30 Mayıs 2078/Katsumi Emi Bakugou
Bacaklarımı kendime çektim ve denize baktım. Bugün benim doğum günümdü. Yirmi üçüncü doğum günüm. Hayatım değişeli on beş sene olmuştu.
Diğerlerinin aksine ben doğum günümde yalnız olmayı daha çok severdim. O sükûnette sessizce rüzgârı dinlemek ve kitap okumak, mükemmel bir aktiviteydi. Özellikle de geceleri.
Arkamdan bana yaklaşan adım sesleri duyduğumda kitabı kapattım ve arkama baktım. Tomura'yı görünce gülümsedim. Nedense her türlü beni bulmayı başarıyordu. Sanki alfa olan ben değildim, oydu.
Sol kolunu belime sarıp beni kendine çektiğinde başımı omzuna yasladım. Ayracı yerleştirip kitabı yanıma bıraktım ve gözlerimi kapattım. Sevgilinizin omzuna başınızı yaslamak kadar güzel bir şey var mıydı?
Tomura'nın parmakları yavaşça belimden yükselip koluma, omzuma, oradan da saçlarıma gitti. Saçlarımı açtı ve okşamaya başladı. Gülümsüyordu.
"Doğum günün kutlu olsun, Tilki."
Gülümsedim ve önce etrafa baktım. Kimse olmadığına emin olduktan sonra Tomura'nın yanağını öptüm. "Teşekkür ederim, Tomura."
Tomura güldü ve bana baktı. Kızıl gözlerindeki sevgiyi görmek için ışığa ihtiyacım yoktu. Birbirleri ile zıt olan, ama bir o kadar da birbirini tamamlayan renklerdeydi bizim gözlerimiz.
Kırmızı ve mavi.
Uzun bir süre yalnızca sessiz kaldık. Birbirimizin kalbinden çıkan sesi dinlemek için illa konuşmamıza gerek yoktu. Biz tanışalı sekiz, sevgili olalı altı sene oluyordu. Hâlâ on beş yaşında gibi hissediyordum. Onunla ilk tanıştığım zamanlardaki gibi...
Hâlâ kaos doluydu hayatım, ama o kadar karanlığın arasında hayatıma birkaç tane ışık girebiliyordu.
Tomura birkaç dakika sonra ayağa kalktı ve elini bana uzattı. Gülümsedim ve kitabı çantama koyup çantamı omzuma aldım ve Tomura'nın elini tuttum. Beni ayağa kaldırdı ve belimi okşadı. Perçemimi ayırıp dudaklarını alnıma bastırdığında gülümsedim.
Sevdiğinin alnını öpmek, sonsuza dek ona ait olacağı anlamına gelir.
Dudaklarını geri çektiğinde ona baktım. Aramızda çok boy farkı yoktu, maksimum 5 santimetreydi. Ama nedense onun yanında sevgim büyüyor, bedenim küçücük kalıyor gibi hissediyordum.
Tomura'nın dudakları alnımdan ayrıldıktan sonra yavaşça boynuma yöneldi. Arzularını belli etmek için, veya ilgisini göstermek için boynumu öperdi.
“Emi... Sence de artık evlenmemizin vakti gelmedi mi?”
Tomura'nın boğuk, ama bir o kadar da sevgi ve şefkat dolu sesini duyduğumda yutkundum. Haklıydı. Yaşıtlarımız çoktan çocuk sahibi olmuştu bile. Ama biz meşguldük işte. Birimiz Japonya'nın en önemli ilk üç kahramanından biriydi, ötekimiz ise ikinci bir ruh taşıyordu.
Tomura doğruldu ve elini ceketinin iç cebine attı. Beyaz saçları ve kızıl gözleri ay ışığında parlıyordu. Eli, avcunun içinde bir kutu ile ortaya çıkınca kaşlarımı çattım. Bu kutu neyin nesiydi? Düşündüğüm şey miydi?
Tomura'nın uzun ince parmakları, yavaşça kutuyu açtı. Mor, minik taşlı; gümüş bir yüzük gördüğümde gözlerim irileşti.
“Can we just be honest?..
These are the requirements...
If you think you can be my one and only true love...
You must promise to love me,
And damn it, if you fuck me over...
I will rip your fucking face apart...”Bizim lisede kendimiz için seçtiğimiz şarkı...
“Step one:
You must accept that I'm a little out my mind.
Step two:
This is a waste if you can't walk me down the finish line...
Step three:
Give me passion, don't make fun of my fashion.
Step four:
Give me more, give me more, more...”Tomura'nın boştaki eli, benim parmaklarımı kavradı.
“If you can't handle a heart like mine,
Don't waste your time with me...
If you're not down to bleed, no, oh
If you can't handle the choking, the biting
The loving, the smothering
'Til you can't handle it no more, no more...
Go home...”Tomura devam etmedi. Onun yerine bana baktı ve gülümsedi.
“Bugün senin yirmi üçüncü yaş günün, ayrıca bizim altıncı yıl dönümümüz, Emi. Ben sana bugün, bu saatte, bu sahilde açıldım. Aradan altı sene geçti, ama bizim aramızdaki aşk azalmaktansa katlanarak arttı. Ben bu aşk daha da artsın istiyorum. Ruhlarımız birbirine ait, bedenlerimiz de birbirine ait olsun istiyorum. Tamamen senin olmak istiyorum, Emi. Senin bana, benim sana ait olmamı...”
Tomura, yüzüğü kutudan çıkardı ve elimi tuttu.
“Katsumi Emi Bakugou, 81, veya Gölge Vârisi. Bu üç adı da gönlüme aynı kişi olarak kazıdın. Şimdi o üç adın yanına, benim soyadımı da kazır mısın? Benimle evlenir misin?”
Gözlerimden bir yaş düştü. Üzüntüden veya korkudan değildi, öfkeden de değil. Mutluluktandı bu. Yıllar sonra ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Tomura'nın elini tuttum ve gülümsedim.
“Evlenirim, Tomura Shigaraki. Bu ruh tamamen sana sadık, ve beden de öyle olacak.”
Gümüş yüzük, yüzük parmağıma girdikten sonra Tomura ellerini belime koydu ve beni kendine çekti. Dudaklarımız buluşurken kollarımı onun boynuna doladım. Şu an ne dışarıda olmamız, ne sahilde olmamız, ne de birkaç insanın önünde olmamız umurumdaydı. Önemli olan tek şey ikimizdik.
Geri çekildim, ama hâlâ alınlarımız birbirine değiyordu ve nefeslerimiz buluşuyordu. Gülümsedim ve şarkının son kısmını mırıldandım.
“Could you hold me through the night?
Put your lips all over my mine...
Salty face when I start cryin'
Could you be my first time?
Eat me up like apple pie,
Make me not wanna die...
Love me rough and let me fly
Get me up, yeah, get me high
Tie me down, don't leave my side
Don't be a waste of my time...”Dudaklarımız tekrar ve tekrar buluştu. Hiçbirinde bir şehvet izi yoktu. Sadece saf aşk, sevgi, şefkat ve aradığınız bütün pozitif duygular vardı. En sonunda Tomura, son olarak alnımı öptü ve gülümsedi.
“Seni seviyorum, Emi.”
Gözlerimi açtım ve ona baktım. Gülümsemesine bir öpücük kondurup gözlerine baktım.
“Ben de seni seviyorum, Tomura.”
———————————————————–
859 Kelime
Önceki bölümde romantizm pek yoktu, ama o romantizmi buraya kattım diye umut ediyorum :'>
Yemin ederim akıl gitti ya
Ben bir daha böyle romantizm yazabilir miyim, Allah bilir
Neyse, siz nasılsınız bakayım?
Sizi çooooooooooooook seviyorum<33
Belo kaçarrrrr 💜👋🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ya O Da İstiyorsa? (BakuDeku)
FanfictionKatsuki, Izuku'ya yıllardır yaptığı zorbalıklar yüzünden pişmandı. Üstelik yavaş yavaş ona âşık olduğunu fark etmesi de işleri oldukça zorlaştırıyordu. Yine bir gün odasında sessizce uzanırken Emi kapıyı açmış ve kardeşiyle dertleşmeye başlamıştı. E...