KIRMIZI UÇURTMA (Ve Çocuk Bakıcılığı)

1.9K 97 269
                                    

~Hellooooo ben geldimmmm... Söz verdiğim uçurtmalı kurguyla geldim, tabii başlıktan anlaşıldığı üzere daha fazlası da var 🙃🙃 Bu evrende Alaz ve Asi iki aydır sevgililer 🤍(Hayretler, şaşırma nidaları, nasıl olabilir ki konulu cümleler..) Ne yapalım, bari kurgularda mutlu olalım, değil mi? Umarım okurken en az benim yazarken eğlendiğim kadar eğlenirsiniz. Çok konuştum, hadi bölüme!!~

***
           "Yahu bir dur be!" dedi genç kız kolunu Alaz'dan kurtarırken. "Atlı mı kovalıyor sanki arkamızdan?" Onun itirazlarını zerre umursamayan Alaz'sa arabanın kapısını açıp ön koltuğa ittirdi Asi'yi. Yolcu kapısını kapatırken bir yandan da hemen arkalarından gelen Çağla'ya seslendi. "Hadi be kızım.. Gelecekler şimdi.." Asi, hırsla arabanın kapalı camına vursa da kapının hemen önünde bekleyen genç adam, onun çıkmasına izin verecek gibi durmuyordu. Elindeki piknik sepetiyle koştura koştura arabaya gelen Çağla, bir yandan da düşmesin diye başındaki hasır şapkayı tutuyordu. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle elindeki sepeti bagaja koydu ve kardeşine muzırca göz kırptı. "Hadi yine iyisin.." dedi. "Asi kızı kaptın.." Neler olduğunu anlayamadan arabaya cebren ve hileyle bindirilen Asi ise hâlâ cama vurmaya ve Alaz'a işaret parmağını sallamaya devam ediyordu. Kim bilir bu sırada o güzel dudaklarından ne gibi hakaretler ve küfürler dökülüyordu.. Bu düşünceyle keyfi daha da yerine gelen Alaz, elindeki kırmızı uçurtmayı arka koltuğa, kardeşinin hemen yanına koydu ve direksiyona geçti. Tam da arabayı çalıştırdığı esnada, ellerinde sepetlerle evden dışarı çıkan Yaman ve Cesur ikilisine "Asi ve Çağla benimle.." dedi camı indirip. "Hadi hızlı olun da takip edin beni.. Kaybolursanız karışmam bak.." "İnanmıyorum sana.." dedi Asi, kardeşlerinin yüzünün renkten renge girmesini izlerken. "Çocuk gibisin Alaz.." Dikiz aynasından Cesur'un elini kolunu sallayarak bir şeyler söylemesini izleyen Alaz, ufak çaplı bir kahkaha attı ve gözlüğünü taktı. "Ne yapayım güzelim.." dedi kısa bir an genç kızın yüzüne bakıp. "Yolumuz uzun.. O iki dağ ayısı seni benim yanıma bırakırlar mıydı sence?" Asi, oturduğu yerden arkaya dönüp "Sen de buna uydun öyle mi Çağla?" dedi ayıplar gibi, ama sesinden gizlenemeyecek bir neşe akıyordu. Telefonundan müzik seçmeye çalışan Çağla'ysa kaşlarını kaldırdı ve "Kusura bakmayacaksın yengecim.." dedi. "Yardım etmeseydim bana musallat olurdu.." "Ha sen de bana musallat ettin yani, öyle mi? Hem ne yengesi Çağla? Yaman'lar duyarsa.." "Ne olurmuş duyarsa?" diyerek lafa daldı Alaz. "Sevgilim değil misin?" Genç kız, midesinde tepinen fillere aldırmadan kaşlarını binbir gayretle çattı. "Ne olmuş sevgilinsem?" dedi. "İlla yenge mi demesi lazım yani? Ne o öyle geçen yüzyıldan kalma gibi.." Yanan kırmızı ışığa aldırmadan ileri atılan genç adam, arkasından öfkeyle korna çalan Yaman'ı daha da delirtmek için iki defa dörtlülerini yakıp kapattı. "Sen ona bakma kardeşim.." dedi nihayet abisini kudurtmayı bitirdiğinde. "Sen özellikle 'herkesin' içinde demeye devam et tamam mı? Bak söz, annemin sana almadığı o çantayı alacağım sana.." Gözlerini devirerek yola dönen Asi ise o 'herkesin' Tolga olduğunu gayet iyi biliyordu.. Yanağından alınan makasla gülümsemesini gizleyip iyice cama yapıştı ve rüzgarın saçlarının arasından geçip güneşin tenini yakmasına izin verdi; bahar geliyordu..

***

                    "Şart mıydı yani dağın başına gelmemiz?" diye söylene söylene katlanan sandalyeleri taşıyordu Alaz. "Bir otelin bahçesini kapatıp piknik yapamaz mıydık sanki?" Onun yakıcı güneş altında, ter içinde sağa sola koşturmasını -hiç de gizlemedikleri bir- zevkle izleyen Yaman'la Cesur'sa gülmeden edemedi. "Sen ne anlarsın oğlum piknikten?" dedi Cesur. "Mangal yakmadan, top oynamadan, ip atlamadan piknik mi olurmuş?" Nihayet göl kenarına geldiklerinde sandalyelerden ikisini hemen açtı Alaz ve oturup Asi'yi de yanına çekti. Ne olduğunu anlamadan kendini sandalyede bulan genç kız, yokuş çıkmanın verdiği yorgunlukla tıpkı sevgilisi gibi bacaklarını uzattı ve güneşe karşı ellerini yüzüne siper etti. "Tamam işte.." dedi Alaz, biraz soluklandıktan sonra. "Tüm bunları beş yıldızlı bir otelin bahçesinde de yapabilirdik gerizekalı.. Üstelik o zaman.. Tüm bunlarla uğraşmamıza gerek kalmazdı." Yaman, kardeşinin işaret ettiği eşyalara baktı ve derin bir nefes aldı; eh bir yere kadar hakkı vardı Alaz'ın. Tüm bunları arabadan göl kenarına kadar taşımak tam bir eziyetti doğrusu.. Neslihan oturacakları kilimi yere fırlattı ve "Hadi hadi.." diyerek ellerini salladı. "Tembellik etmeyin bakalım, herkes tutsun bir işin ucundan.. Rüya'yla Çağla nerede kaldı? Meyveler onlardaydı.." Alaz, sandalyeden kalkmaya niyelenen Asi'nin elinden tuttu ve üzerine bir öpücük kondurup "Bırak onlar halletsin.." dedi. "Biz seninle oturalım burda?" Genç kız, onun kocaman açtığı gözleriyle kendini acındırmaya çalışmasına ufak bir kahkaha attı ve sandalyesinden kalkarken Alaz'ı yanağından öptü. Diplerinden gelen öksürük sesiyle ikisi de irkilirken güneş gözlüğünü indirip abisine baktı Alaz. "Ne var abisi?" dedi bacak bacak üstüne atarken. "Sevgilisi değil miyim, öper de.." Asi'nin ağzına vurmasıyla cümlesini tamamlayamadı belki ama yüzündeki gülümseme pek çok manaya davet çıkarıyordu. Annesine bakıp kendine hakim olma sözü veren Yaman'sa kucağındaki salatalık malzemeleri ona doğru fırlattı. "Yok öyle bedavaya yemek.." diyordu bir yandan da. "Salata sende, hadi kaldır k*çını.." Yarısı kucağına yarısı yere düşen domateslere bakan genç adamsa "Bana sadece sevgilim Alaz oğlan diyebilir.." diye homurdandı. Kafasına çarpan soğan, artık çenesini kapatması gerektiğini anlatıyordu.. Söylene söylene çimenlere saçılmış sebzeleri toplarken "Yıkanmış mı bunlar?!" diye bağırdı kalabalığa doğru. Herkes kendi telaşına düşmüş olduğundan bir cevap alamadı gerçi, omuzlarını silkip malzemelerin arasından bir bıçak aldı. Soğanın kabuğu soyuluyor muydu?

ENEMIES TO LOVERS - ASLAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin