"Eğer bir masal perisi girerse rüyalarına
Öldü dersin gül güzeli, tılsımını kaybetti."
Bölüm Parçası: Gripin - Gül Güzeli
<>
Ringe çıktığımızda Tuğra'yı destekleyenlerin sayısı azımsanamayacak kadardı, kimi kandırıyorsam, ikimizinki de hemen hemen aynıydı işte.
İzleyenlerin arasında maç yapacağımı -Begüm sayesinde- öğrenen Eylül ve Furkan da vardı. Eylem'ler gelmemişti şükür ki, işleri varmış. Gerçi onlar gelse toplu halde zafer kutlaması yapardık, Begüm hariç.
Onlar yerine Burak'la Aslı gelmişti. Zaten ne beklenirdi ki! Tuğra söylemişti işte onlara.
Tuğra ile karşı karşıya geldiğimizde, selamlaşma faslından sonra gülümsedi ve aramızdaki mesafe zaten azken "Yemeği nerede yiyeceğiz?"diye fısıldadı.
Zaten hırslı bir kişiliğim vardı bunu bildiği için inadına böyle demesi saçını yolma isteğimi uyandırıyordu. "Seni bilmem ama ben evde yiyeceğim, tek." Dedim kendimden emin bir şekilde gülümseyerek.
Başlayacağımız vakit yaklaşırken git gide etrafımızdaki kalabalık artıyordu. Ben sadece biz oluruz diye düşünmüştüm oysa ki. Biz derken... bizim grup işte. Daha doğrusu iki grup.
İlk olarak karnına orta sertlikte yumruklar atmaya başladığımda bir şey yapmaması, sanki alıştırma turu gibi davranması saçını yolma isteğimi arttırırken "Oyunu kurallarına göre oyna, ucunda ödülüm var." dedim göz kırpıp.
"Oyunun sonucunu çoğu kişi merak eder ama bunun sonucu zaten belli benimle yemek yemeye ne de meraklısın sen, ki bundan ödülüm diye bahsettin." dedi gülümseyerek. Bu gülümseme insanı ezen bir gülümseme değildi. Ben olsam onun yerinde şu an beni fırsattan istifade döverken o gülümsüyordu.
Yavaş yavaş geri gittim ve ringin kaygan olan zemininde ilk olarak hızımı ayarladım, daha sonra giydiğim dışı naylon kıyafet sayesinde yerde o hızla kayarken Tuğra'nın bacağına iki ayağımla tüm kuvvetimi uygulayıp tekme attım.
Bu hareketimle çoktan yerde uzanması gereken Tuğra sadece diz üstü çökmüştü.
"Bu mu yapabildiğin, sende haklısın cevabı belli olan şeyler için kendini yormuyorsun."
Bu iyice sinirimi artırırken kafasına doğru yumruklarımı sıralamak istedim. Aslında kaçtı denemez kendini savundu.
Hemen ayağa kalktım ve "Kalk şuradan." diye bağırdım.
Tuğra'yı ringin iplerine vurup kafasını sektirse miydim acaba? Bu çok sıradandı.
Parende atıp havadaki ayağımla suratına geçirecektim başka çarem yoktu çünkü. Artık sıradan vuruşlarla uğraşmayacaktım. Arkamı döndüğüm sırada bileğimdeki el yüzünden irkildim. Ben bileğimi kurtarmaya çalışırken Tuğra sırtıma büktü ve diğer bileğimi de aynı şekilde büküp bileklerimi üst üste koydu.
"Bakalım şimdi ne yapacaksın?" dediğinde etrafta Tuğra'yı destekleyen kişilerin sesleri artık birer uğultuydu.
Tam diz kapağına tekme ile imzamı geçireceğim sırada beni yavaşça yere bıraktı, yüzüm yere geliyordu.
Kendisi zaten yanımdayken "Ben mi pes ettireyim yoksa pes edecek misin?" dedi. Yüzyüzeyken Konuşuruz'un 'Ben mi öleyim yoksa ateş edecek misin?' olan sözlerini duruma uyarlayıp.
Cevap vermedim, aslında veremedim desek daha doğru olur. Çünkü şu an çok büyük konuşmanın cezasını çekiyordum.
Alper ondan geriye saymaya başlarken ne yapacağımı bilemedim bile. Beynim uyuşmuş gibiydi. Debelenmeyi bıraktım ve aklıma hamle gelmiyor madem onun sesini dinleyeyim dedim. Zaten çoktan beşe geçmişti bile.
Tuğra ellerimi serbest bıraktığında hemencecik yerden kalktım tam ringden inecekken "Ne zaman?" diye bağırdı.
"Sonra konuşuruz." dedim duyabileceği bir sesle.
"Seni bekleyeceğim," dedi artık yakından gelen sesiyle, yanımdan geçerken ise "hep." diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dövüş Kulübü
Ficțiune generalăBirbirlerinin gözlerine bakarak söyledikleri şarkılar onların birbirlerine söyleyemedikleriydi. Bir de bilinmeyeni vardı. "Söylemeden bul beni bul da kendime getir beni." diyen. ^ Elimden tutarak merdivenlerin başına yönlendirdi, elimi çekmek isteme...