7. BÖLÜM

107 18 5
                                    

Dikkatli bakışlarım karşımda oturan kimyagerin karısının ve oğlunun yüzünde geziniyordu. Ciddenbitik bir vaziyetteydiler. Aslında onların bu hali bana hiç yabancı değildi, çünkü aynı bitikliği birzamanlar bende yaşayarak acı bir şekilde tecrübe etmiştim. Hatta uzun bir süre etrafta ruhu ölmüşbir beden gibi gezinip durmuştum. Beni hayata döndüren tek şey ise bana ve babama bu acılarıyaşatan kişiyi bulup ona bunun bedelini ödetmekti.

Evet, intikam güzel bir duygu değildi ama benimde tutunacak bir amaca ihtiyacım vardı ve o gündensonra bu duygu benim tek amacım olmuştu.

Bir de babama, hayallerimi gerçekleştireceğime dair verdiğim söz vardı. Onu da yerine getirecektim.

Bayan Kyung'un ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri bay Min ve benim yüzümde gidip geliyordu.Kendi içinde neden burada olduğumuzu sorguluyor olmalıydı çünkü buraya neden geldiğimizi dahabilmiyor olmalıydı. Anlaşılan kimyagerin kardeşi onlara bir şey söylememişti. Salona hakim olangergin havadan taziyeye gelmediğimizin elbette farkındaydı ama sormuyordu da.

Başını annesinin omzuna yaslamış yirmili yaşlarındaki kimyagerin genç oğlu ise annesinin aksineyüzümüze bile bakmıyordu. Geldiğimizden bu yana donuk bakışları arkamızdaki duvardan hiçayrılmamıştı, gözlerini kırptığını dahi görmemiştim. Psikolojik olarak çökmüş bir durumdaydı.

"Bay Min artık konuşacak mısınız?" Çaprazımdaki tekli koltukta oturan kimyagerin kardeşininbeklemeye artık tahammülü kalmamıştı. Neler bulduğumuzu, gerçekte düşündüğü gibi kardeşinin bircinayete mi kurban gittiğini eğer öyleyse katilin kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Hakkıydı da.

İnsanın içini bir kurt misali kemirip duran tek şeydi şüphe.

Rahat bir tavırla arkasına yaslanan bay Min kollarını göğsünde birleştirip bacak bacak üstüne attı vebakışlarını yüzüme çevirdi. "Ben değil asistanım konuşacak. Tüm araştırmayı o yaptı."

"Ben sizinle anlaşmıştım. Abimin ölüm sebebini bizzat sizin araştırmanızı istemiştim. Siz ise butecrübesiz görünen genç hanıma mı yaptırdınız bu işi? Size inanamıyorum." Kimyagerin kardeşikınayan bakışlarıyla kafasını iki yana salladığında bay Min'in dudağı alayla yukarı kıvrıldı.

"İnsanın asıl düşmanının virüs veya bakteriler olduğunu mu sanıyorsunuz?" Bay Dong Ju, alık alık BayMin'in yüzüne bakmaya devam ederken bay Min kafasını umutsuzca iki yana sallayarak devametti. "İnsanın asıl düşmanı önyargı ve akılsızlığıdır. İşte sırf bu yüzden yalnızlığı seviyorum." Bay Min'inbakışları bu sefer benim yüzüme döndü. "Önyargılı bir insana gerçekleri anlatmak görme duyusunukaybetmiş birine renkleri anlatmak kadar zordur. Bunu yapabilecek misin?"

Şaşkınca bay Min'in yüzüne bakmaya devam ederken kafamı aşağı yukarı salladım. "Yapabilirim."

Yapabileceğimi zaten biliyordum ama benim tecrübesiz olduğumu düşünerek bana ön yargıylayaklaşan bay Dong Ju'ya haddini bildirmesi bir yana, her fırsatta beni çaylak olarak gördüğünüsöylemekten çekinmeyen bay Min'in şu an bakışlarında gördüğüm güven beni şaşkına çevirmişti.

"Dedektif mi tuttun sen?" Bayan Kyung'un sinirli sesini duyduğumda kendime gelip bay Min'inyüzünden bakışlarımı çektim. Bayan Kyung şu an aşırı öfkeliydi ve çattığı kaşlarıyla eşinin kardeşinebakıyordu.

Sıkıntılı bir nefes veren bay Dong Ju kafasını aşağı yukarı salladı. "Evet tuttum. Sana kaç kere söyledimama beni umursamadın."

"Benim kocam cinayete kurban gitmedi çünkü! "

"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?" Bay Min'in tek kaşı havadayken sorduğu soruyla bayan Kyunganında bay Min'e döndü ve bıkkın bir nefes verdi.

"Eşim tansiyon hastasıydı. Öldüğü günün sabahı işe gitmeden önce tansiyonu zaten yüksekti amabeni dinlemedi. Yine de işe gitti. Öğlen saatlerinde onu merak ettiğim için laboratuvarına gittiğimdede iyi değildi durumu. 'Eve gidelim dinlen' dedim ama yine kabul etmedi. Ben oradan ayrıldıktan beşsaat sonra ölüm haberi geldi zaten. Polislerde olayı araştırdı. Adli tıp kayıtlarında dengesini kaybedipbaşını çarptığından beyin kanaması geçirdiği yazıyor. Dedektif olduğunuza göre bunları zatenbiliyorsunuzdur. Dong Ju buna bir türlü inanmak istemiyor. Bende kabullenmek istemiyorum amagerçek bu. Ortada bir cinayet yok."

Bay Min anlayışla kafasını salladı. "Pekala. Sizi dinlediğimize göre sıra asistanımda. Bir de onunağzından dinleyelim gerçekleri."

Bayan Kyung tam itiraz edeceği anda bay Min ona bakmadan elini kaldırarak onu susturdu. Bakışlarıbenim yüzümdeyken bunu nasıl fark ettiğine dair şaşırmayı sonraya bırakarak derin bir nefes aldım.Sıra bendeydi.

"Yaptığım araştırmalar sonucundan Bay Kyung'un tek bir düşmanı olmadığı bilgisine ulaştım. Yaptığısayısız bağışlarla herkes tarafından sevilen ve saygı duyulan bir kişi olduğunu da öğrendim. Öldüğügün laboratuvara giden üç kişi vardı ve bu kişilerde sizlerdiniz. Yine de gizli bir düşmanı olabilir diyedüşündüm ve laboratuvarın sadece giriş kapısında bulunan kamera kayıtlarını inceledim."

Bakışlarımı bayan Kyung'un yüzünden çekip bay Dong Ju'ya döndürdüm. Yüzündeki memnuniyetsiztavır sinirimi bozsa da ciddiyetimi koruyarak konuşmaya devam ettim.

"Bay Kyung'un öldüğü gün saat 10.32'de laboratuvara ilk gelen kişi sizdiniz ve iki saat on üç dakikasonra laboratuvardan ayrıldınız. Abiniz kapıya kadar size eşlik etti. Tam üç dakika on yedi saniyekapının önünde abinizle bir şeyler konuştunuz ve sonrasında arabınıza binerek gittiniz. Abiniz sizoradan ayrıldığınızda hala hayatta olduğuna göre siz katil olamazsınız değil mi?"

Bay Dong Ju'nun yüzündeki o memnuniyetsiz tavırdan eser bile kalmamıştı. Şaşkın bakışlarla kafasınıbelli belirsiz sallayarak beni onayladı. Daha tanımadan, tecrübesiz olarak gördüğü bu genç kadın onudaha çok şaşırtacaktı.

Bakışlarımı bu sefer bayan Kyung'un yüzüne çevirdim. "Laboratuvara ikinci giriş yapan kişi sizdiniz.Saat 14.27'de laboratuvara girdikten otuz yedi dakika sonra laboratuvarın kapısından sinirle çıktınızve arabanıza bindiniz. Eşiniz peşinizden koşarak size yetişmeye çalıştı fakat siz çoktan gitmiştiniz. Katilsizde olamazsınız fakat merak ettiğim bir şey var?" Tek kaşım havadayken bayan Kyung'un yüzünedikkatle bakmaya devam ettim. Sessizce yutkunarak sor dercesine kafasını aşağı yukarı salladı. "Sinirliolmanızın nedeni eşinizin hasta olduğu halde sizi dinlemeyip çalışmaya devam etmesi miydi?"

Sorgular bakışlarım bir saniye olsun bayan Kyung'un yüzünde ayrılmıyordu. Sorduğum sorunun asılcevabının ne olduğunu elbette biliyordum. Bayan Kyung'un bana gerçek cevabı vermeyeceğini debiliyordum. Tek amacım onu köşeye sıkıştırmaktı.

"Tabii ki nedeni buydu." Bakışlarını kaçırarak mırıldandığında kafamı aşağı yukarı salladım. BayanKyung beni yanıltmamıştı.

Son olarak bakışlarım annesinin yanından oturan ve hala boş boş arkamdaki duvara bakan gençKyung'a döndü. "Laboratuvara saat 19.47'de gelen ve babanı ölmeden önce gören son kişi sizdiniz.Laboratuvardan tam yirmi dakika sonra koşarak çıktın."

Dakikalardır hiçbir tepki vermeyen genç Kyung gözlerini iki kere kırpıştırdıktan sonra hayat belirtisigöstererek bakışlarını gözlerimle buluşturdu.

"Kasıtlı olarak yapmadığını düşünüyorum. Çünkü ne kadar saklamaya çalışsanda gözlerindeki acıyıgörebiliyorum. "dedim dudaklarımdaki buruk tebessümle. "Vicdanın seni yiyip bitiriyor değil mi? Nefesalamıyorsun."

"Ne saçmalıyorsun sen! Hemen evimi terk edin!" Bayan Kyung oturduğu yerden fırlayıp adeta salonuinleterek bizi evinden kovmuştu ama onu umursamadım bile. Bakışlarımın tek odak noktası gençKyung'tu.

"Babanı çok sevdiğini biliyorum. Eminim ki babanda seni çok seviyordu. Onu hep gururlandırmışsın.Okulunu dereceyle bitirdiğini, örnek davranışlarınla babanı nasıl gururlandırdığını da öğrendim. Buyüzden babanı kasıtlı bir şekilde planlayarak öldürdüğünü düşünmüyorum. Babanın avukatıylagörüştükten sonra tamamen emin oldum."

Genç Kyung alt dudağına dişlerini saplayıp gözlerini yumdu. Şu an içinde büyük bir savaş vardı.Vicdanıyla giriştiği ve kaybetmek üzere olduğu bir savaş.

"Bu kadının saçmalıklarını daha fazla dinlemeyeceğim! Polis çağırıyorum!"

"Ben o işi hallettim. Boşuna zahmet etmeyin." Bayan Kyung ne diyeceğini bilemez vaziyette bayMin'e şaşkınlıkla bakarken, yanımda oturan bay Min'e doğru kafamı çevirdim. Tüm dikkati benimüzerimdeydi. Devam etmemi ister gibi kafasını salladığında yutkunarak derin bir nefes aldım vetekrar bakışlarımı genç Kyung'a döndürdüm."Bay Kyung'un avukatı bana daha vasiyetini yazmadığını fakat tüm mal varlığının bilime faydasınınolması için vakıflara bağışlanması istediğini söylemiş. Sende bunu öğrendiğinde çok kızdın ve babanınlaboratuvarına gittin. Tartışmaya başladınız. O an ki kızgınlıkla babanı ittin. Baban dengesinikaybederek geri geri gitti ve kafasını çarparak beyin kanaması geçirdi."

Genç Kyung yumduğu gözlerini asla açıp yüzüme bakmıyordu. Bay Dong Ju ise ufak çaplı bir şokgeçiriyor olabilirdi çünkü tek kelime dahi edemiyordu.

"Dava açacağım size! Oğlumu elinizde hiçbir delil yokken bu şekilde suçlamanızın bedelini çok ağırödeteceğim!" Bayan Kyung tüm gerçekleri bilmesine rağmen hala inatla bağırarak direniyordu. Onuda anlayabiliyordum aslında. Eşini kaybettiği gibi oğlunu da kaybetmek istemiyordu ama bilmediği birşey vardı. Bu ağır, çok ağır vicdan azabıyla oğlunun yaşayabileceğini sanarak çok büyük bir hatayapıyordu.

Çantamdan çıkardığım not defterimde yazanları görebilmeleri için onlara dönük bir şekilde ortasehpanın üzerine koydum.

"En büyük delili eşiniz ölmeden yani oğlunuz laboratuvardan 19.47'de ayrıldıktan sonra bırakmışzaten. Bu kağıtta yazan elementler eşinizin laboratuvarındaki tahtada yazıyordu. Ayrıca tahtanın tarihiöldüğü günü, saati ise 19.47'yi gösteriyordu. Bay Kyung'un bıraktığı asıl delil bu değil elbette. Katilinkim olduğunu görmek için elementlerin ilk harflerini birleştirmeniz yeterli."

Bayan Kyung kırmızı kalemle birleştirdiğim harflerin sonucunda ortaya çıkan 'OĞLUM YAPTI'cümlesini okuduğunda yorgun bedenini koltuğa bırakıp hıçkırarak ağlamaya başladı. Buradan dönüşüolmadığını o da biliyordu.

Dün olay yerinde ayağım o akıllı tahtanın kumandasına takılmasaydı ve bay Min bana 'adım attığınyere dikkat et' diyerek büyük bir ipucu vermeseydi, o akıllı tahtadaki tarih ve saatin ölmek üzere olanbay Kyung'un değiştirdiğini ve elementlerle onu öldüren kişinin aslında oğlu olduğunu belki defark etmeyecektim. Ne Namjoon müdür ne de durmadan zekasıyla övünen Jungkook'ta bunufark edememişti.

Tek bir kişi hariç.

Bay Min başından beri her şeyi yine çözmüştü ama sessiz kalarak bana kendimi kanıtlamam için birşans vermişti.

"İsteyerek olmadı. Yemin ediyorum isteyerek olmadı. Beni hiç affetmeyecek." diye hıçkırıklarınınarasından güçlükle konuşan genç Kyung'u gördüğümde yutkunamadım. Boğazım düğüm düğümdü.Babam aklıma gelmişti. Eğer babamı aklayamazsam o da beni affetmeyecekti ve bunu düşünmek bileçok ağır geliyordu.

"İnanamıyorum. Babanı sırf para yüzünden mi öldürdün?" Bay Dong Ju yıkılmış haliyle genç Kyung'asitem etmeye başladığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Tamam, yaptığı doğru bir şey değildi,bunun bedelini zaten acı bir şekilde ödüyordu ve ömrü boyunca da ödeyecekti fakat şu an onaüzülmekten kendimi alıkoyamıyordum.

"Sende biliyordun ve bunu bildiğim halde sakladın!" Bay Dong Ju öfkeyle bağırdığında bayan Kyunggözlerini yumarak bir cevap veremedi.

Polis sirenlerini duyuyordum. Bahçeden geliyordu. Bay Min dediği gibi çoktan onlara haber vermiştizaten.

Oturduğu yerden kalkan bay Dong Ju iğrenerek yeğeninin yüzüne baktı. "Hapiste çürüyerek cezanıçekeceksin!"

Bayan Kyung hızla gözlerini açıp salona doğru gelen Namjoon müdürü ve Jungkook'u fark ettiğindekorkuyla oğluna sarıldı."Hayır, hayır oğlumu benden almayın. Lütfen orada yaşayamaz. Ölür o."

Genç Kyung derin bir nefes alıp dakikalardır kapalı tuttuğu gözlerini açtı. Annesinin itirazlarına vegözyaşlarına aldırış etmeden ayağa kalkıp Namjoon müdür ile Jungkook'a doğru döndü."Babamı benöldürdüm. Tutuklayın beni." Ellerini öne doğru uzattığında Jungkook'un şaşkın bakışları yüzümedöndü."Nasıl ya? Kimyageri oğlu mu öldürmüş?"

"İşini yap. Sonra şaşırırsın Jungkook." Namjoon müdürün otoriter sesiyle anında kendine gelenJungkook belinden çıkardığı kelepçeyi genç Kyung'un ellerine takacağı sırada çantamı alıp oturduğumyerden kalktım ve arkama dahi bakmadan hızlı adımlarla çıkışa doğru yürümeye başladım.

Ellerine kelepçe vurulan suçsuz babamın görüntüsü zihnimde canlanıyordu ve yine ben nefesalamıyordum. Boğuluyordum. Acilen nefes almaya kendimi toplamaya ihtiyacım vardı.

Bay Min'in arabasının ön koltuğuna kendimi atıp kapıyı kapattım. Derin derin nefesler alırkeniçimden saymaya başladım. Sadece sayılara odaklanıp düşünmemeye çalıştım. Saydıkça nefeslerimdüzene girdi. Artık daha rahat nefes alabiliyordum.

"Kaç kere daha söyleyeceğim sana Namjoon. İstemiyorum." Bıkkın bir tavırla konuşan bay Min'in sesiniduyduğumda bakışlarımı açık camdan dışarı çevirdim. Namjoon müdür yine bay Min'i teşkilatagirmeye ikna etmeye çalışıyordu. Her fırsatı değerlendiriyordu, asla pes etmiyordu ama bay Min'depes etmiyordu.

Bay Min, Namjoon'u arkasında bırakıp arabaya binerek arabayı çalıştırdığında bakışlarımı yolasabitledim. Arkama bakamıyordum çünkü bayan Kyung'un haykırışlarından Jungkook'un gençKyung'u polis aracına bindirdiğini tahmin edebiliyordum.

Yol boyunca arabadaki derin sessizlik biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Böyle vakalarla hep iç içeolacağımı ve duygusallığıma yenilmemem gerektiğini biliyordum. Bu yüzden daha güçlü olmamgerekiyordu.

Bay Min evimin önünde arabayı durduğunda emniyet kemerimi çözdüm ve bay Min'e döndüm." İyigeceler."

Bay Min'den tebrik beklemediğim için kapıyı açarak arabadan ineceğim anda sorduğu soruyla anındadurdum.

"Neden direk tahtaya oğlum beni öldürdü yazmak yerine bize bir bilmece bıraktı?" Dikkatli bakışlarıyüzümdeyken kapının kolunu bırakıp bedenimi ona döndüm.

"Bunu bende düşündüm. Aklıma iki seçenek geldi. Birincisi, oğlunun geri dönüp delilleri yokedeceğini düşünmüş olabilir."

"İkincisi?" Bay Min merakla gözlerime bakmaya devam ederken derin bir nefes aldım.

"İkincisi ise oğlunun suçunu kendisinin itiraf edip etmeyeceğini düşünmüş olabilir."

"Sence hangisi?" Bay Min'i ilk defa bu kadar meraklı bir ifadeyle görüyordum. Şu an yine beni misınıyordu?

"İkincisi." dedim hiç düşünmeden. Bence oğlunun suçunu itiraf etmesi ve bu vicdan azabıylayaşamaya mahkum olmamasını istemişti.

"Aferin çaylak. Zeka belirtisi göstermeye başladın." Bay Min alayla konuştuğunda gözlerimidevirmemek için kendimi çok zor tuttum. Adam överken bile bana laf sokmayı ihmal etmiyordu.

"Yarın kaçta gelmemi istersiniz bay Min?" Dudaklarımdaki yapmacık gülümsememle yüzüne bakmayadevam ederken bakışlarını yola çevirdi."Sabah erken gelme."

Arabadan inip kapıyı kapattım ve eğilerek açık camdan bay Min'e bakışlarımı çevirdim."Ne kadarmaaş alacağımı öğrenebilecek miyim?"

"Hadi çaylak git dinlen." Geri çekilip son hız giden arabanın arkasından bir süre baktım. Bu gece deşansımı denemiştim ama ne kadar maaş alacağımı yine öğrenememiştim.

Umursamazca omuz silkip binanın girişine yöneldim. Elbet sonunda öğrenecektim.

GRUMPY PARTNERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin