15

125 12 0
                                    

"Wooyoung beni engelledi de ne demek?" Yeosang şaşkınlıkla San'nın söylediği şeyi idrak etmeye çalıştı. "İmkânı yok. İyi anlaştığınızı sanıyordum."

"Evet, bu sabah ona mesaj attım ve her şey yolundaydı. Gerçekten yanlış bir şey yaptığımı düşünmüyorum ama belki de onun hoşuna gitmeyecek kadar flörtöz davranmışımdır."

"Neyi yanlış yaptığımı söylemek yerine beni engellediğine inanamıyorum."

"Bekle, ona mesaj atacağım." Yeosang telefonunu çıkardı ve Wooyoung'a mesaj attı.

Yeosang:
Hey Woo buluşa bilirmiyiz?

Wooyoung:
Buluşamayız. Ailem
evde ve bildiğim gibi izin vermiyorlar.

"Bekle, saat kaç?" Yeosang telefonundaki saate baktı. "Ailesi şu anda çalışıyor olmalı."

Yeosang:
Ama en fazla 1 saat sürer.

Wooyoung:
Hayır dedim.

Yeosang:
Biliyorum...
Geçen sefer için üzgünüm.
Parka gittik ve biraz takıldık.
Ama söz veriyorum.
Sadece bir saat?

Wooyoung:
Bir dahaki sefere yalan söyleme.
Kendine iyi bak.

"Garip bir şeyler oluyor." Yeosang kafası karışmış bir ifadeyle mesajları tekrar tekrar okudu. "Parka gitmemem konusunda beni düzeltmedi bile. Bu Wooyoung değil."

"Bu o değil de ne demek?"

"Sanırım telefonu birinin elinde."

"Emin misin?" San, Yeosang'ın telefonuna baktı.

"Kesinlikle eminim. Ben onun en iyi arkadaşıyım ve bu o değil. Benimle takılamayacağını söylediğinde hep kötü hisseder. Sonunda hep özür diliyor."

"Gitmem gerek." San ayağa kalktı ve Wooyoung'un evine gitmek için aceleyle kafeden çıktı. Küçük çocuğun başı belada olabilirdi. Onu kontrol etmesi gerekiyordu.

Evine vardığında zili çaldı ve bir süre sonra Wooyoung kapıyı açtı. Gözleri kızarık ve ıslaktı. Ağlamıştı...

"Wooyoung..." San izin istemeden eve girdi ve çocuğun iyi olduğunu gördüğü için rahatlamış bir şekilde ona sarıldı.

"San?"

"İyi olduğuna sevindim. Çok endişelendim."

"Ne demek istiyorsun?"

San sarılmayı bıraktıklarında sordu. ''Telefonun nerede?"

"Ah... Kaybettim." Yalan söylüyordu.

"Vay canına, hiç şaşırmadım. Telefonu her kim aldıysa beni engelledi ve senmişsin gibi davrandı. Artık benimle konuşmak istemediğini düşünmemi sağladılar. Yanlış bir şey yaptığımı düşünmek beni çok korkuttu." San rahatlayarak iç çekti.

"Ama gitmelisin. Ailem yakında gelebilir ve buraya kimseyi davet etmemden hoşlanmazlar."

"Yine de iyi misin? Ağlıyormuşsun gibi görünüyor. Böyle olduğunu bilerek öylece gidemem."

"Söz veriyorum , iyiyim. İnsanların üzgün hissettikleri ve ağladıkları zamanlar olur. Bu normaldir."

"Emin misin?"

"Eminim."

"Tamam, gidiyorum. Bugün seni görebildiğim için mutluyum." San, Wooyoung'un pijamalarını giydiğini fark edince gülümsedi. "Bana gönderdiğin resimde çok tatlı görünüyordun ama tam karşımda dururken daha da ruhani görünüyorsun."

Wooyoung kızarmaktan ve gülümsemekten kendini alamadı. Parlak pembe yanaklarını saklamak için gözlerini yere dikti ancak San onu şaşırtarak nazikçe yüzünü avuçları içine aldı.

"Sadece birkaç gündür konuştuğumuzu biliyorum ama... Artık elimde değil." San önce Wooyoung'un gözlerine, sonra da dudaklarına bakarak kalbinin hızla çarpmasına neden oldu. "Seni öpebilir miyim?"

Wooyoung ne diyeceğini bilemeden öylece durdu. Hayır demesi gerektiğini biliyor ama nedense evet demek istiyordu. Bunun yanlış olduğununun farkındaydı.

Ön kapı sert bir şekilde açıldı ve Wooyoung San'ı kendisinden uzaklaştırmak için göğsünden tutarak itledi.

"Ben geldim." Jeonghoon, San'ı fark ettiğinde kibarca "Döndüm." dedi. "Arkadaşın kim, Wooyoung?"

Jeonghoon ona doğru yürüyüp kollarını ona doladığında Wooyoung hiçbir şey söylemedi. Dili tutulmuş gibiydi.

"Ben Jeonghoon. Tanıştığımıza memnun oldum?" San'a adını sorarcasına bakarken ekledi... "Wooyoung'un erkek arkadaşı."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Be My Lover | Woosan | ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin