Hayatta adımlarını sert atmak gerekirdi, kimsenin kaydıramaması, düşmemen gerekiyordu. Bunu başarmak için de tecrübelerinden faydalanırdın. Yanlış bastığın zemine bir daha basmazdın, gözlerin sürekli incelemezdi önündeki yolu, başını diker ve hedefine ilerlerdin. Daha kolaylaşırdı hayat. Zaman akıp geçerdi, devam ederdin sadece. Önüne birisi çıkıp, seni durdurana kadar devam ederdin. Bir süre sonra ya onu da yanına alırdın ya da onu ezip geçerdin. İlerlemek adına... Tercih yapardın.
Anıl, gözlerini kaldırmamaya çalışıyordu. Ufak tefek tümseklerden temkinli geçiyor, düşmemeye dikkat ederek ilerliyordu. Arkasındaki bedenin varlığını tümüyle hissediyordu. Her adımını duyurmak ister gibi sert atıyordu botlarını ileriye. Korkusuzca, emin adımlarla.
Kısa süre içinde tek katlı, kendince büyük bir evin önünde durdular. Alçısının bazı kısımları yontulmuş, kapısına uzanan taşlı yol iyice çamura batmıştı. Uzunca bir zamanın ağır yükünü kaldırmış gibiydi ev, kim baksa anlardı bunu.
"Burası mı?" Kulağının dibinden gelen kalın, sert ses ile olduğu yerde sıçradı Anıl. Komutan kendisine doğru eğilmiş, omzunun üzerinden yıpranmış eve bakıyordu. Öğretmenin sıçraması ile gözleri kayarak genç adamın suratında gezindi kara delikleri. Burnunun ucuna kaymış gözlükleri, bal gözlerinde büyümüş bir çift siyah benekler kendisine bakıyordu. Bu görüntü dudaklarının iki yana kaymasına sebebiyet verdi. "Bu kadar korkmayın lütfen hocam, sizinle bir sıkıntım yok."
Anıl, kendisine çok yakın olan bedenden biraz barut, biraz da tam kurumamış ıslak kıyafet kokusu alıyordu. Burnunu kırıştırmadan edemedi. Buraya gelene kadar epeyce yol yürümüş olduklarını düşündü, elbette temiz olmalarını beklemiyordu.
Komutan, burnunu kırıştıran adama tek kaşını kaldırarak baktı. Birden ne olmuştu da, korkan gözleri tiksinti ile bakmaya başlamıştı, anlayamadı. Anıl'dan bir adım uzaklaşarak, muhtarın evine doğru yürüdü. İçinden geçirdiği düşünceler ile başını iki yana salladı anlayamazca: Allah Allah, bende bir sıkıntı mı var acaba?
Botlarının etrafı kalıp kalıp çamur olana kadar ilerledi Tugay, eskimiş tahta kapıyı çalmak adına elini kaldırdı ve sertçe yumrukladı. Onu görmeyen bir insan bu gürültüyle gerçekten savaşın çıktığını sanabilirdi ki zaten alacaklı gibi kapıya vuruyordu. Anıl olduğu yerden onu izlerken irkildi, askerin gerilmiş sırtını inceledi. Omzunda asılı duran silaha kaydırmamaya çalıştı gözlerini, zira kötü anıları zihnini meşgul ediyordu. Tugay'ın kapıya savurduğu yumrukları bile askerin bütün sinirini gösteriyordu, bu yüzden gözlerini hızla çekti ondan.
Kapı acele ile açıldı. Orta yaşlı, pala bıyıklı ve yarı kel adam tedirgin gözlerle kapısını yumruklayan adama baktı. "Kim?" Diye sordu sesini yükseltmeye çalışarak. Gözleri Tugay'ı baştan aşağıya süzdü ve asker olduğunu anladığı gibi duruşunu düzeltti. Kendini toparlayarak dudaklarını araladı. "Komutan, evet?" Doğru düzgün olmayan Türkçesi ile konuştu.
"Muhtar sen misin?" Tugay, üstten baktı adama; üzerinde baskı kurmaya çalışıyor, soracağı şeyler için dökülmesini sağlamak istiyordu.
"Evet." Tekrar konuştu muhtar. Bir askerin neden köyünde olduğunu içinden sorgulamasına rağmen, bedenini rahatlattı. Asker demek, güven demekti. Kurtuluş, umut demekti ona göre.
"Radarımıza bir telefon görüşmesi yakalandı." Tugay, derdinin ne olduğunu anlatmaya başlamıştı ki, aklına arkasında bekleyen öğretmen geldi. Omzunun üzerinden geriye doğru bakarken, çekingen bedenin olduğu yerde öylece durduğunu gördü. Konuyu bilip bilmemesinde bir sıkıntı olup olmayacağını kafasında sorguladı bir an, daha sonrasında bu çelimsiz bedenin ona bir zarar vermeyeceğini düşünerek tekrar muhtara döndü. "Konum sizin köyünüzü gösteriyor. Uzun zamandır aranan terör örgütü lideri Ali Kayışçı ile irtibata geçilmiş." Kelimelerini tek tek sunmaya devam ederken, üzerinde toplanan bakışları hissediyordu. Özellikle sırtını bir çift göz delmek ister gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYAÇ BXB
Novela Juvenil"Seninle mezarlıkta görüşürüz belki. Yanında olmam, soğuk bir kalbe sahip olurum. Sırt üstü yatarım orada, senin gelmeni beklerim Anıl. Eğer... Bir şey olursa, eğer orada buluşursak, bil ki geldiğini görürüm." Gözlerini bir an olsun ayırmıyordu genç...