Hanae'nin odası, karanlığın sakinliğiyle sarılmıştı, ancak sessizlik onu rahatlatmak yerine endişelendiriyordu. Oda, karanlıkta gizlenen tehlikelerle doluymuş gibi görünüyordu. Odanın içindeki her detay, geceye özgü gizemli bir hava yaratıyordu. O da öylece, odasının köşelerinde gizlenen gölgelerin altında yatan potansiyel tehlikeleri düşünüp duruyordu. Oda sessizliğin hâkim olduğu bir dolambaç gibiydi, içindeki her sesten büyülenmiş gibi görünüyordu. Bir yandan da Floren'in önerisine inanmamakla birlikte, içinde bir endişe filizleniyordu. Acaba gerçekten bir tehlike altında mıydılar? Yoksa korku filmi sahnelerine benzeyen hayal ürünü bir kâbus mu yaşıyorlardı veya yaşamak üzerelerdi? Bu korkuyla o yumuşak yorganını kafasına kadar çekti, bilirsiniz ki bu bir kuraldır (psikolojik hiledir) eğer yorganı kafanıza kadar çekerseniz canavarda gerizekalı olduğundan sizi göremez. Bir an, oda sessizliğinin içinde kayboldu, herhangi bir ses duyamazken, bir sonraki an, uzaktan gelen hafif bir tıkırtı dikkatini çekti. Hanae, kulaklarını dikip, tıkırtının kaynağını belirlemeye çalıştı. Odasının dışında bir şeylerin hareket ettiğini hissediyormuş gibi oldu, sessizliği bozan bir tıkırtıydı bu. Oda, sessizliğin içinde tekrar doldu, ancak
Hanae hâlâ o tıkırtının ne olduğunu merak ediyordu. Bir yandan da gazetede okuduğu cinayet haberinin ürkütücü detayları aklından geçiyordu, beynini kemiriyordu.
Sonunda, sessizliğin içinde yankılanan tıkırtı sesini duydu. Bu sefer daha yakındı, daha belirgindi. Hanae'nin kalbi hızla atmaya başladı, nefes almakta zorlanıyordu. Sesin geldiği yöne doğru gitmek istememesine rağmen, merakı ağır bastı ve karanlık koridorun karanlığına doğru adım attı, büyük ihtimalle bu kendisinin sonu olacağını bilmesine rağmen. Koridorda sessizlik hâkimdi, ancak Hanae hâlâ tıkırtının izini sürüyordu. Yavaşça ilerledi, sessizce nefes alarak, gözleri ve kulakları açık bir şekilde çevresini taradı. Tıkırtı sesini duyduğu yere yaklaştıkça, endişesi artıyordu. Sonunda, sessizlik içinde bir fısıltı gibi gelen tıkırtı sesini mutfaktan geldiğini fark etti. Hanae, tereddüt ettiği bir anı geride bırakarak, mutfağa doğru adım attı. Kapının önünde durdu ve içeri bakmadan önce bir an duraksadı. Sonra, cesaretini topladı ve kapıyı sessiz ve yavaş bir şekilde açtı. Siluetin belirginleşen yüzü, Hanae'yi derin bir korkuyla doldurdu.
O an, Hanae biliyordu ki, gölgelerin içinden bir varlık, bir tehdit beliriyordu. Ve bu varlık, onları izliyor, bekliyor ve avını arıyordu. Hanae korkudan ışığı açma düşüncesi aklından bile geçmemişti. Hanae'nin içinde bir çığlık yükseldi, ancak boğazından çıkmadı. Kendini kontrol altına alarak, gölge figürüne doğru adım attı ve sert bir sesle sordu:
"Kim... Kim olduğunu göster! Kim... Sen kimsin?"
O sırada Hanae'nin kolu yanlışıkla elektrik düğmesine doğru gitti. Ve ışık açılınca her şey ortadaydı... o canavar... gece yarısı menemen yiyen Floren'di... Hanae, elektrik düğmesine dokunduğunda, odanın aydınlığının içine karanlık gölgelerin geri çekildiğini ve tehditkâr siluetin yerini Floren'in sakin figürüne bıraktığını gözlemledi. Ancak, Floren'in sabah rutinini takip etmiş olması ve masum bir şekilde selam vermesi, Hanae'yi rahatlatmadı, aksine daha da tedirgin etti.
Floren hiçbir şey yaşanmamış gibi Hanae'ye selam verdi:
"Eğhh... Şey... Merhaba Hanae..."
Hanae'nin yüzünde bir karışıklık belirdi ve gözleri bir anlık şaşkınlıkla parladı. Ardından, Floren'e bakarken bir an için sessiz kaldı ve sonunda, titreyen bir sesle sordu:
"Sen miydin... O... O tıkırtıyı yapıp beni korkutan?"
Floren, Hanae'nin sorusuna hafif bir gülümsemeyle cevap verdi:
"Evet, özür dilerim. Benim gece yarısı menemeni hazırlarken yaptığım birkaç hızlı hareket vardı, galiba o ses ondan kaynaklandı."
Hanae'nin yüzünde bir rahatlama belirdi, ancak hâlâ bir miktar endişe barındırıyordu.
"Ama neden bana haber vermedin? Burada altıma yapacaktım!"
diye sordu, sesindeki endişe belli belirsiz hissediliyordu.
Floren, Hanae'nin endişesini fark ederek, yaklaştı ve onun omzuna hafifçe dokundu."Gerçekten üzgünüm (değilim) , Hanae. Aklım gece yarısı menemende olduğu için, diğer her şeyi unuttum. Ama merak etme, artık buradayım ve seninleyim... Boş ver de sende yiyecek misin?"
Hanae, kaşlarını hafif bir şekilde çattı ve Floren'in siluetine doğru baktı, etrafta sarımsı loş bir ışık olduğundan Floren'i doğru dürüst göremiyordu bile.
"Öff hayır ya... Neyse ben uyumaya gidiyorum, bak sende uyu yoksa alarmımı daha gıcık bir ses yaparım"
Floren, Hanae'nin kararlı ifadesine gülümsedi ve başını salladı."Anlaşıldı, Hanae. Seni korkutan bu kadar geçmiş olsun,"
dedi 'nazikçe'. Hanae'nin yorgun yüzünde biraz rahatlama belirdi, ancak hâlâ bir miktar endişe ve huzursuzluk vardı. Sonra Floren bir şey daha ekledi :"Her neyse, şimdi hepimizin zihin ve can sağlığı için ... LÜTFEN ... uyu, uykunu almadığında sinirli oluyorsun"
Hanae başını salladıktan sonra odasının kapısını yavaşça aralayıp o sıcacık battaniyesinin soğuduğunu görünce biraz üzülmüş olsada yatağında girdi ve yastığı, soğuk tarafını çevirerek uyumaya çalıştı... odasının sessizliğinde yavaşça uykuya daldı. Ancak gölgelerin hâlâ etrafında dans ettiğini hissedebiliyordu. Korku dolu düşüncelerle başa çıkmak için derin nefesler alıyor ve kendini rahatlatmaya çalışıyordu. Gözkapakları kapandığında, zihnindeki karmaşık düşünceler yavaş yavaş hafifledi ve uykunun kollarına teslim oldu. Ancak, rüyalarında da kaçamadığı bir karanlık vardı. Kâbuslarının içinde, gölgeler canlanmış gibi onu izliyor, etrafını sarıyordu. Her adımda, onu yutacak gibi görünen karanlığın pençelerinden kaçmaya çalışıyordu. Ancak ne kadar koşarsa koşsun, karanlık onu yakalamaya yaklaşıyordu. zihnindeki korkularla savaşıyordu. Gölgelerin içinde gizlenen herhangi bir tehlike hissini bastırmaya çalışsa da, karanlık odada, uykuya dalarken bile kaçınılmaz bir gerilim vardı. Gözlerini kapattığında, zihninde canlanan korku dolu sahnelerle başa çıkmak için kendini zorluyordu. Hanae'nin rüyalarında, gölgelerin derinliklerinden yükselen bir şeytanın sesi duyuluyordu. Bu ses, içindeki korkuyu daha da artırıyor, kalbini hızla çarpmaya başlatıyordu. Uyanmak istiyordu, ama karanlık onu bir tür görünmez ölümün içine çekiyordu.Derken, bir ışık huzmesi onun karanlık dünyasına nüfuz etti. Bu ışık, ona güven veren bir sıcaklık taşıyordu. Hanae, bu ışığa doğru çekildi, karanlığın pençelerinden kurtulmayı başardı. Gölgeler geri çekildi ve rüyasında huzura kavuştu. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Hanae'nin yüzünde beliren huzursuzluk ve dingisizlik, onun huzurunu adeta süpürup atmıştı. Gece boyunca yaşadığı kabuslar, güneşin doğuşuyla birlikte kaybolmuştu; yerini umutsuzluk dolu bir aydınlığa bırakmıştı. Yalan söyleyemezdi, şu anda uyanmak ve okula gitmek yerine bir kabus döngüsünde tıkılmayı tercih ederdi.
Oda, sabahın taze enerjisiyle dolduğunda, Hanae'nin iç dünyası da hafifledi. Artık karanlık düşünceleri geride bırakmanın ve yeni bir güne umutla bakmanın vakti gelmişti. Hanae, yataktan kalktıktan sonra pencereden içeriye doğru baktı; güneşin parıltısı yüzüne vurduğunda, içindeki dinginlik daha da artmak zorunda kaldı.
Gece boyunca yaşadığı korku dolu anılar artık geride kalmıştı. Odasından çıkarak güne hazırlanmaya başladı; her adımda içindeki güçsüzlüğü ve kararsızlığı hissetmek zorundaydı. Gece boyunca yaşadığı kabusları geride bırakmanın verdiği ağırlıkla yürüdü ve kendi kendine boş bir şekilde düşündü... evet..., önünde maalesef gidilecek bir okul yolu vardı.Yüzüne hafif bir tebessüm sıkıştırmaya çalışıp, yeni günün getirdiği yorgunluk ve bıkkınlıkla adımlarını attı, güne karşı hazırsızlık ve umutsuzluk dolu bir şekilde ilerledi. Her gün onun için aynıydı, o alarm sesiyle Floren hatta köpekleri bile uyanır o uyanmaz Floren onu uyandırır sonra ikiside çabucak zıkkımlanır ve giyinip okula koşa koşa giderler ama her zaman geç kalırlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O-KUL KATİLİ
Детектив / ТриллерÖnsöz Bir Türk asla önsöz okumaz! Ama o kadar merak ediyorsan şunu söyleyebiliriz: Bu kitabı hiç kimse okumayacak. Bu yüzden bu kitabı okuyan siz değerli okurumuza teşekkürler. 💅 Yazar:The Ekip NOT: Kitabın içerisinde hiçbir şekilde resim bulunmam...