12. Bölüm

166 24 22
                                    

Sıcak bir kahve ve yanına tatlı ile şöminenin karşısında annesi ile muhabbet etmek, içinde bulunduğu kısa depresyondan çıkması için ideal olurdu. Ama ne annesi yanındaydı, ne de rahatlamak için zamanı vardı. Tek çaresi gidip Fern ile uğraşıp onu sinir etmekti, evet bu genelde onu neşelendirirdi. Belki önce mutfağa uğrayıp atıştırmalık bir şey almalıydı. 

Noir ne yapmıştı acaba? Umarım Blaise fazla zorluk çekmemiştir. 

Gidip akşam yemeğinden önce sınıfı toparlaması gerekiyordu. Ama onu bile yapacak enerjisi yoktu. Fiziksel olarak yorgun değildi, ama yaşananlar resmen canından can almıştı. Cidden evine böylemi davranıyorlardı? O küçük çocukların hiç bir suçu yoktu, hatta çoğunun ailesi savaşta ya yaralanmış yada ölmüştü. Bazıları büyük ihtimalle anne veya babasını hiç tanımamıştı.   

İçinde bir yerlerde bir acı vardı. Küçükken etrafına pekte uslu bir çocuk gibi görünmeyebilirdi ve evet, eskiden Griffindor'a karşı ayrı bir nefreti vardı. Ama her şey karşılıklıydı. İki evde karşısındakini  suçlamak için elinden geleni ardına koymazdı. Ama durum şimdi daha farklıydı. Slytherin hiç bir şey yapmıyordu, yapmamasına karşın suçlanıyordu ve kendilerine korumaya çalıştıklarında da kötü taraf oluyorlardı.     

Yani, evet Elizabeth az kalsın çocuğun gözünü deşecekti, fakat dediklerini Salazar'ın kendisi duysa büyük ihtimalle Gealach'ı sineğe dönüştürüp bir kurbağanın önüne atardı. Bu duruma nasıl son verebilirdi. Hem Slytherin evinde neler oluyordu. Daha bir hafta falan yeni olmuştu belki ama ne parti yapıyorlar ne de quidditch için istekte bulunuyorlardı. Ama en önemlisi Salazar'a saygılarını sunmuyorlardı. 

Belki yemekten önce bu konuya değinmeliydi. İlk yılları anlayabilirdi ama diğer yıllar sorumluluklarını yerine getirmeliydi. Mutfağa doğru giden adımlarını zindanlara doğru çevirdi. Fern'e bir patronus  gönderip gelemeyeceğini bildirmeyide unutmadı. Abisinin büyük bir 'ohh bee' çektiğini şimdiden duyabiliyordu. 

ฅʕ•̫͡•ʔฅ

Çok geçmeden ortak salonda bütün öğrenciler karşısında onun konuşmasını bekliyordu. Bazıları mesafeli bir şekilde yan yana otururken bazıları ya ayakta duruyor yada şöminelerin önlerine çömelmişti. 

"Umarım ilk haftanız güzel geçmiştir. -Kalabalıktan sinirli mırıltılar yükseldi.- Deyinmek istediğim bir kaç konu var sadece, onun dışında hiç bir sorun yok. Dersleriniz ve davranışlarınız açısından da mükemmel bir durumdasınız ama konu genel olarak kendi ev içi durumumuz. Neden kimse Salazar'a saygılarını sunmuyor. Bir Slytherin olarak sizin en büyük sorumluluğunuz budur."

Mırıltılar şimdi daha da gürültülü bir şekilde salonu doldurdu. Birinci sınıflar sadece bir arada durup büyüklerine bakıyordu. Sonunda biri öne çıkınca sessizleştiler.  

"Profesör, bize böyle bir şeyden bahsedilmedi. Hem saygımızı sunmamız için minik bir sunağımız olması gerekmez mi?" Çocuk konuştukça arkasındakilerde onu destekliyordu. 

Draco duyduklarına inanamıyordu. Yani bu çocukların hiç biri hem de hiç biri Salazar'a saygılarını nasıl göstereceklerini bilmiyorlardı. 

"Slughorn size göstermedi mi?" Sesi titriyordu. Her bir ağızdan hayırlar çıktıkça Draco'nun başı dönmeye başlıyordu. Bacaklarının zayıfladığını hissediyordu, etraf kararmaya başlıyordu. 

"PROFESÖR!" 

Bir anda etrafını eller sardı. Bir iki kişi onu tutup yakındaki koltuğa götürüyordu. Bir şeyler söylüyorlardı ama kulağına boğuk bir sesten başka bir şey gelmedi. Çok geçmeden eline soğuk bir bardak tutuşturdular. Yavaş yavaş kendine gelince etrafındaki endişe dolu yüzleri görebiliyordu. 

Yeni Yaşam Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin