"Gömülmüştü ağaç diri diri ve köklerinden bağlıydı hayata.
yaprak oynaşırdı rüzgarla ama gözü hep toprakta.
Bahar ne yapsın?"
-Necip FazılBölüm Parçası: Elaine Paige - Memory
Şiir: Özdemir Asaf - Seni Seyrederdim
Δ
Ayaklarımı güçlükle hareket ettirip girmem için açılan kapıdan adımımı attım. Tek kelime edecek halim yoktu. Şoktan çıkabilseydim cidden yapacağım tek şey yere çökmek olurdu ama daha farklı bir şey yaptım: "Tuğra," dedim rica eden bir ses tonuyla "beni yalnız bırakır mısın?"
Çünkü o yanımdayken ister istemez kendimi kasıyordum.
Tuğra itiraz bile etmeden odadan çıktığında kapıyı kapatıp üstünde bulunan anahtarla kitledim. Daha yakından görebilmek için yoğun bir istek duyuyordum.
Düşünün, dikdörtgen şeklinde odadasınız ve kapı açıldığında gözüken duvarda mantar pano var. Bu mantar panonun üstünde uzaktan seçebildiğim kadarıyla fotoğraflar ve yazılar var. Kim olsa his karmaşası yaşardı ama itiraf edeyim ben bayılacak gibiydim. Heyecanlıydım, sabırsızdım. Uçarcasına vardım duvara mantar panoya bakmak için.
İlk olarak hepsine kısaca bir göz gezdirdikten sonra fark ettim ki hepsinde de ikimiz varız, altında da küçük küçük notlar.
Saçlarımın yüzümü örttüğü onunda bana baktığı bir fotoğrafın altında ki dizeleri kısık bir sesle dillendirdim.
"Saçların uçuşurdu rüzgârdan.
Yanından seni seyrederdim."Bu fotoğraftakilerin biz olduğunu düşünmeden yorum yapacak olursam birbirine ne kadar yakışıyorlar derdim. O kadar güzeldi ki!
Vakit kaybetmeden diğer fotoğrafa geçtim. Favori mekanlarımızdan biri olan deniz kenarında bir fotoğraf vardı, ne yalan söyleyeyim bu günü hatırlamıyordum, anladığım kadarıyla bir şey anlatıyordum.
"Güneş yakardı, deniz yanardı..
Sen konuşurdun, dinlerdim."Bu dizeleri hatırlıyordum ama nerden hatırladığım tam bir muamma idi.
Grupça ikiye ayrılıp takım olmuştuk, hoş zaten dört kişiydik, kızlar erkekler diye, hatırladığım kadarıyla kano yarışmasıydı. Aslı ile ben kazanmıştım, bunun sonucunda yaklaşık bir kilometre kadar bizi sırtlarında taşımışlardı. Burak, Tuğra ile benim, Tuğra da Aslı ile Burak'ın fotoğrafını çekmişti. Bu pano da o fotoğraflarda vardı. "Gülerdin."
Diye not düşmüş altına."Susardın, düşünürdün." yazmıştı, yakına tarihten bir fotoğraf koymuştu, nasıl çektiğini bilmediğim.
Tâ lise dönemlerinde okul çıkışında çekindiğimiz ikimizin olduğu bir fotoğrafın altına "Benimle el ele yürürdün. Yol biterdi." yazmış.
Artık akan göz yaşlarımı durduramıyordum. Ben kim uğruna beni seven birini bana bunları hazırlayacak hale getirmiştim? Çok mu düşüncesizdim yoksa şımarık mıydım? Sonradan pişman olacağım belliydi, hiç kimse sormasa hesabını vicdanım sormalıydı. Peki vicdan nasıl rahat etmişti?
Cidden pişmanlığın dibine vuruyordum.
Tuğra'yı kelimenin tam anlamıyla hak etmiyordum. Belki de ben sevilmeyi de hak etmiyordum. Öyle ki şu an ilelebet bu odada kalasım, hiç çıkmayasım vardı. Hangi yüzle o kilidi çevirip hiçbir şey olmamış gibi vakit geçirecektim?
Bulanık görüş açımı göz yaşlarımı elimle silerek düzelttim.
Yine yakın tarihten bir fotoğrafın altına da "Görmezdim seni.. Zaman yıl yıl geçerdi. " yazmış.
"Uzaktan, çok uzaklardan
seni seyrederdim." Son dizeyi okuduğumda bunun Özdemir Asaf'a ait bir şiir olduğunu hatırladım.Bu dizenin altına ise bana mesaj attığı zamanlardan bir kolaj hazırlamış. Bazılarında Eylül'ler var. Alper'le bile Okyanus'ta olduğumuz zamanlardan bir fotoğraf koymuş.
Lise son sınıfta Tuğra sevdiği şiirleri bir deftere yazmaya başlamıştı. O gün bana «İlk sayfaya sence hangisini yazayım?» dediğinde bu şiiri seçmiştim. Hâlâ hatırlamasına çok şaşırmıştım.
Panoya son bir kez daha göz gezdirdim, çıkmadan önceki son zaman geçirmesi niyetinde. Şuradan çıkmamak için ne yapabilirim diye düşündüm.
Yere bağdaş kurup oturdum. Bu yaptığı cidden beni çok mutlu etmişti. Nasıl anlatayım... Birinin size değer vermesi o kadar mükemmel, o kadar tarif edilemezdi ki.
Ona saygı duyuyordum fakat tek başına saygı nereye kadar götürebilirdi? Zamanla sever miydim?
İtiraf etmek gerekirse Tuğra'yı beğeniyordum. Zaten sevdiğim biri de yoktu, o faciayı atlıyorum O artık nefret derecesindeydi, Tuğra'yı sevebileceğimi düşünüyordum.
Hava artık içeride ışıksız durulamayacak kadar karardığında kalktım. Sadece bu eve ait dışarıda bulunan sokak lambası bile odayı aydınlatmaya yetmiyordu.
Kalkmışken, ışığı açıp burada mı kalsam, yoksa aşağı mı insem? Diye düşündüm. Sonradan ikisininde saçma olduğu kanaatine varıp Aslı ile durduğumuz odaya geçtim. Kapıyı ardımdan kapatıp yatağa oturdum. Başımı ellerimin arasına aldım normalde düşünme pozisyonu olan bu durumda ben hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Zamanla olacak kendini gösterirdi, değil mi?
Valizimin ön gözünden kulaklığımı çıkarıp telefonuma taktım ve yatağa uzandım. Saate baktığımda sekizi biraz geçiyordu. Gözlerimi kapatıp sadece parçanın sözlerini düşündüm.
•
Yatakta dönmekten başımın döndüğü saatlerde Aslı'ya bakmak için biraz doğrulduğumda bu odada bulunmadığını gördüm. Kapıya dönük olan bedenimi pencereye çevirip doğrulmadan dışarıya baktım. Bu odanın manzarasına ilk kez dikkat ediyordum.
Kapının önünden tıkırtılar geldiğinde yatağa daha çok gömüldüm. Büyük ihtimalle Aslı'ydı.
Uyuyormuş numarası yaptığımdan dönüp bakamıyordum. Yatağın yanındaki boşluğa birinin oturduğunu hissettim. Saçlarımda gezinen parmaklar beni ürpertmişti fakat ardından duyduğum sözler kadar değildi.
"Saç teli güneşime meydan okuyan kadın iste sana öleyim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dövüş Kulübü
Genel KurguBirbirlerinin gözlerine bakarak söyledikleri şarkılar onların birbirlerine söyleyemedikleriydi. Bir de bilinmeyeni vardı. "Söylemeden bul beni bul da kendime getir beni." diyen. ^ Elimden tutarak merdivenlerin başına yönlendirdi, elimi çekmek isteme...