"Hiç bir yerine bakmayacağım, söz veriyorum"
Seungmin Müdürü Chan'ın dediği şeyin bırakın kelimesini, harfine bile inanmamıştı. Sesi kulağını doldurduğunda kısık bir gülüş çıktı ve ardından açık olan ağzından bir kaç kelime çıkması için çabaladı ama başaramadı. Gitmesini istiyordu ama giderse üzüleceğini de biliyordu. "Burda olmamanız gerekiyor, genelde müdürler aileler ile muhatap olurlar."
Chan sinirle gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı "Seung, ailen ile buraya gelmezsen anahtarı almak için konuşacağım. "
Seungmin çıkmak istiyordu ama içinde garip bir utanç vardı, ciddi konuşmaları sevmiyordu fakat Chan inadına yapar gibi sürekli ciddi konular hakkında konuşuyordu. Birbirlerinin zıttıydılar; seungmin çok konuşmaz ama konuşursa eğlence hakkında konuşur. Chan ise sinirini tuttuğu sürece oldukça mantıklı cümlelerini ortaya savurur, ciddi olmasi ya da karşısındakinin alınmasını önemsemezdi.
Seungmin kafasına eseni yapar yaptıktan sonra düşünürdü çoğu zaman ukala olurdu. Chanın ise ukala insanlara tahammülü yoktu, çoğunlukla yapmadan önce düşünür cezasi neyse katlanırdı.
Şimdi de öyle oluyordu, chan aslında bir nevi doğru olan şeyleri söylemişti. Seungminin alınacağını çok umuramamisti çünkü ne yapsa saçma saçma tatlı triplere giriyordu ve gönlünü almak çoğu zaman zor olsa da eğlenceli oluyordu. Chan'ın seungmine karşı bir şeyler hissetmediği söylenemezdi -en azindan onu heyecanlandiriyordu- ama seungmin yaklaşık 2 yıldır chan'a aşıktı.
1 yıl önce okulda düzenlenen bir partiye gizlice soktukları alkol yüzünden sarhoş olup her şeyi itiraf etmişti ve o günden sonra okulda, günlük hayatında ne yaşadıysa öğlen teneffuslerinde chan'ın toplantısı yoksa odasına gidiyor ve her şeyi anlatıyordu.
Chan onu hiç red etmemişti ama kabul de etmemişti, kafasına estiği gibi davranmasına alışmıştı. Onun akışına ayak uyduruyor, yemeğini yerken ve ya o an ne ile uğraşıyorsa bir yandan seungmini dinliyor bazen cevap veriyor kendi fikrini sunuyordu.
Seungmin sonunda anahtarı çevirip Kapı kulpunu hafifçe eğdi ve kapının açılmasını sağladı. Chan verdiği sözü tutmaya çalışarak gözlerinin içine baktı, seungmin bütün utancını içine atarak dolabını açtı. Onu izleyen ve muhtemelen şimdiden sözünü bozmuş bir çift göz'ü umursamadan üstünü giyindi. Dolabın kapağını kapattı ve yavaşça chan'a döndü.
"Ne konuşacağız, hızlı olalım lütfen. Uykum var." Yatağının ucuna yavaşça oturdu ve ayaktaki bedene baktı. Chan masanın içine doğru sokulmuş sandalyeyi çekip seungmin'in önüne sürüklemişti. Odanın kapalı kapısına yöneldi ve gelen sesten anlaşıldığı kadarıyla kapıyı kilitledi. Seungmin nedenini anlamasa bile sorgulamadi, gözlerini ayırmadan sandalyeye oturan müdürüne baktı.
"Neden?"
Seungmin tek kaşını kaldırarak anlamadığını gösterdi, "Ne için bu kadar alınganlık?"
Seungmin bir süre düşündükten sonra bilmem anlamında omuzlarını silkti "Bilmem. Belki de 1 yıl boyunca neredeyse her gün anlattığım ve senin gerçekten dinlediğin, benim için değerli değersiz bildiğin her şeyin şizofrenlik olduğunu, rastgele uydurduğum şeylerin aptalca olduğunu ve arkadaşıma garip imalarda bulunduğun için olabilir. "
"Jake konusunda haklıyım, o Embesil arkadaş ayağına sana nasil yanaşıyor fark etmiyorsun bile" yavaşça gerilen vücudunun önemsemeden kin dolu kelimeler ile konuştu.
"Jake'in öyle bir şey yapmadığını biliyoruz, hatta bana sevdiği kişiyi anlatıyor ne yapması gerektiğini soruyor. Çocuk bana benziyor, huylarimiz gerçekten benziyor. O yüzden genelde bana soruyor hep." Dedi. Dediği anda aslında çelişkili olduğunu kendisi de anlamisti ama çaktırmadan savunmaya devam etti.