3. BÖLÜM

127 20 4
                                    


Dün yaşanan saçma gecenin ardından bugün geç kalkmış olmam harikaydı. Günüm güzel başlamıştıve güzel geçmesini umuyordum.

Öğle saatlerinde uyanıp rahat rahat kahvaltı yapmıştım ve hazırlanmak için oldukça zamanım olduğuiçin ağır hareket ediyordum. Kang Joon, televizyonda gündüz kuşağı programı izlerken kucağımaaldığım yuvarlak aynada makyajımı yapıyor bir yandan da programa bakıyordum.

"Ay acaba senin nerene büyü yapsınlar ya?" Kang Joon, kınayan bir ifadeyle konuştuğunda gülmedenedemedim. Bence oldukça haklıydı çünkü kadının artık yaşı geçmişti. Yaşıtları torun seviyordu vekomşusu nesini kıskanıp ona büyü yapacaktı?

Ayrıca büyü neydi ya?

"Bak bak bak. Yürüyen kamyon arkası." Kadının özlü sözüne karşılık Kang Joon suratını buruşturarakkonuştuğunda bakışlarım tamamen ekrana döndü.

Kadın sunucu anlatırken şaşkınlıkla onu dinliyordum. "Parayı, altını anlarım da zeytini ne yapacaksınablacığım?" Kang Joon, gayet mantıklı bir soru sorduğunda kafamla onu onayladım.

"Sebebi olmalı bence?" Mırıldanarak konuştuğumda Kang Joon'un bakışları anında bana döndü."Tanrı aşkına evden kaçarken zeytini de alıp kaçmanın mantığı ne olabilir? Hayır yani merakediyorum nasıl bir neden olabilir. Bak çok mantıklı olmasına gerek yok sadece bir neden olsa banayeter."

Sanki zeytini alıp evden kaçan benmişim gibi öfkeyle konuştuğunda şaşkınlıkla ağzım aralandı. Bananiye kızıyordu bu manyak be?

"Ne bileyim? Kendi toplamıştır falan. Emeğim var diyerek kıyamamıştır. Ya da satacaktır."

"Zaten bir dünya para almış altın almış ne yapacak iki kilo zeytini. Ayrıca mevzu emekse de on senelikemek verdiği adamı bırakmış kaçmış. Pek emek düşünen bir tip değil gibi." Kang Joon, kendine göregayet mantıklı konuştuğunda şaşkınlıkla onu onayladım.

"Ne bileyim ben? Araştırılması lazım işte. Bu tarz eylemlerin altında genelde psikolojik bir olay yatar.Geçmişten kalma bir travma da olabilir." Çünkü gerçekten evden kaçarken zeytin alıp kaçmakmantıklı değildi.

"Senin bay Min olsa kesin çözerdi kız. Keşke çıksa şu programa hem zekamız gelişir hem gözümüzgönlümüz bayram eder." Kang Joon, ağzının suyu akarak konuştuğunda göz devirdim.

"Adamı görmedin bile Kang Joon." Tamam yakışıklıydı ama Kang Joon görmemişti yani. " Ayrıca ohuysuz adam konuşmaya üşendiği için olayı çözse bile kimseye söylemez ve kimse de bir boköğrenemez."

"Zeki adamlar çekici olur. Ayrıca huysuz deyip duruyorsun ne yaptı bu adam sana bir günde?" Neyapmadı ki? Bir günde hayat enerjimi sömürdü. Yeşeren dallarımı kuruttu. Küfür hazneme yeniküfürler ekledi. Sabrımı geliştirdi.

"Anlattım ya. Tekrar anlattırma sinirlerim bozuluyor." Bakışlarımı aynaya çevirip yarım kalanmakyajıma devam ettim.

"Bana bak Haru. Bu adam hem zeki hem de yakışıklıdır yani ben öyle anladım. Bu adamı kafala bir deçocuk yap. Yemin ediyorum ikinizin zekasından ortaya çıkan çocuk Einstein'a kafa tutar."

Kang Joon ve hayal dünyası oldukça genişti. Onu hayal dünyasından çıkaran ise her zaman ki gibievimizin realist kızı Soo Bin olmuştu. Elindeki bardakla salona girdiğinde Kang Joon'un kafasınasağlam bir tane vurdu. Kang Joon ile ilk tanıştığımızda bu kadar aptal değildi ve şimdi neden bu kadaraptal olduğunu anlıyordum. Vura vura çocuğun beyin hücrelerini öldürmüştü.

"Kız çalışıyor. Aklına saçma sapan şeyler sokup kafasını karıştırma. Amacına ulaşmasına bu kadar azkalmışken üstelik." Soo Bin, azarlayan bir anne edasıyla konuştuğunda onu onaylayan bir mırıltıçıkarıp oturduğum yerden kalktım ve odama ilerledim.

Soo Bin doğru söylüyordu. Amacıma ulaşmama çok az kalmıştı ve bu kadar az kalmışken pesetmemem gerekiyordu. Aradığım adamı bulmam ve polis teşkilatında dedektif olarak işe başlamamiçin bana lazım olan şey huysuz bir dedektifti. Tüm manipülasyonlarına karşı onu idare etmem vehayat amacıma ulaşmam gerekiyordu.

Yatağın üzerinde duran önceden çıkardığım gri parlak , derin yırtmaçlı elbiseyi alıp üzerime geçirdim.Aynanın önünde duran aksesuarlarımı da takıp parfüm sıktım. Ayakkabılarımı da giydiğim zaman özelbir davet için oldukça hazırdım. Yerde duran ayakkabılarımı ve yatağın üzerindeki ufak çantamı alıpodadan çıktım.

Salonda oturan ikilinin bakışları bana döndüğünde ikisi de genişçe gülümsedi.

"Harika görünüyorsun." İkisi aynı anda konuştuğunda gülümsedim ve bakışlarım duvarda duran saatekaydı. Tam bir saat vardı ve ben yavaş yavaş gidersem bir saatte orada olurdum. Aslında on beşdakikada da orada olurdum fakat bay Min'in dünkü uyarısından sonra arabasına zarar vermek büyükbir aptallık olurdu. Maaşımdan kesilmesini geçtim, beni işten kovmasını da geçtim, o soğuk kanlı katiledasıyla zarar verdiğim arabanın altında beni defalarca ezer kıyma gibi olmamı sağlardı.

Açıkçası beklerdim.

Küçük çantanın içindeki telefonum çaldığında düşüncelerimden sıyrılıp telefonu aldım ve açıpkulağıma götürdüm. "Ne istiyorsun?" Başımın belası arıyordu ve bu sefer ne istiyordu çok merakediyordum. Ya da etmiyordum ya. Ne isteyebilirdi ki?

"Para?"

Beni asla yanıltmıyor olması ağlamak istememe yol açıyordu. Çok istikrarlı bir kardeşim vardı veinsanları asla şaşırtmıyordu. Yani en azından beni?

"Yine ne oldu?"

"Bir şey mi olması gerekiyor abla? Para insanın yaşaması için temel bir ihtiyaç ve ben de yaşamak içinbuna ihtiyaç duyuyorum. Ayrıca proje ödevlerimi tamamlamak adına da paraya ihtiyacım var. Malumdönem bitiyor ve projeleri teslim etmek lazım. E bir de dönem bittiği için oraya geleceğim yol parasıfalan. E bir de genciz ta-"

"Taehyung kes sesini tamam." Bıkkın bir nefes verip alnımı ovaladım. "Yarın gönderirim. Ayrıca hiçboşuna yalan söyleme proje ödevini geçen hafta teslim ettin ve buraya geleceğin zaman da biletinibana aldıracağını ikimiz de biliyoruz." Bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapattım vebakışlarımı bana bakan ikiliye çevirdim.

"Benim yiyemediğim paraları elalemin kızları yiyor." Telefonu çantaya koyduğumda Soo Bin acıylayüzünü buruşturdu.

"Taehyung mu gelecek?"

Okulu Yaz tatiline gireceği için mecbur buraya gelecekti. Kafamla onu onayladığımda Kang Joon'un dayüzü acı çekermiş gibi buruştu. "Tüm derslerini vermiş mi? Yaz okuluna falan kalmayı başaramamışmı?"

Bu sefer kafamı iki yana salladığımda Soo Bin öfkeyle elini alnına vurdu. "O salak bunu nasıl beceriyorya?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Kang Joon kenarda duran minderi alıpkucağına bastırdı. "Haram oldu uykular. Elveda huzurlu günler merhaba gürültülü günler." Şiirsel birtonda konuştuğunda dudaklarımı büzerek omuz silktim. Yani onlara katılıyordum, kesinliklehaklıydılar oldukça sorunlu bir kardeşim vardı fakat kardeşimdi işte. Birbirimizden başka kimsemizyoktu. Yani ev arkadaşlarım hariç.

"Kardeş işte. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Kaçtım ben." El sallayarak salondan ayrılıp evden çıktım.Bay Min'in arabasına bindiğimde kendine has olan baharatımsı koku ciğerlerime doldu ve arabayıçalıştırdım.

Araba kullanmak benim için yürümek gibi bir şey iken şu an sanki acemi bir şofördüm. Adam o kadaraksiydi ki malına zarar vereceğim korkusu bile elimi ayağıma dolaştırıyordu.

Bay Min'in evinin önüne geldiğimde bir arabanın zar zor sığacağı yere arabayı park etmeye çalıştım.Arabalarını dengesiz park eden şoförlere küfür ederken sağ arka jantın kaldırıma sürttüğünü hissedipacıyla gözlerimi yumdum.

Derin nefesler alıp kendime gelmeye çalıştım. Şu an saçımı başımı yolardım fakat tekrar yapmak içinvaktim yoktu. Arabayı tamamen yanaştırdıktan sonra inip hızlıca sağ tarafa geçtim ve eğilip jantabaktım. İncecik on santimlik bir çizik vardı yalnızca bir çizik ve gerçekten incecik. Dikkatli bir şekildebakılmadığı sürece asla görünmezdi. Bay Min, eğilip on saniye boyunca benim gibi jantı incelemez iseasla görmezdi. Tabi o manyağın sağı solu belli olmadığı için ben yine de çok rahat olamıyordum.

Durumu dikleştirip apartmana ilerledim ve ağır kapıyı zorlanarak açıp merdivenlere yöneldim.Yüzüme geniş gülümsememi yerleştirdim. Hiçbir sorun yoktu, hiçbir şey olmamıştı. Olduysa da bengörmemiştim yani. Asla bilmiyordum.

Zile basıp beklemeye başladım ve bir dakika sonra kapı çıplak bir bay Min tarafından açıldı. Bakışlarımşaşkınlıkla dövmeleri vücudunda gezerken aşağı doğru indi ve çıplak olan tek kısmın üst kısımolduğunu anladım. Tabi bu yine de normal bir görüntü değildi.

"Merhaba. Saat yedi demiştiniz ve saat tam ye-" Ben gülümseyerek konuşurken o ifadesiz yüzünü hiçbozmadan kapıyı açık bıraktı ve içeriye girdi. Bıkkın bir nefes verip peşinden gittiğimde odasına girdive ben birkaç saniyelik duraksamanın ardından salondan bozma çalışma odasına girdim. Odayagirdiğim an bakışlarım çalışma masasına gitti ve dünkü eziyetim gözümün önüne gelirken ağlamaklıbir ses çıkardım. Gerçekten çok gaddar bir adamdı. Yani insan insana bunu yapmazdı. Açlıktan midemsırtıma yapışmış bir şekilde kan çanağı gözlerle saatlerce yazı yazmıştım. Üstelik üzerine kahvedöküldüğü için okumak çok zordu!

Odanın kapısı açıldığında ifademi değiştirip gülümsedim ve bakışlarım kapıya döndü. Bakışlarımkapıya döndüğü an gülüşüm birkaç saniye dondu. Adamı biraz önce çıplak görmüştüm beynim bir gitgel yapmıştı şimdi de takım elbise ile görüyordum ve beynimde kırmızı alarmlar çalıyordu. Siyahtakım elbisesinin içine beyaz bir gömlek giymişti. Açık bıraktığı yakasından dövmeleri gözüküyordu.Boynunda ince bir kolye, kulaklarında ufak halka küpeleri ve parmaklarında çeşitli yüzükler vardı.Elindeki saati koluna takmak ile uğraşırken ben dikkatle onu izliyordum.

"Çekmecedeki davetiyeyi al ve çantana koy." Bana bakmadan ifadesiz bir sesle konuştuğundairkilerek kendime geldim ve bakışlarımı ondan çekip çekmeceye yöneldim. Masanın altındakiçekmecede bir sürü dosya vardı ve en üstte müzayede için olan davetiye vardı.

Davetiye ile girilen bir mekana gidiyorduk ve bay Min ne ara bu davetiyeyi bulmuştu hiçbilmiyordum. Gerçi bana ne söylüyordu da biliyordum ki?

Dış kapıya yöneldiğinde adımlarım onu takip etti. Kenarda duran askılıktan bir anahtar alıp banauzattığında şaşkınlıkla ona baktım. "Kapıyı açmakla uğraşmak istemiyorum." Anahtarı elinden alırkeniçimden göz devirsem de dışımdan gülümsüyordum. "Anahtarın var diye yerli yersiz gelmeyekalkma."

Kafamla onu onayladığımda kapıdan çıktı ve ardından kapıyı kilitleyip merdivenlerden peşindeninmeye başladım. Ayağımdaki topuklu ayakkabılar ona yetişmemi zorlaştırıyordu.

Arabasının yanına ulaştığımda elimdeki anahtar ile kapıyı açtım ve hiçbir şey söylemeden yan koltuğaoturdu. Anlaşılan şoförlüğe devam edecektim. Sürücü koltuğuna oturup arabayı çalıştırdığımdatelefonuma bildirim sesi geldi ve açıp baktığımda gideceğimiz yerin konumunun bay Min tarafındangönderildiğini gördüm.

"Davetiyede yazıyordu." Mırıldanarak konuşup arabayı hareket ettirdiğimde telefonunu ceketinin içcebine koyup arkasına yaslandı ve gözlerini yumdu.

Beni görmezden gelmelerine alışmam gerekiyordu fakat durum sinir bozucu olduğu için alışmakzordu. Adam resmen ben yokmuşum gibi davranıyordu.

Normal hayatında arkadaşları ile arası nasıldı merak etmeye başlamıştım. Ya da sevgilisiyle? Birsevgilisi var mıydı bilmiyorum ama varsa kendine sabır diliyordum.

Bakışlarım kısa süreli bay Min'e gitti ve aynı pozisyonda olduğunu görünce tekrar önüme döndüm.Sevgilisi olduğunu sanmıyordum, ruhu çekilmiş bir adama benziyordu ve birini sevebilecek olmaihtimali çok uzak görünüyordu.

"Bana yapman gereken bir uyarı falan yok mu? Dikkat etmem gereken bir şey falan?" Yola bakarakkonuştuğumda bir süre cevap gelmedi. Yine bana cevap vermeyeceğini düşünürken sesini duydumama keşke duymasaydım.

"Uyarılmadan iş yapamayacağını bilmen güzel ama ben bir öğretmen değilim. Sana her şeyi tek tekanlatamam."

Bakışlarım ona döndü ve derin bir nefes alıp gülümsedim. "Tam olarak iş öğrenmek için yanınızdayımve bu durumda bir nevi öğretmen olmuyor musunuz?" Manyak herif! Yanına şoförlük yapmam içingeldiğimi falan mı sanıyordu?

Sakin ol Haru! Arabayı trafik tabelasına sokmaman gerekiyor, sakin ol.

"Sadece bana ayak uydur. Bir şeyleri illa söylemeye gerek yok, mantıklı düşün ve ona göre hareketet." Gözlerini hiç açmadan konuştuğunda dudakları alayla yukarı kıvrıldı. "Tabi yapabilirsen."

Yapabilirdim. Neden yapamayacaktım ki? Bay Min, beceriksiz olmam için elinden geleni yapsa da onalaf vermeyecektim. Yapmamam için içinden dualar etse de başarılı olarak onu uyuz edecektim.Eminim ki böylesi onun için daha sinir bozucuydu.

Büyük bir restaurantın önüne geldiğimizde arabadan inip anahtarı kapımızı açan valeye teslim ettim.Bay Min, bu sefer beni peşinden koşturmak yerine sabit bir şekilde bekliyordu. Yanına ulaştığımdabakışları bana döndü ve hafifçe gülümsedi.

Ne gülümsedi mi?

Şaşkınlıkla tekrar ona döndüğümde yanlış görmediğimi fark ettim. Eli belime yerleştiğinde şaşkınlığımdaha da arttı. O ilerlemeye başladığında adımlarım onu takip etti ve girdiğim şoktan çıkmaya çalıştım.

Restaurantın kapısına geldiğimizde güvenlik tam önümüzde durdu ve gülümsedi.

"Hoşgeldiniz efendim."

Gülümseyerek ona karşılık verirken Yoongi'nin bakışları bana döndü. "Davetiyeyi ver istersenhayatım."

Tamam şu an görev icabı rol yaptığımızı anlamıştım ama yine de çok tuhaf geldiği için duraksamalaryaşayabiliyordum. Zoraki bir şekilde gülümseyerek çantamdan davetiyeyi çıkarıp güvenliğe verdim.Güvenlik davetiyeye bakıp önümüzden çekilirken tekrar gülümsedi. "İyi eğlenceler Bay ve BayanKang."

He bir de karı koca mıydık? Oh oh ne güzel. Kesin saçmalayıp bir şeyleri devirecektim, artık bunaemindim. Devirdiğim şeylerin tarihi eser olmaması için dua etmekten başka da şansım yoktu.

Restaurantın yemek kısmına doğru ilerlerken bu akşam müzayedede açık arttırmaya çıkacak eserlerinönünden geçiyorduk. Hepsi camekanlı bir bölmede duruyordu. Dikkatle eserleri incelerken yemekkısmına girdik. Bizim için ayrılan masaya doğru ilerlerken Bay Min'in eli hala belimdeydi.

"Aradığımız şey arttırmaya çıkacaklar arasında değil." Mırıldanarak konuştuğumda masaya ulaştık veBay Min, nihayet elini belimden çekti ve ona yakışmayan centilmen bir edayla sandalyemi çekti.

GRUMPY PARTNERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin