Mektup •10

7.6K 412 28
                                    

Gelmeyişine, bilmeyişine, hissetmeyişine kırgın değilim ama beni bu yok saymaların biraz ağrıma gidiyor.

-Ahmet Yavuz (beklentileruzer ~ Tumblr)

Bölüm Parçası: 

Ben Oyle Birini Sevdim Ki - Sertab Erener Cover - Banu Akdemir ft. Halil Furkan Bektas

Δ

Furkan'ın yorumundan sonra hemen dışarı çıkıp Eylül ve Alper aradığı için zaten bir aradadırlar düşüncesiyle Eylül'ü aradım.

"Oo Ilgım Hanım, siz bu numarayı bilir miydiniz?"

"Bilmez olur muyum?" deyip onun sitemli söyleyişine güldüm. "Ee ne oldu da bu kadar aradınız?" Sanki  hesap soruyormuş gibiydi ama göz ardı edilebilirdi.

"Başka kim aradı ki, aradınız derken?"

Alper'in aradığından haberi yokmuş ki! Hemen kıvırmak için "Hiç kimse canım kim arayacak," deyip onu geçiştirdikten sonra "ne olduğunu hala demedin bu arada." diye ekledim.

"Biz buluşmaya karar verdik işte, sonra seni aradım," iç geçirdikten sonra devam etti "zaten sonradan iptal oldu ya neyse..."

Tam bir şeyler diyecekken arkadan Furkan'ın sesini duydum "Sonbaharımın ilki, kiminle konuşuyorsun?" Eylül resmen kıkırdarken gözlerimin odağını değiştirdim. Yersizce sanki onları izliyormuş gibi hissetmiştim.

Gerek davranışları gerekse yan yana geldiklerinde meydana gelen atmosfer, ki bunun her zaman denilebilecek kadar sık olduğunu düşünüyordum, onların birbirleri için olduklarının bir kanıtı gibiydi.

"Kanka YouTube'da videonuz yarım saatte on bin izlendiği için mi bana cevap vermiyorsun?" diyen Furkan'ın sesiyle gerçek dünyaya hızlı bir dönüş yaptım.

"Saçmalama be," deyip samimi bir şekilde güldüm hem ne dediğini duymamıştım ki,  "bu arada ne kadar izlendiğini senden öğreniyorum, vay canına." dedim. Zaten aşağı yukarı ilk yarım saatte izlenme istatistiklerini artık tahmin ediyordum.

Eylül "Yarın sabah kahvaltıya gideceğiz, eğer işin yoksa sende gel." dediğinde sesindeki sitemin yersiz olduğunu benim kadar onunda bildiğine emindim.

"Olur, saat kaçta?" dedim hevesli görünmeye çabalarken. Nadiren itiraz etmediğim zamanlar olurdu bu da o anlardan biriydi çünkü bu akşam telefonlarına bakmayarak ayıp ettiğimi biliyordum. Öyle olmasa bile kabul ederdim gerçi.

Eylül "On bir gibi." dediği anda Furkan lafını kesip "Eylülcüğüm on bir derken biri kast etti." dedi.

"O zaman on ikide buluşalım ikinizin dediği de olmasın?" dedim soru sorar bir biçimde, ikisi de onaylayan mırıltılar çıkardı ve "Diğerlerine de haber veririz biz." dediler.

"İyi geceler." deyip cevap vermelerini beklemeden telefonu kapattım.

Elbise giydiğim için donmaya yüz tutmuş ellerim ve bedenim artık huzura erişsin diye eve gitmek için çabucak içeri girdim.

Tuğra kaşlarını  kaldırıp meraklı bir ifadeyle "Kiminle konuşuyordun bu kadar?" dediğinde "Sen nereden tanıyacaksın." dedim, hafifçe omuzundan ittirip kendime yer açtım ve çantamı almak için Aslı'larla oturduğumuz köşeye geçmek üzereyken "Haklısın, tanımam." diye mırıldandığını duydum. O böyle davranınca kendimi hem suçlu hem güçlü olarak görüyordum.

"Ya, yoksa gidiyor musun?" dedi Aslı dudaklarını aşağı kıvırıp.

"Evet, canım." deyip onu öptüm ve sarıldım. Diğerleriyle kısaca vedalaştıktan sonra Burak kulağıma "Tebrikler yahu, zaten siz ayrı kalamazdınız." dedi.

"Bak canım, sen yanlış anladın öyle bir şey yok." dedim sevimli bir şekilde gülümseyip gözlerimi kısarak, buradan bir an önce çıkmak istiyordum çünkü huzursuz olmaya başlamıştım.

'Tabii tabii' manasında kafasını sallayınca dayanamayıp kafasına bir tane geçirdim. Patates kafa.

Kapıdan çıkmak üzereyken Tuğra elime bir şey tutuşturmasıyla irkildim.

"Ilgım bunu eskiden yazmıştım," dedi utangaç bir ifadeyle "orada yazan şeyler hala geçerliliğini sürdürüyor, yaklaşık dört sene olduğu için yazalı kağıdın rengi biraz gitmiş." diye ekledi zorla gülümsemeye çalışırken.

Konuşmak için ağzımı araladığımda beni susturdu ve "Şimdi konuşursan olmaz," dedi. "seni tanıyorum ve yüz ifadenden aklından geçen soruların beni zorlayacağını biliyorum. Bu yazıyı oku belki saplantı diye düşüneceksin ama değil," kalbim panik ve merak duygusuyla sarmalanmışken Tuğra "Eğer bir cevap yazmazsan anlarım." deyip kafenin arka tarafına yürüdü.

Δ  

Aslı'nın "Kantinde kim var biliyor musun?" demesine kalmadan adımlarımı kantine yönlendirmiştim çünkü biliyordum ki orada sen vardın, meleğim.

Aynı yıllar boyunca kalbimde olduğun ve daima var olacağın gibi.

Aslı seninle arkadaş olalı yaklaşık bir hafta olmasına rağmen hala seni bizimle, doğru söyleyecek olursam benimle, tanıştırmamıştı. Bugün bir haftanın sonuydu ve eğer hala tanıştıramazsa ben, ne kadar zor olsa bile, cesaretimi toplayıp tanışacaktım.

Bunu bizim grup dışında öğrenen tek kişisin, canımın içi.

Hemen seni görebileceğim bir masaya oturdum ve Aslı'yla konuşmanızı izledim. O kadar utangaçtın ki kimseyle tanışamazdın hep ilk adımı karşındakinden beklerdin.

Aslı sana bizim masamızı gösterdiğinde yüzünü buruşturman hatırımda kalan binlerce mimiğinden sadece bir tanesiydi, sevgilim.

Dönüp bir kez daha bakılası yeşil gözlerin insanların gözlerini senden alamamasının sadece bir nedeniydi, diğerlerini de sayardım ama bu kağıdın uzun olmasını istemiyorum çünkü ileride beraber bu yazıyı okuduğumuzda çocuklarımızın yaramaz olup bu kağıdı yırtmasından korkuyorum ve bu mektubun yarım kalıp daha sonraya sarkmasını istemiyorum.

Hayatımda gördüğüm her şeyin en güzeline sahip olan kadın.

Daha önce hiç kimse sol yanımda etki etmemişti... Daha önce gelmemişlerin yerine, sanki hiç gitmeyecekmiş gibi, sen geldin. İsmini duyduğumda gülümsemeyi benimsedim. Hani içinde kelebekler uçuşur ya, öyle bir şey. Sevmelerin en güzeli seni sevmek. 

Dünya üzerindeki hiçbir şeyin senin güzelliğini geçemediği bir sabahtan yazıyorum bunları. İyi ki hayatıma girdin. İyi ki geldin de kışımı yaza çevirdin, sevdiceğim.

Sevdiceğin anlamını bilirsin. Seni sevdim, seveceğim.

Δ  

Vicdan azabından akan göz yaşlarım yazının arkasına iliştirilmiş yeni yazıldığı belli olan notla duraksadı. "Daha çok yazdığım mektup var sana, ama ilk cevap vermelisin. Bugün Mayıs'ın sekizi, sekizin hayatımızdaki yerini bilirsin."

Dövüş KulübüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin