Bir hayatın değişmesi için ufacık bir dokunuş yeterli olurdu. Parkta otururken üzerine atlayan bir kedi bile duygularını etkilerdi ve duygular hayatımızı yöneten mekanizmaydı. Yeni biriyle tanışmak, onunla vakit geçirmek ise hayatımızı tümden değiştirebilirdi. İyi veya kötü, her şekilde o insanın varlığını hissedebilirdiniz. Onun varlığını bildiğiniz sürece bu hayatınızda onun parçasını asla silip atamazdınız.
Bu yeni insan ile vakit geçirmeyi geçiyoruz, eğer direkt evinizin ortasına döşeğini atıp hayatınızın merkezine kapıyı kırarak girdiyse, hiçbir şey elinizde olmazdı. Zorla girilmiş bir evden, kendi isteği olmadan çıkaramazdınız çünkü onu.
Anıl, hayatının süregelen olaylarından oluşan zincirini çoktan bırakmıştı. Çektikçe kendini yoruyordu, boşa çabaladığını fark eder etmez ise eline dolanan zinciri hızlıca çözmüş ve kayıp gitmesine izin vermişti. Sanki kendi hayatını, kenara çıkarak elinde patlamış mısır ile izliyor gibi hissediyordu. Bunun sebebi ise... Evine aldığı dört yeni vahşi hayvandan başkaları değildi elbette.
Bazı zamanlar bir hayvan sahiplenmeyi düşünmüştü, kendisine arkadaşlık edecek, evcil bir hayvanı. Şansına küsmeliydi, şahsen bu yeni varlıklar pek evcil değildi. Bu ani gelişme ise mental sağlığını mahvediyordu.
Kendisi erken kalkan bir insan olsa bile, şafak operasyonuna çıkarcasına - ki lafın gelişi değildi, besbelli bunu yapıyorlardı- sabahın beşinde kalkan dört dana sayesinde uykuları haram olmuştu. Bu normal kalkış da değildi... Her sabah... Ama her sabah bir türlü uyanamayan Kamil yüzünden kelime haznesine bir çok küfür eklemişti. Tarık ile Kamil birbirlerine giriyor, evin içinde ufak bir dövüş yaşanıyor ve onları korku ile ayıran kişi de Hakan oluyordu.
Odasında uyurken içeri pata küte giren adamlar izin almadan dolabından kıyafet alıyor, çoğu kıyafeti beğenmeyip burun kıvırıyor ve bütün bunlara rağmen yorganı kafasına çekip uyuyordu öğretmen. En azından uyumaya çalışıyordu. Ne zamanki askerler evden çıkıp, etrafta dönerek koşuya başlıyorlar, o zaman kalkıyordu Anıl. Evin içinde oluşan dağınıklığı da göz ardı etmeye çalışıyordu her gün. Sinirden kafası ağrıyor ve gözleri uykusuzluktan kanlanıyordu. Sabır, diyordu içinden. Kısa bir süre sonra gideceklerdi nasıl olsa.
Gün yeni aydınlanmaya başlarken yataktan kalktı o gün, bir süredir alıştığı gibi. Lavaboda elini yüzünü yıkayarak kendine gelmeye çalıştı. Aynada kendini izledi, şişmiş gözleri ve kurumuş cildi her şeyi açığa çıkarıyordu. Resmen işkence çekiyordu. Yine de genç adam derin soluklar aldı, kendini bu durumun geçici olduğuna ikna etmeye çalışıyordu.
Askerlerin her zaman düzenli olduğuna inanırdı, iyi bir disiplinden geçtiğini ve tertipli olduğunu sanırdı. Belki de öyleydi, sadece bu küçük evin içinde sıkışan adamlara yetmiyor olabilir miydi bu ev? Belki de sadece iki kişiyi almalıydı evine.
Lavabodan işi bittiği gibi çıktı, zaten iki odaya sahip evinde birinden çıktığı gibi mutfakla birleşik olan salona giriyordu. Bu yüzden koltukların üzerine atılmış yorganları ve yerde rastgele duran yastıkları görmesi sinirlenmesine yetmişti. Gözlerini yumdu, içinden sabır çekti ve sakinleşti. Onlar misafirdi...
Mutfak kısmına geçerek buzdolabını açtı hırsla öğretmen. Kapağın hızlıca kendisine doğru gelmesiyle bir an şaşkınca dursa da bu durumu zihninden çıkardı ve eğilip eline geçen birkaç malzeme ile tekrar kapattı buzdolabını. Hemen yanındaki sepetten biraz patates de aldı aynı zamanda.
Sabah kahvaltı yapmayı sevmemesine rağmen, aç bir şekilde okula gitmeyi de sevmiyordu Anıl. Bu yüzden pratik bir şekilde patatesli yumurta yaptı. Elini bol tutarak fazla yapmış, bizzat kendisi birazdan olacak olanı bildiğinden büyükçe bir tava kullanmıştı. Evet... Bu geçen günlerde de olduğu gibi, çok değerli misafirleri kahvaltı etmek adına aç kurtlar gibi kokuyu alıyor ve evin içine koşturuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAYAÇ BXB
Roman pour Adolescents"Seninle mezarlıkta görüşürüz belki. Yanında olmam, soğuk bir kalbe sahip olurum. Sırt üstü yatarım orada, senin gelmeni beklerim Anıl. Eğer... Bir şey olursa, eğer orada buluşursak, bil ki geldiğini görürüm." Gözlerini bir an olsun ayırmıyordu genç...