Haddinden Fazlasını Biliyorsun Choi

48 7 3
                                    

~Yoongi

Hastaneden çıkar çıkmaz, yakınlardaki bir otele gittik. Hoseok yorgundu ve 2 saatlik yola da dayanamayacağını bildiğimden, bugünlük böyle olsa daha iyi olurdu.

Onu yatırmadan önce zaten, işim olduğunu ve gitmem gerektiği söylemiştim. O uyuyunca da çıktım. Telofondan Hyunjin'in attığı konuma doğru, başkasının adına kiraladığım arabayla yol aldım.

Neyseki ben yokken hepsi uslu duruyordu. Hyunjin'in anlattığını göre. Boşverip, kim olduğunu şimdi hatırladığım Choi Soobin'in evine gidiyordum.

Hoseok'la karşılaştığım ilk gün, arkasından bağıran mavi saçlı çocuk. Evet, oydu. Ve o çocuğu hastanede de görmüştüm. Doktor ve hemşireler her zaman maskeyle dolaştığından olsa gerek tanıyamadım.

Sen, Young ile ilgili her şeyi anlat, üstüne Hoseok'un aklına girmeye çalış, yetmedi bir de, benim ve Young'la ilgili her şeyi bil. Sence ben seni yaşatır mıyım?

Kahkaha attım. Yol boyunca yanımdaki çantayla yapacaklarımı sıralayıp duruyordum. Acaba derisini yüzüp, tuza soksam nasıl olur? Ya da vücuduna elektrik verip tepkilerini izlerim?

Şehirin biraz dışında olan konuma geldiğimde gülümseyip çantamla beraber 5 katlı binaya adımladım. 3. Kat'ın yanında kocaman harflerle Choi Soobin yazıyordu.

Hyunjin'den aldığım maymuncukla 5 dakikanın ardından çelik kapıyı açmış, merdivenlere yol almıştım. Hyunjin'in binayı boşalttığı ve kayıtlarını ele geçirdiği kameralarla rahattım.

Merdivenleri bitirdiğimde kapıyı çaldım. Ürkütmemek lazımdı değil mi yavru ceylanı?

Birkaç çalıştan sonra ayaklarını yere sürdüğünü ve birkaç mırıltıyla kilidi açtığını duydum. Yüzüme sahte olan bir tebessüm kondurup mavi saçları dağınık, üzerinde hala kırışmış hastane kıyafetleri olan bedene baktım.

"İyi günler."

"Se-siz? Bay Yoongi?"

"Aaaa? Ne bay'ı canım? Yoongi demen yeterli Choi."

Bedenini kenara itip, içeri girdim. Kahve ve bej rengindeki salon ve her tarafta olan yeşil bitkiler miğde bulandırıcıydı. O koltuğun üzerindeki beyaz şey tavşan mı yoksa ben mi yanlış görüyorum?

"Evinde tavşan mı var Choi?"

"I-evet...adı Jun."

"Jun?"

Sesli bir kahkaha atıp karnımı tuttum. Bu çocuk öleceği için mi bana komik gelmişti? Yoksa zaten komik biri miydi? Jun diye isim mi olurdu hem?

Bir şey demeden, koltuklardan birine oturup bana ve sevgili çantama bakmaya başladı. Bende aynı şekilde ona bakmaya başlayıp, (olabildiğince tavşandan uzağa bir yere) oturdum.

"Binanız her zaman bu kadar sessiz midir Choi?"

"Neden soruyorsunuz?"

"Bilmem. Çok sessiz."

Çantamı yere koyup, tekrar odayı incelemeye koyuldum. Şömine, pastel renkteki tablolar, ve yine aynı renklerin hakim olduğu vazolar. Neden burada tek bir siyah renk bile yok? Ah gerçekten zevksiz piçin tekiymiş!

"Siz...binaya nasıl girdiniz?"

Bakışlarımı yine ona çevirdim. Saçlarını eliyle düzeltip, önlüğünden kurtulmuştu. Yine de hala beyaz teni solgun olsa gerek, ölü gibiydi.

"Bilemiyorum. Kapı açıktı."

Şaşkın şekilde baksa da belli etmeden, tavşanı kucağına alıp tüylerini okşamaya başladı.

Enchule° / YoonseokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin