8. BÖLÜM

108 19 12
                                    

"Bu manyağı en sonunda öldüreceğim!" Soo Bin'in cırtlak sesi ile güne gözlerimi açıp suratımıburuşturarak tekrar kapattım. "Geri zekalı! İnadına yapıyor inadına! " Kesin yine kafesinin yanındakikafenin sahibine bilenmişti ve bu sefer ne olduğunu cidden merak etmiyordum çünkü bıkmıştım.

Soo Bin'in de yan kafenin sahibinin de fair play olayından haberi yoktu. İkisi de daha fazla müşteriçekmek için birbirleri ile yarışıyordu. Öyle ki kâr yapmak artık onlar için önemli değildi. Önemli olantek şey kafenin daha dolu olmasıydı. Müşteri hesap ödemese bile sorun edeceklerini sanmıyordum.Kısacası ikisi de manyaktı.

"Ya kahveyi o fiyata almıyoruz biz!" Odamın kapısı aniden açıldığında anında kalkıp oturur pozisyonageçtim ve şaşkınlıkla kapıda sinirle dikilen Soo Bin'e baktım. "Geri zekalı kahveyi yarı fiyatına indirmiş!Bir de kapıya kocaman bir yazı yazmış! Kahveyi o fiyata almıyoruz biz!" Oldukça sinirli bir şekildebağırarak konuştuğunda kafamla onu onaylamak ile yetindim. Tek yanlış bir hareketimde kahveyi yarıfiyatına indiren benmişim gibi üzerime atlardı, biliyordum. "Kafedeki çocuklar aradı şimdi. Neyapalım diye soruyorlar? Ne yapalım Haru?" Sinirli hali anında üzgün moda geçtiğinde ne diyeceğimibilemez şekilde yüzüne bakmaya devam ettim. Hayır yani benden nasıl bir çare umuyordu ki? Ben neanlardım kafe işletmekten? Ayrıca bu olay işletmeciliği çoktan aşmış bir savaş haline gelmişti. Ben iseher zaman savaşmayın sevişin kafasında olan taraftaydım.

"Kız ben buldum." Kang Joon, Soo Bin'i arkasından iterek onunla birlikte odaya girdiğinde ağlamamakiçin kendimi zor tuttum. Gün içinde bay Min ile yeterince uğraştığım yetmiyormuş gibi bir de canımarkadaşlarım ile uğraşıyordum.

"Sahte hesaplar açıp her yerde kahvesinin kurutulmuş böcekten yapıldığını yazalım."

Kang Joon'un bir dâhiyi aratmayan fikrine göz devirip yataktan kalktım ve ayaklarımı sürüyerekodanın çıkışına ilerledim. "Tatlı yanına kahve bedava yap. Zaten çok kâr etmiyorsun." Kendi fikrimisunup odadan çıktım ve lavaboya ilerledim. Elimi yüzümü yıkayıp lavabodan çıktığımda Soo Bin benikapıda karşıladı ve kollarını anında boynuma doladı. Ellerim havada ne olduğunu anlamaya çalışırkenyanaklarımı öptü.

"Harika fikir Haru. Çok zekisin sen bebeğim."

Evet zeki bir insandım ama bulduğum çözüm için bir insanın çok zeki olmasına gerek yoktu. Soo Bin,çok sinirli olduğu için düşünememişti o kadar. Yine de itiraz etmedim ve tüm övgüleri toplayarakodama ilerledim. Yatağımın üzerinde duran kıyafetleri gördüğümde ise kaşlarım çatıldı.

Siyah kot bir etek ve beyaz ince askılı bir bluz vardı ve neden buradaydı?

"Bay zeki Min'den çocuk yapman için önce seni beğenmesi lazım." Arkamdan gelen ses ile irkilereksesin sahibine döndüm. "Azıcık süslü ol da seni gördüğünde çocuk yapmak için uygulanan yöntemihayal etsin."

Gözlerimi kocaman açarak Kang Joon'a bakıyordum ve bence kelimelerin tükendiği yerdeydim çünküne diyeceğimi bilemiyordum. Hayır yani eşeğin aklına da karpuz kabuğu düşünüyordu o ayrı.

Kafamı iki yana sallayarak kendime gelip gözlerimi kırpıştırdım. "Saçmalama Kang Joon!"

"Ne saçmalaması be!" Omuzumdan ittiğinde düşmemek için dengemi korumada zorlanmıştım."Bunları giymeden bu odadan çıkamazsın."

Kapıyı kapatıp kilitlediğinde bir süre şaşkınlıkla kapıya baktım. Bir tane normal arkadaşım yoktu.Patronum bile normal değildi. Çevremde bir tane normal insan yoktu.

Sence sen çok mu normalsin?

İç sesime göz devirip yatağın üzerindeki kıyafetleri elime aldım ve giyinmeye başladım. Tamam çoknormal değildim ama bence anormal de sayılmazdım. Ayrıca bunları giymeden cidden bu odadançıkamazdım. Neyse ki kıyafetler benimdi ve tuhaf hissetmeyecektim. Yine de işe giderken giymeyitercih edeceğim bir etek boyu değildi ama olsundu. Bugün de böyle idare ederdim.

Aynada kendime bakarken eteğin gerçekten çok kısa olduğu gerçeği ile karşılaştım ve idareedemeyeceğim gerçeği ile yüzleşerek dolaba yöneldim. Siyah bir kot pantolon alıp çantama attım vezafer gülümsemem ile odadan çıktım.

"Kız gel buraya." Dış kapıya doğru ilerleyen ayaklarım Kang Joon'un kulak kanatan sesi ile durdu.Bıkkın bir nefes verip ona döndüğümde tepeden tırnağa beni süzüp yüzüne memnun bir gülümsemeyerleştirdi. Elini bana doğru uzattığında ne demek istediğini anlamadığım için bir süre yüzüne baktım.

"Çantanı ver. Bir tek kendini mi zeki sanıyorsun?"

Gözlerimi kocaman açarak kafamı iki yana salladım ve geri geri kapıya doğru ilerlemeye başladım. Sanırım Soo Bin bu aralar Kang Joon'un kafasına yeteri kadar vurmuyordu çünkü zeka parıltılarıgösteriyordu. Geri geri kaçma deneyimim Kang Joon'un üzerime atlayıp çantamı elimden çekipalması ile sonlandı ve omuzlarım yenilgi ile çöktü. Çantanın içinden pantolonu çıkarıp çantamı banageri uzatırken yüzünde kınayan bakışlar vardı. Çok da kınanması gereken bir hareket yapmamıştımabartıyordu. Ayrıca şu an özgür iradem dışında giydirilmiştim ve sesim çıkmıyordu.

Çünkü biliyorum ki itiraz edersem Kang Joon canıma okurdu.

Çantayı elinden çekip aldıktan sonra hızla arkamı dönüp kapıya doğru ilerlemeye başladım.

"Kafeye gidip o geri zekalıyı öldüreceğim!" Soo Bin, söylenmelerime devam ederken kapıyı sert birşekilde çarpıp evden çıktım.

Normalde on dakikada geleceğim yolu bay Min'in arabasına bir şey olur korkusu ile bir saattegeliyordum ve bu gerçekten sinir bozucuydu.

Ağır kapıyı sertçe ittirerek açtım ve söylenerek merdivenleri çıkmaya başladım. Şu kapıdan da nefretediyordum. Bugün fazla negatif yüklüydüm ve bunun farkında olmama rağmen hala düzeltmeçabasına girmemiştim.

Anahtarı çıkarıp kapıyı açarken bakışlarım merdivenlere yöneldi. Çatlak komşu her an her yerdençıkıp gelebilirdi ve bugün çekecek havamda değildim. Aslında bugün bay Min'i çekecek havamda dadeğildim. Acaba regl mi olacaktım?

Dudaklarımı büzerek kafamı iki yana salladım ve kilidi çevirip kapıyı açtım. Henüz beş gün vardı vedüzenli regl olduğuma göre mümkün değildi.

Bay Min'in uyuma olasılığına karşılık sessiz adımlarla salona ilerledim. Kapıyı yavaşça aralayıpsalondan bozma çalışma odasına girdiğimde büyük deri koltukta uzanan bay Min'i görünce bir an neyapacağımı şaşırdım. Hareketsiz bir şekilde yatıyordu ve gözleri kapalıydı. Üzerine bir şeyler giymekpek adeti değildi sanırım çünkü üst tarafı yine çıplaktı ve altından mavi parlak bir basketçi şortu vardı.Dudaklarımı birbirine bastırarak kapıyı yavaşça kapattım ve çalışma masasına doğru ilerleyipsandalyesine oturdum.

Sessizce onu izlerken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Dün çözdüğümüz vakanın ardındanyeni bir vaka almamıştı ve şu an ne yapacağımı bilemiyordum. Böylece durup onu mu izleyecektim?

Bıkkın bir nefes verirken ağzımı elimle kapatıp suratımı buruşturdum. Şimdi bir de sesli nefes alıpveriyorum diye azar falan yerdim. Hiç gerek yoktu yani.

Ortadaki sehpada duran bay Min'in telefonu titrediğinde oturduğum yerden kalkıp ona doğruyaklaştım ve arayana baktım. Jung Hoseok diye biri arıyordu ve sanırım beni ilgilendirmiyordu. Biradım geri çekilip geri geri gideceğim an bay Min'in sesi ile olduğum yerde kaldım.

"Hoseok mu?" Kafamla onu onayladığımda gözleri hala kapalı olduğu için beni görmeyeceğinidüşünerek sesli olarak da yanıt verdim. "Evet."

Bıkkın bir nefes verip elini sehpaya attı ve gözlerini hiç açmadan telefonu eline alıp çağrıyı yanıtladıve kulağına götürdü. "Hayır uyumuyorum." Gözleri kapalı şekilde konuşunca şaşkınlıkla gözlerimaralandı. "Sadece düşünüyordum." Açılan gözlerime ağzım da eklendi. Ne yani yaklaşık on beşdakikadır boşuna mı sessizce oturuyordum? Uyumuyor muydu?

"On dakikaya çıkıyorum." Telefonu kapatıp sehpanın üzerine bıraktığında ben hala olduğum yerdeduruyordum ve ona bakmakla meşguldüm. Gözlerini açma zahmetine girerse iyi olurdu.

Birkaç dakika ardından gözlerini açma zahmetine girip ağır ağır araladı ve bakışları bana döndü. Benitepeden tırnağa süzdükten sonra gözlerini kısarak bakışlarını yüzüme çevirdi. "Neden tepemdedikiliyorsun?"

Sahi neden?

Derin bir nefes alıp bakışlarımı yüzüne sabitledim. Üst tarafı çıplak olduğu için dikkatim dağılıyordu.Aslında benim hiçbir suçum yoktu. Tüm suç Kang Joon'a aitti çünkü aklıma saçma sapan şeylersokmuştu.

Ben bir cevap vermeyince bay Min uzandığı yerden doğrulup ayağa kalktı ve odasına doğruilerlemeye başladı. Ben hala aynı yerde ayakta beklerken iki dakika sonra bay Min odasından giyinikbir şekilde çıktı ve bakışlarını bana çevirdi. Bir süre düşünceli bir şekilde yüzüme baktıktan sonra pekde istekli olmayan bir şekilde mırıldandı. "Sen de gel bakalım."Kafamla onu onaylayıp hızla çantamı masanın üzerinden aldım ve peşine takıldım. Nereye gideceğinibilmiyordum ama bana isteksiz bir şekilde teklifte bulunduğundan işle alakalı olmadığınıdüşünüyordum.

Merdivenleri hızlı hızlı indiğimde bay Min arabanın sol tarafında durmuş bana bakıyordu. Elini banadoğru uzattığında hızla çantamdan anahtarı çıkarıp ona uzattım. Bay Min, arabaya binerken hızlayolcu koltuğuna oturup kemerimi taktım. Araba çalışıp sokaktan uzaklaşırken nereye gittiğimizisormam gerekiyor mu diye düşünüyordum. İnsanlarla konuşmadan iletişim kurmak imkansızdı veben bay Min ile resmen imkansızı yapmaya çalışıyordum.

Bay Min, sağ elini önümdeki torpidoya uzattığında birden irkildim fakat nefesimi tutup hareketsizkalmaya çalıştım. Torpidoyu açmaya çalışırken eli çıplak bacağıma değdi ve elini anında çekerekşaşkınlıkla bana baktı. Sanki yanında olduğumu unutmuştu da temas edince varlığımın farkınavarmıştı. Yüzündeki şaşkınlığı anında toparlayarak tekrar bana doğru eğildi ve torpidodan güneşgözlüğünü alıp geri çekildi. Ben de ardından rahat bir nefes aldım.

"İsteseydiniz verirdim." Zoraki bir şekilde gülümseyerek konuştuğumda bana bakmadı ve herhangibir cevap vermedi. Gerçekten çok merak ediyordum. Sadece bana karşı mı böyleydi? Arkadaşlarınanasıldı? Şu an var mıydı bilmiyorum ama daha önce bir sevgilisi olmuş olmalıydı ona da mı böyledavranıyordu? Hiçbir kadın buna tahammül edemezdi ki? Konuşup bir şeyler paylaşamayacağım birinsanla sevgili olacağıma cansız bir manken ile olurdum. Bence bir farkı yoktu.

"İş için mi bir yere gidiyoruz?" Düşüncelerimden sıyrılıp sormam gerekeni sorduğumda bay Minkafasını iki yana sallayarak beni red etti. "Peki biri ile mi buluşacağız?" Kafasıyla beni onayladığındabıkkın bir nefes verip tekrar konuştum. "Evdeyken arayan kişi ile mi?" Kafasıyla beni tekraronayladığında yine pes etmedim ve devam ettim. "Arkadaşınız mı?" İş ile alakalı olmadığına görearkadaşı olmalıydı. Kafasıyla beni onayladığında yanılmadığımı anladım.

"Bay Min." Derin bir nefes alıp cesaretimi topladım ve bedenimi ona döndüm. "Bir yerde okumuştumadamın biri konuşmaya konuşmaya anadilini unutmuştu, konuşamıyordu falan. Sonunuz onabenzeyecek diye korkuyorum." Bakışları birden bana döndüğünde zoraki bir şekilde gülümsedim.

"Sizi düşündüğümden yani. Hem konuşmak çok yorucu bir şey değil. Ben çok konuşurum ama hiçbirzaman çok konuştum diye yorulmam." Yalan, bazen çok konuşmaktan nefesimin tükendiği falanoluyordu ama bay Min hiçbir zaman benim kadar çok konuşmayacağı için bunu bilemeyecekti.

Bay Min, kafasını umutsuzca iki yana sallayarak tekrar yola döndüğünde konuşmayacağını anlayarakbıkkın bir nefes verdim. Konuşmamız gerekiyordu. Onu tanımam gerekiyordu. Böyle olmazdı ki amaya.

"Bay Min, benim izin günlerimi hiç konuşmadık. Nasıl yapacağız? Kardeşimin okulu tatile giriyor veyanıma gelecek. Onunla biraz vakit geçirmek istiyorum ama izin günümü bilmiyorum." Şu anTaehyung tamamen bahaneydi. Zaten aynı evde kalacaktık ve ayrı bir güne ihtiyacım yoktu ama bayMin ile konuşmaya ihtiyacım vardı.

"Belirli bir gün yok. Duruma göre bakarız." Sonunda konuştuğunda rahat bir nefes alıp gülümsedim.

"Tamam ben size haber veririm. Benimle işiniz yoksa izin alırım?" Bana bakmadan kafasıyla benionayladığında göz devirdim. "Bay Min!" Heyecanlı bir şekilde ona bağırdığımda bakışları birden banadöndü. Bakışları merakla yüzümde gezdikten sonra sanki hasar tespiti yapmak ister gibi vücudumdagezindi. İyi olduğumu fark edince derin bir nefes alıp tekrar yüzüme baktı. "Ben ne kadar maaşalacağım?"

Bay Min, tepkisiz bakışları ile bir süre yüzüme baktıktan sonra bakışlarını tekrar yola çevirdi. Benimondan beklediğim cevabın çok tersi bir şey söyledi.

"Kıyafetlerine karışmam ama gün içinde daha rahat olacağın şeyler giy. Her an her şey olabilir. Oyüzden rahat olmalısın." Bugünün en uzun cümlesini kurduğunda refleks ile ellerim eteğime gitti veçekiştirdim. "Şey." Ne diyeceğimi bilemez şekilde mırıldandıktan sonra bıkkın bir nefes verdim. Nediyecektim ki? Azgın ev arkadaşım sizi azdırmam için bunları giydirdi mi? Ayrıca işe de yaramamıştıyani. Adamın umurunda bile değildi.

Söyleyecek bir şey bulamadığım için sessiz kaldım ve yol boyunca sesimi çıkarmadım. Araba tanıdıkbir caddede durunca şaşkınlıkla etrafıma baktım. Bay Min, arabayı park edip indiğinde kendimegelerek hızla arabadan indim ve peşinden yürümeye başladım. Bay Min, tam tanıdık kafeye girecekiken adımlarım durdu ve ona seslendim. "Bay Min!" Bakışları ağır ağır bana döndüğünde yutkundum.

"Ben buraya giremem." Telaşla konuştuğumda suratını buruşturdu. "Ne saçmalıyorsun yine çaylak?"

"Bakın ben bu kafeye girersem yan kafenin sahibi beni öldürür."

Bay Min, anladığını belirten şekilde kafasını salladı. "İyi en azından faili meçhul olmazsın." Yüzüme biranda bir şaşkınlık yerleşti. Bay Min, tam tekrar içeri adımlayacak iken kolundan tutup onudurdurdum. "Bakın ben cidden buraya giremem. Evden atılırım, ayrıca yeminim de var. Yan kafeyegitsek olmaz mı? Hem bedava yer içeriz." Soo Bin'in kafesini gösterdiğimde bay Min göz devirdi vebakışları hala tuttuğum koluna kaydı. Elimi hızla kolundan çekip arkama koydum ve yalvarır gözlerleona baktım. "Hem yan tarafın tatlıları daha iyi. Bir de burada kahveyi kurumuş böceklerdenyapıyorlarmış."

Bay Min, bir süre yüzüme ifadesiz bir şekilde baktı. Sanırım ne kadar geri zekalı olduğumudüşünüyordu ama yapacak bir şeyim yoktu. Eğer bu kafeye girersem ve Soo Bin görürse benimahvederdi.

Bay Min, birden arkasını döndü ve söylenerek içeri girdi. "Peşimden gelmezsen de işten kovulursun.Tercih senin." Sesinde eğlenen bir hava vardı ve bu durumu bile beni vazgeçirmek için kullandığınınfarkındaydım. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım ve cesaretimi toplayarak gözlerimi açıppeşinden içeri girdim.

Soo Bin, arkadaşımdı beni anlardı ama bay Min ile uğraşmak istemiyordum. Ayrıca gerçekten benikovardı. Bunun için fırsat kolluyorken yapmaması için hiçbir neden yoktu.

"Hoş geldiniz." Kafenin sahibi olan ve adını bilmediğim çocuk bizi karşıladığında gülümsemeyeçalıştım. Adını bilmiyordum çünkü Soo Bin ona sürekli lakaplar takıyordu. En son uyuz civciv olmuştuve ondan böyle bahsediyorduk.

"Hoseok geldi mi?" Bay Min, bakışlarını kafede gezdirdiğinde uyuz civciv onu onayladı. "Senibekliyordu. Arkadaş kim?" Uyuz civciv beni göstererek konuştuğunda bay Min'in bakışları beni bulduve tekrar uyuz civcive döndü. "Sana ne Jimin." Bay Min, bakışlarını bir süre daha kafede gezdirdi vearadığını bulmuş olacak ki adının Jimin olduğunu öğrendiğim uyuz civcive döndü. "Bana bir kahvegönder böceksiz olsun." Hızlı adımlarla yürümeye başladığında gözlerimi utanç ile yumdum. Jimin,muhtemelen bay Min'in arkadaşıydı ve ben arkadaşının kafesi hakkında neler söylemiştim.

"Böcek mi dedi o?" Uyuz civciv şaşkınlıkla konuştuğunda gözlerimi açıp zoraki bir şekilde gülümsedimve hiçbir şey söylemeden bay Min'in olduğu masaya ilerledim. Karşısında oturan adam Hoseokolmalıydı. Bay Min'in yanındaki sandalyeyi çekerken Hoseok'a bakıp kafamı hafifçe eğdim vegülümseyerek selam verdim.

"Merhaba, Hoseok." Kendini tanıtmak için elini uzattığında ben de uzattım. "Merhaba, Haru."Hoseok, gülümseyerek beni onaylayıp bakışlarını bay Min'e çevirdim. "Çaylak dediğin için küçük birçocuk bekliyordum." Benden başkasına bahsederken de çaylak diye ki bahsediyordu? Ya da bendenbirilerine mi bahsediyordu?

Saçmalayan iç sesime göz devirdim. Adam bahsetmiş olabilirdi bunda ne vardı ki? İş yapıyorduksonuçta. Dün çözdüğüm davayı anlatıp beni övmüş müydü acaba? Asla beklemezdim ama yapsa negüzel olurdu.

"Yetişkin olması çaylak olduğu gerçeğini değiştirmiyor." Bay Min, mırıldanarak konuştuğunda gözdevirmemek adına kendimi zor tuttum.

Jimin, elindeki tepsi ile bize yaklaştı ve kahveleri herkesin önüne koyduktan sonra benim önümeçilekli bir pasta koydu. "Sevmiyorsan başka da getirebilirim?" Gülümsemeye çalışarak kafamı iki yanasalladım. Soo Bin, beni burada bir şeyler yiyip içerken görse kesin öldürürdü. Ama red edemezdimçünkü büyük kabalık olurdu. "Teşekkürler." Tabağı önüme doğru çektim ve Jimin elindeki tepsiyiyanındaki garsona verip Hoseok'un yanına oturdu.

"Eee neler yapıyorsunuz? Ayrıca arkadaş kim hala bilmiyorum?" Jimin'in bakışları beni bulduardından bay Min'e döndü. "Sevgilin falan olamaz değil mi?" Bay Min, ifadesiz bir şekilde bakarkenben gerildiğim için bakışlarımı kaçırdım. Ayrıca niye sevgilisi olamıyordum yani? Beni arkadaşına mıyakıştırmamıştı?

"Boş boş konuşma Jimin." Bay Min, dişlerinin arasından konuştuğunda bakışlarım Jimin'e döndü vegülümsemeye çalışarak elimi uzattım. "Haru, bay Min'in yardımcısıyım." Jimin, elini şaşkınlıkla uzatıpelimi sıktı. "Jimin. Yalnız bu sevgilisi olma durumu kadar şaşırtıcı." Sevgilisi olması neden şaşırtıcıydıbilmiyorum ama yardımcı istemediği ve her zaman tek çalıştığı için bu duruma olan şaşkınlığıanlıyordum.

Elimi çekip gülümsedim ve herhangi bir cevap vermedim. Yani zaten söyleyecek bir şeyim yoktu.Ayrıca burada bir arkadaş toplantısında ne işim vardı onu da bilmiyordum. Bay Min, mademarkadaşları ile buluşacaktı bana da izin verseydi ya! Sırf uyuzluk olsun diye yaptığına olan inancımtamdı.

"Haru!" Cırtlak ve tanıdık bir kadın sesi tüm bakışların kafenin girişine dönmesine neden oldu. "Seninburada ne işin var! Sinsi yılan seni!" Soo Bin, öfke dolu bakışlarla bize doğru gelirken Jimin, kahkahaatmaya başladı. "Onun arkadaşı mısın?"

Dudaklarımı birbirine bastırarak korku ile Jimin'i onayladım. Soo Bin, tam masanın önünde durupellerini masaya yerleştirdi ve bana doğru eğildi. "Ettiğin yeminlere ne oldu senin? Ben koynumdayılan mı besledim?"

"Sevgili misiniz?" Hoseok'un meraklı sorusu ile bakışlarım ona döndü ve kafamı anında iki yanasalladım. "Koynumda derken evde demek istiyor. Ev arkadaşım."

"Ev arkadaşım mı? Bu kadar mı yani?" Soo Bin, sinirle konuştuğunda ağlamaklı bir ses çıkardım. "SooBin, olayı dramatize etmesek mi? Patronumla buraya gelmek zorunda kaldım ve benim için çokdeğerli olduğunu biliyorsun." Fısıldayarak konuştuğumda Soo Bin'in bakışları masadaki yüzlerdedolandı. Jimin'e baktığında kusacakmış gibi yapıp bakışlarını önce Hoseok'a ardından yanımda duranbay Min'e çevirdi. "Hangisini patronun." Kafamı hafifçe sağa yatırıp bay Min'i işaret ettim. Yüzünebakamıyordum çünkü göreceğim ifadeden korkuyordum. "Kang Joon'un hisleri çok kuvvetliymiş.Nasıl anladı adamın yak-" elimle Soo Bin'in ağzını kapattığımda sinirle kaşlarını çattı ve elimi itti. "Bakyine konuyu dağıttın. Ne olursa olsun! Bu katil civcivin kafesine giremezsin."

"Soo Bin, güzelim. " Jimin, rahat bir ifadeyle konuştuğunda şaşkın bakışlarım ona döndü. "Sanadiyorum gel evlenelim, hem kafeleri hem hayatı birleştirelim."

"Ne diyorsun be! Aptal !" Soo Bin, masada duran paketli şekerleri Jimin'in kafasına fırlattığında Jiminkahkaha atarak Hoseok ve bay Min'e baktı. "Bana aşık aşık. Bakmayın böyle yaptığına."

"Seni öldüreceğim." Soo Bin, Jimin'e doğru yürümeye başladığında Jimin kahkaha atarak oturduğuyerden kalktı ve kaçmaya başladı. İkisi birlikte koşarak gözden kaybolduğunda derin bir nefes alıp bayMin'e döndüm.

"Kusura bakmayın ama size zaten söylemiştim."

Bay Min, yine ifadesiz şekilde yüzümü incelerken Hoseok'un sorusu ona dönmemize neden oldu."Sorun ne? Biraz önce burada ne yaşandı?"

"Soo Bin, yani ev arkadaşım yan kafenin sahibi ve Jimin ile anlaşamıyorlar. Sürekli gereksiz ve çocukçabir rekabetin içindeler. Birbirlerinden nefret ediyorlar." Ben Hoseok'a açıklama yaparken bay Minumursamaz bir tavırla konuştu.

"Birbirlerine aşıklar."

Şaşkınlıkla ona dönüp kafamı iki yana salladım. "Bu mümkün değil. Soo Bin, gerçekten ondan nefretediyor ve öyle olsa bile bana bunu söylerdi."

Bay Min, hafifçe gülümsediğinde bakışlarım anında dudaklarına kaydı. Onu gülümserken görmek çokzor olduğu için bakışlarımı ayıramıyordum.

"Önce kendilerine itiraf etsinler sonra sana eder."

Kendinden o kadar emin konuşuyordu ki bir an ben bile inandım. "Aşk işlerinden anlıyorsunuzsanırım?" Gözlerimi kısarak merakla ona baktığımda kahvesinden bir yudum aldı ağır ağır yuttu.Cevap vermeyeceğini düşünürken dudaklarını araladı.

"Her türlü duygudan anlarım. Aşk da tüm duyguların en saçma olanı. Saçma ve aptal." Alaylakonuştuğunda göz devirdim.

"Size göre öyle. Aşık olmak için yaşayan insanlar var bu hayatta." Aşık falan değildim daha önce deolmamıştım ama insanların duygularını küçümsemesi sinirlerimi bozmuştu.

"Hiç birinin beyni yok ondan." Alaycı tavrını sürdürürken bedenimi hırsla ona döndüm. "Neden böyledüşünüyorsunuz?"

Bay Min, kahvesini dudaklarına dayadı ağır ağır içti ve bardağı masaya bırakıp bakışlarını bana çevirdi.

"Çünkü bir insan aşık olduğunda aptal olur, kör olur, sağır olur. Tüm gerçekleri bir kenara atıp hayaldünyasında yaşar. Mantıklı düşünemez ve mantıklı düşünemeyen her insan aptaldır. Bile bile aptalolmayı kabul etmek ise tarifi mümkün olmayan bir akıl yoksunluğudur." Aptala anlatır gibi tane tanekonuştuğunda alayla güldüm ve dudaklarımı ıslattım.

"Aşık olmak insanın elinde olan bir şey değildir diye biliyorum. Siz hiç aşık oldunuz mu?"

Bay Min, ona küfür etmişim gibi suratını buruşturdu ve kafasını anında iki yana salladı. "Zekamahakaret edemem."

Masada bir kıkırdama sesi duyulduğunda ikimizin de bakışları Hoseok'a döndü. Hoseok, anındakendini toparlayıp ellerini teslim olurmuş gibi havaya kaldırdı. "Bir şey yok. Lütfen devam edin, lisedeolan münazaralara benziyor. İki taraf farklı düşünceleri savunuyor falan. Aydınlanıyorum."

Hoseok, keyifle konuştuğunda arkama yaslanıp ellerimi göğsümde birleştirdim. Bakışlarım bay Min'ekaydığında dudağının kenarında ufak bir gülümseme ile kahvesini yudumladığını gördüm. Beni uyuzetmeye bayılıyordu.

Masaya ufak bir erkek çocuğu geldiğinde tüm bakışlar ona döndü. Masaya ufak bir kağıt bırakıp hızlakafeden çıktığında şaşkınlıkla arkasından baktım. Bakışlarım bay Min'e döndüğünde ifadesiz birtavırla kağıdı aldı ve açtı. İçinde yazan yazıyı yine ifadesiz bir şekilde okudu ve bence içinde yazanşeyler en azından bir şaşkınlık ya da paniği hak ediyordu.

Şahsen ben korkmuştum.

' Çevren kalabalıklaştıkça bu beni mutlu ediyor zeki adam. Oyundan zevk almam için ortaya dahafazla piyon koyuyorsun. Yarın sana bir dosya göndereceğim ve vakayı çözmek için dosya eline ulaştığıandan itibaren 24 saatin var. Çözemezsen içinde olduğun kafe süre bittiğinde yanındaki kafe ilebirlikte patlar. Üstelik içeride müşteriler varken. Ne kadar acı değil mi?

Bu arada yardımcını beğendim. Karşılaşacağımız zamanı iple çekiyorum çok güzel kız. Lütfen bendenselam söyle.' 

GRUMPY PARTNERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin