2. BÖLÜM

124 23 5
                                    

Gergin olduğumda stres kontrolümü tamamen kaybediyordum. E haliyle sakarlığım devreye giriyor ve bu bana pahalıya mal oluyordu. Geriye sadece yediğim boku temizlemek kalıyordu.

Laptopumu yanımda getirmediğim için küçücük telefon ekranından kahve döktüğüm dosyaları tekrar yazmak hiç ama hiç kolay değildi. Parmaklarım hissizleşmişti, gözlerimin içinin göremesem de saatlerdir küçücük ekrana bakmaktan kan çanağına döndüğüne emindim. Ayrıca midemde bulanıyordu. Sabah yaptığım alelacele kahvaltıdan sonra hiçbir şey yememiştim. İçtiğim sayısız kahveden sonra midemin bulunması da gayet normaldi.

Aslında bay Min'in laptopundan bu işi yapsaydım çok kısa bir sürede halledebilirdim ama şifresini bilmiyordum. Şifre kırma konusunda fena değildim. Harflerle ve rakamlarla aram gayet iyiydi fakat iş sadece bununla bitmiyordu. Laptopun sahibi hakkında biraz bilgi sahibi olsaydım bende ona göre bir tahmin yürütebilirdim ama adamın isminden başka hiçbir bilgiye sahip değildim.

Kapısını çalıp laptopunun şifresini sormakta bir seçenekti ama bu huysuz dedektifi daha fazla sinirlendirmeye sebep olabilirdi. İlk günden kovulmamak için tüm seçenekleri arkamda bırakıp zor yolu seçmekten başka hiçbir şansım kalmamıştı.

Tamam, ben bir sakarlık yapmıştım ve saatlerdir bunun bedelini ödüyordum ama bay Min'e ne demeliydi?

İşinde bu kadar başarılı olan bir dedektif nasıl olurdu da olası bir duruma karşı dosyaların kopyalarını saklamayı akıl edemezdi anlayamıyordum. Yani ben olsam kesinlikle kopyalarını çıkartır, bununla da yetinmez laptopumda da birer kopyalarını saklamayı ihmal etmezdim.

"İşte bu kadar." Son dosyayı da telefonuma kaydetmenin verdiği sevinçle bütünleştiğim sandalyeden heyecanla kalktım. Şimdi sadece dosyaları yazıcıdan çıkarmak kalmıştı. Bu da en kolayıydı.

Telefonumu yazıcıya bağlayıp dosyaların kağıtlara aktarılma işlemini beklerken uyuşan belimi sağa sola esnettim. Cidden her yerim tutulmuştu.

Yazıcıdaki işim bitince dosyaları tek tek ayırıp masanın üzerine muntazam bir şekilde düzdüm ve dudaklarımdaki kocaman gülümsememle geri çekilip masanın üzerinde bakışlarımı gezdirdim.

Her şey eskisi gibiydi ve ben şu an kendimle gurur duyuyordum. Artık tek istediğim evime gidip, bir şeyler atıştırdıktan sonra güzel bir uyku çekmekti.

Açılan kapı sesini duyduğumda hızla arkamı döndüm. Gördüğüm görüntü şaşırmama sebep oldu. Saatler önce uyumak için kapandığı odasından çıkan bay Min bacaklarını sıkıca saran siyah yırtık kotu ile aynı renk olan tişörtünün üzerine giydiği deri ceketiyle bana doğru geliyordu. Hafif nemli siyah saçlarından yeni duş aldığında belli oluyordu.

Saat epey geç olmuştu. Bu adam böyle hazırlanmış nereye gidiyordu ki? Yeni bir iş almış olabilir miydi?

Ben hala ona şaşkınlıkla bakarken yanımdan hiçbir şey söylemeden hatta yüzüme dahi bakmadan geçip masanın üzerindeki dosyaları incelemeye başladı.

Birkaç saniye masanın üzerinde gözlerini gezdirdikten sonra tüm dosyaları topladı ve masanın altında duran çöp kovasına attı.

Ağzım yaşadığım şaşkınlıktan sonuna kadar açılırken rahat bir tavırla sandalyesine oturdu ve laptopunu açtı. Şifresini girdikten kısa bir süre sonra yazıcıdan gelen sesle şaşkın bakışlarım bu sefer yazıcıya döndü.

Benim saatlerdir küçücük bir telefon ekranından yazdığım dosyaları tekrar yazdırıyordu. Yazıcıdan çıkan dosyaları üstün körü masanın üzerine koyup oturduğu sandalyeden kalktı.

"Gidiyoruz." Yüzüme bakmadan konuşup dış kapıya doğru yürüdüğünde gözlerimi sinirle yumdum.

Bu hırsız görünümlü dedektif bozuntusu beni aptal yerine koymuştu! Tabii ki laptopunda dosyaların bir kopyası vardı! Şimdi o nemrut suratına yumruğumu indirip arkama bakmadan çekip gitmem gerekmiyor muydu?

Sakin olmalıydım. Biliyorum, bu çok zordu ama sakin olmalıydım. Ben fazla sabırlı bir insan değildim ama olmalıydım, buna mecburdum.

Onun istediği de bu değil miydi?

Zaten bay Ji'ye duyduğu minnetten dolayı beni zorla kabul ettiğini biliyordum ve yine ona duyduğu minnetten beni kovamıyordu da.

Aklınca beni bezdirmeye çalışıyordu. Arkama bakmadan çekip gitmemi istiyordu. Hatta bağırıp çağırmamı yada ona küfür etmemi bekliyordu. En güzel küfürleri hak ediyordu o ayrı ama ona istediğini vermeyecektim.

Ben de Kim Haru'ysam bu oyunlara gelmeyecektim. Beni böyle numaralarla yıldıramazdı.

Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım ve sandalyenin kenarına astığım çantamı elime alarak kapıdan çıkan Bay Min'in peşinden koşmaya başladım.

Yaşadığım şoku atlatmam için beni beklemeyeceğini zaten biliyordum da adam anahtarını almamıştı. Evinin kapısını bile ben kilitlemiştim. Merdivenleri inip sokağa çıkar çıkmaz siyah arabasına yaslanmış beni bekleyen bay Min'i gördüm. Yok, sinirlenmemek elde değildi hatta sinirden kuduruyordum ama dudaklarım da ki gülümsememle bunu hiç belli etmediğimi biliyordum.

Aramızdaki bir iki adımlık mesafe kalmıştı ki yaslandığı arabasından doğrularak elindeki anahtarı bana doğru fırlattı. Ani bir refleksle anahtarı son anda yakalamayı başarmıştım.

"Araba kullanamayacak kadar yorgunum." Mırıldanarak arkasını dönüp açtığı ön kapıdan rahat bir tavırla arabaya bindiğinde derin bir nefes aldım.

Yorgunmuş. Tüm günü uyuyarak geçiren bir adam elbette yorgun olamazdı bunun farkında olacak kadar akıllıydım. Sınırlarımı zorlamaya inatla devam ediyordu ama benim lügatımda pes etmek diye bir kelimenin olmadığını daha bilmiyordu.

GRUMPY PARTNERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin