla mutlulukla kabul etti askerin sarılışını. Kendi kolları da yavaşça askerin sırtına kaydı. Birkaç kez hafifçe vurdu ve ondan uzaklaştı. "Geleceğini bilmiyorduk." Biraz endişe ile bakıyordu öğretmene. Kara kaşları çatılmış ve omzunun üzerinden yataktaki bedeni kontrol ediyordu sürekli.
"Ben çağırdım onu. Sizin burada olduğunuzu yeni öğrendi." Tugay, ayağa kalkarak Anıl'a doğru yürüdü. Bakışları bir Burak'a kayıyor, sonra tekrar sevdiğini buluyordu. Rahatsızca düzeltti duruşunu. Anıl'ın yanına gelerek kolundan tuttu adamın. Öğretmenin bedeni arkasındaki Burak'tan uzaklaşarak askere yaklaştı. "Arasaydın seni almaya gelirdim." Gözlerindeki sinir açıkça okunsa bile, Anıl'a bakarken ufak parıltılar doluydu.
"Şansıma Burak'la karşılaştım." Hızlıca açıklama yaptı. Daha sonrasında bu huzursuz ortamı dağılabilmek adına farklı bir yöne yönlendirdi dikkatini. "Kamil nasıl?" Geldiğinden beri duruşunu bozmayan adamı görebilmek adına kenara kaydı. Kamil hala gözleri kapalı bir şekilde yatakta oturuyordu. Bir an uyuduğunu düşündü fakat düşünceleri ayaktaki bedenlerin gerginliğiyle son buldu. Ters bir şeyler hissetti, bakışları sorgularcasına askerlere baktı.
Burak, boğazını temizledi. Kimseden ses çıkmadığı için yatağa ilerledi, aralarındaki en soğukkanlı kişi olduğunun farkındaydı. Kimsenin dile getiremediği durumu göstermek adına Kamil'e yaklaştı, askerin omzuna nazikçe elini dokundurdu. Dokundurdu fakat Anıl'ın beklemediği bir anda Kamil yerinde sıçradı. Gözleri hızla açılırken korkuyla baktı etrafına. Gerçekten farkında değil gibiydi hiçbir şeyin, oysaki ufacık bir dokunuşla aralamıştı gözlerini.
Burak, askerin omzunu sıktı. Onu biraz olsun rahatlatabilmek adına bekledi. Kamil, mavi gözlere bakarken yutkundu. Sonra sarışın adamın parmağı havaya kalktı. Omzunun üstünden Anıl'ı işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYAÇ BXB
Novela Juvenil"Seninle mezarlıkta görüşürüz belki. Yanında olmam, soğuk bir kalbe sahip olurum. Sırt üstü yatarım orada, senin gelmeni beklerim Anıl. Eğer... Bir şey olursa, eğer orada buluşursak, bil ki geldiğini görürüm." Gözlerini bir an olsun ayırmıyordu genç...