6. Bölüm

85 53 16
                                    

❤️‍🔥

"Adımı nereden biliyorsun?" Diye sordum tekrardan, dakikalardır cevap vermemiş, Yasemin ablanın getirdiği yardım çantasının içinden çıkardığı malzemelerle pansuman yapıyordu,
"Söyler misin artık?" Dedim, sabırsızca.

"Lütfen... Sonra konuşalım." Dedi, kısık sesiyle. Cam kırıkları benim bedenime girmişti ama sanki onu kanatmış gibi davranıyordu.

"Şimdi konuşmak istiyorum," dedim, bana bakmadı için elimi çenesine koyarak kafasını kaldırıp bana bakmasını sağladım, yaptığım hareketle tenim tenini yakıyormuş gibi hızlıca geri çekildi.
"Dokunuşumdan rahatsız mı oldun?"

Gözleri hiddetle bana çevrildi, "Asla..." Dedi, "Bu dünya da dokunuşundan asla rahatsız olmayacağım tek kişi sensin,"

"Beni ne kadar tanıyorsun da böyle konuşuyorsun?" Diye sordum, gözlerini tekrar kaçırdı. "Kimsin sen?"

"Pekâlâ..." Dedi, pansumanı bitirmiş, ayağımı sarmıştı. Yerinden kalkarak üzerini silkeledi ve elini bana uzattı.
"Tekrar tanışıyoruz... Ben ulaş," dedi ve devam etti,
"Ulaş Emir Saral." Elini tuttuğumda gözleri birleşen ellerimize kaydı,

"Beren... Beren Çamkıran," dedim ve imaalı bir ses tonuyla devam ettim, "Ama sen zaten bunu biliyorsun,"

"Evet, tekrardan memnun oldum," dedi ve karşılık bekleyerek gözlerimin içine baktı, "Sen olmadın sanırım?"

"Daha karar vermedim." Güldü, elimi hâlâ tutuyordu. "Elimi bırakmayı düşünüyor musun?"

"Aklımdan bile geçirmiyorum." Dedi,

Kaşlarımı çatarak, "Elimi bırak." Dedim.
Yüz ifadesi değiştiğinde, elimin üzerine nazikçe dudaklarını değdirdikten sonra elimi bırakarak yerine oturdu.

"Artık anlatabilir misin?" Dedim, sabırsızlıkla.

Gözlerini gözlerime dikerek iç çekti, önündeki kadehlerden birine şarap doldurdu, önüme ittirdi. Şişedeki şarabı ise kafasına dikti. "Ne yapıyorsun?" Dedim telaşla, "Öyle içilir mi? Çok içtin zaten! Rahatsız etmiyor mu?" Şişeyi masanın üzerine koydu ve gözlerini gözlerime dikti tekrardan.

"Benim için endişelendin mi?" Diye sordu, sesindeki umut kırıntıları zamanla hayal kırıklığına evrilecekti,

Çünkü verdiğim cevap, "Hayır," demekti. Gözlerine tekrardan hüzün bulaştığında, dudaklarını araladı,

"Anladım," dedi ve sahnedeki sanatçıya bir işaret yaptı, adam şarkı söylemeye devam etti. Yeni bir melodi çalmaya başladığında bilmediğim bu melodi karşısında etrafa bakındım.

"Hemen konuşalım, sonra gideceğim. Anlatın, hemen." Emreder bir tonla konuştuğumda, öylece bana bakmaya devam ediyordu.

Sıkıntılı bir nefes aldı, "Seni bir yerden tanımıyorum, adını az önce yasemin hanım'dan duydum, onun adını da senden." Söyledikleri yalandan ibaretti, az önce beni tanıdığını çok güzel belli etmişti az önce.

"Buna inanmamı mı bekliyorsun?" Diye sordum, "Beni aptal yerine koymaktan vazgeç! Ya anlatırsın, ya da giderim!" Dediğimde elimi tuttu, geri çekildim.

"Tamam! Dedi aceleyle, "Gitme..."

Tekrardan "Anlat," dediğimde, gözümün içine imkansızı istiyormuşum gibi baktı.
Birkaç saniye öyle durduğunda,

"Anlatabilecek bir şeyim yok..." Dedi gözlerini, önündeki boş  kadehlere dikerek. "Ne dediysem, o."

Bir iki dakika sessizce öylece bekledim, ifadesini izledim. Cevap vermeyeceğini anladığımda, kalkmak için harekete geçtim, o sırada sahnedeki adam işini bitirmiş, toparlanıyordu.

Tekrardan elime uzandığında, elimi sertçe kendime çektim. "Anlatacak bir şeyin yoksa, benim de burada oturmam için bir sebep yok."

"İnadı bırak! Ayağın sargıda!" Dedi sinirle. Birkaç saniye öylece gözlerimin içine baktığında,  "Acıtacaksın." Dedi.
Bana değil, kendine söylüyor gibiydi.
Kısık bir sesle tekrar etti, "Acıtacaksın..."

Söylediklerini es geçerek, ayağa kalktığımda acıyla inledim. Ayağımı fazla zorlamıştım. Ulaş hızla yanıma gelip kolunu omzuma attığında, beni kucağına almak için hamle yapmıştı fakat ona izin vermedim.

"Bırak... Yardım edeyim," dedi, yalvarırcasına.

"Gerek yok."

Sinirlenerek, "Canını yakmana izin vermiyorum!" Diye bağırdığında ikimiz de sabrımızın sonuna gelmiş gibiydik.

Adam inat, kadın çok inat!

"Can benim canım, sana ne!" Diye bağırarak kolumu ondan kurtardığımda sabır çeker gibi bir hareket yaparak alnını ovuşturdu.
Gitarını sırtına takmış, gitmek üzere olan adama döndüm, "Pardon!" Diyerek seslendiğimde, iki adamın gözleri de bana döndü, biri ateş saçıyordu.
"Yardım edebilir misiniz? Ayağım sakatlandı yürüyemiyorum." Ulaş ağzının içinde bir küfür mırıldanarak, arkadaki sandalyeye bir tekme savurdu.

"Tabii." Dedi adam nezaketle, sırtındaki gitarı bir köşeye koyarak yanıma geldi.
Gözlerim Ulaş'ı bulduğunda, sinirden damarları belirginleşmiş bir halde adamın bana yaklaşan adımlarına bakıyordu.

Adam yanıma gelip, elini omzuma doğru attığında, diğer eliyle elimi tutarak beni yönlendirmeye çalıştı, "Bırak! Ben yardım ederim!" Dedi Ulaş, adam benden izin ister gibi gözlerime baktığında, "BIRAK!" diye gürledi.
Adam beni daha da sıkı tuttu, kulağıma eğilerek dudaklarını araladı,

"Bu adam seni rahatsız mı ediyor?" Diye sordu,

"Hayır, lütfen beni içeri taşır mısın? Dinlenmem gerekiyor." Dedim, tebessüm ederek.
Adam beni kucağına aldığında, Ulaş hayal kırıklığı içinde bana baktı,

"Zorsun..." Diye fısıldayan sesini duydum, içeri doğru ilerliyorken,
"Çok zorsun!" Biz tezgahın arkasından mutfağa girdiğimizde, kırılan kadehlerin sesini duydum, parçalanan şişe ve sandalyenin de öyle. Ardından kapı büyük bir gürültüyle açıldı ve geri kapandı.

Yasemin abla telaşla içeri koştu, sırtım yumuşak sandalyeyle buluştuğunda, "Teşekkür ederim..." Dedim. "Adın neydi?"

"Serhat."

"Teşekkür ederim Serhat," dedim gülümseyerek, "Çok naziksin."

"Önemli değil," dedi sıcak bir tebessümle, "gitmem gerekiyor, görüşürüz." Dediğinde, kafamı salladım.

"İyi geceler," dediğimde karşılık vererek dışarı çıktı, birkaç dakika sonra tekrar kapının sesini duyduğumda, yasemin abla yanıma gelmişti,

"Az önce burada ne oldu?" Diye sordu, "Adam her yeri dağıtmış, masanın üzerine de bir tomar para bırakmış, gitmiş." Dedi,

"Bende ne olduğunu bilmiyorum," diye mırıldandığımda üstelemedi. İşine devam etmesi gerektiğini söyleyerek içeri girdikten birkaç dakika sonra tekrar yanıma geldi, elinde telefonum vardı.

"Sana mesaj gelmiş kızım, ailen olabilir. Birden fazla mesaj var merak etmişlerdir, bir bak..." Dedi ve telefonumu bana uzattı. Elinden aldığımda teşekkür ederek kilidi açtım,

Özge, Lila, Annem ve Babamdan mesajlar gelmişti evet ama dikkatimi çeken, Bilinmeyen bir numara'dan gelen o mesaj'dı.

"Zor kadın olmayı mı çok seviyorsun yoksa gerçekten benden nefret mi ediyorsun, bilmiyorum. Tek bildiğim artık seni rahatsız etmeyeceğim." Mesaj on dakika önce atılmıştı.

"Zorsun..." Diyen ses kulaklarımda çınladığında, aklıma gelenlerle "Hayır," diye fısıldadım. Bu, o olamazdı, değil mi?

"Adın ne?" Yazdığımda gecikmeden cevap geldi,

"Bugün adımı öğrendin."

Ulaş.

Ulaş Emir Saral.

O'ydu.

Beklenen Arayış/ TEXTİNG Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin