38. Bölüm

35 2 0
                                    

Valide Medine Sultan, oğlu Abdullah'ın güçlenmesi ve hanedanın geleceğini sağlamlaştırması için Çerkes prensesi Mezenef ile evlenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu evlilik, hanedanın etkisini genişletmek ve dış ilişkilerde daha güçlü bir konum elde etmek için önemliydi. Ancak Sultan Abdullah, bu öneriye ilk başta karşı çıktı. Karısı Adile Azra'yı incitmekten korkuyordu ve ona olan sadakatinden dolayı bu evliliği istemiyordu.

Ancak Medine Sultan, oğluna evliliğin önemini anlatarak, hanedanın geleceği için bu adımın gerekli olduğunu vurguladı. Zamanla Abdullah, annesinin ısrarlarına ve evliliğin getireceği faydalara ikna oldu. Çünkü hanedanın çıkarları, kişisel duyguların önünde gelmeliydi. Sonunda Abdullah, Çerkes prensesi Mezenef ile evlenmeyi kabul etti. Bu evlilik, hanedanın güçlenmesi ve geleceği için önemli bir adım olarak görülüyordu.

...

Haseki Azra Sultan, oğlu Şehzade Abdullah'ın Çerkes prensesi Mezenef ile evlenme kararını duyduğunda derin bir üzüntü içinde oldu. Bu evliliğin kendi yerini sarsacağını ve hünkarının ona olan ilgisinin azalacağını düşündü. Üzüntüsüyle bir gün Valide Medine Sultan'ın huzuruna çıktı ve bu evliliğe neden bu kadar ısrar ettiğini sordu.

Medine Sultan, Azra Sultan'ın endişelerini anladı, ancak hanedanın geleceği ve gücü için bu evliliğin önemli olduğunu vurguladı. Oğullarının iyi bir geleceği ve hanedanın güçlenmesi için bazı fedakarlıkların yapılması gerektiğini belirtti. Ancak otoritesini koruma amacıyla, Azra Sultan'a evlatları Şah-i Naz ve Mehmet'e odaklanmasını, onların mutluluğu için endişelenmesi gerektiğini söyledi.

Haseki Azra Sultan, bu cevap karşısında daha da üzülerek ve kırılarak Medine Sultan'ın huzurundan ayrıldı. Bu evlilik kararının ailede yarattığı çatışma ve üzüntü, Azra Sultan'ın içini derin bir şekilde yaraladı.

...

Osmanlı sarayında, göz kamaştırıcı bir ihtişam ve kudretle Padişah Abdullah ile Çerkes prensesi Mezenef'in evliliği kutlanıyordu. Saray, renkli ipek kumaşlarla, altın işlemelerle ve pırıltılı süslemelerle donatılmıştı.

Düğünün yapıldığı gün, saray bahçeleri ve avluları, rengarenk çiçeklerle süslenmiş, muhteşem bir atmosfer oluşturmuştu. Sarayın etrafında ateşten yapılmış fenerler ve kandiller ışıldıyordu. Davetliler, sarayın girişindeki muazzam kapıdan içeri adım attıklarında, masalsı bir dünyaya adım atmış gibi hissediyorlardı.

Padişah Abdullah, altın işlemeli kaftanı ve sarığıyla süslenmiş başıyla, güçlü bir görünüm sergiliyordu. Çerkes prensesi Mezenef ise muhteşem bir gelinliğe bürünmüştü. Elmaslarla işlenmiş taçı, güzelliğini daha da vurguluyordu.

Kamerşah ve Mihrimah Sultanlar da görkemli kaftanlar içinde düğüne katılmışlardı. Kamerşah Sultan, zarif mor renkli kaftanıyla ışıl ışıl parlıyordu. Mihrimah Sultan ise altın işlemeli kırmızı kaftanıyla büyüleyici bir görünüme sahipti.

Düğün, üç gün üç gece süren muhteşem kutlamalarla doluydu. Geleneksel Osmanlı müziği ve dansları, sarayın her köşesinde yankılanıyordu. Davetlilere, enfes yemekler ve özenle hazırlanmış şerbetler sunuluyordu.

Herkes, bu büyülü düğün atmosferinde kaybolmuş gibiydi. Düğün boyunca, neşe, sevinç ve coşku eksik olmazken, masal diyarlarından fırlamış gibi görünen bu kutlama, uzun süre hafızalarda yer edecek unutulmaz bir anı olarak kalacaktı.

Yalnızca Azra Haseki üzgündü.

MEDİNEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin