"Ağabey..." Ona uzattığım kaşıktaki çorbaya isteksiz gözlerle bakan Simay yüzünü buruşturmamak için kendini zor tutuyordu. "Doydum, patlayacağım biraz daha yersem."
"Bir kaşık daha yesen?" İki gündür hastaydı, o yüzden işe gitmemiş iki gün boyunca onunla ilgilenmiştim. Her şeyin üstüne bir de hasta olması onu olduğundan daha hassas biri yapmıştı.
"İstemiyorum lütfen." Başımı sallayıp dolu kaşığı içinde çok az çorba kalmış tasın içine bıraktım. Gözlerini yorgunlukla kapattığında uzanıp alnını öptüm. Birkaç gün içinde ikimiz de çok yıpranmıştık.
"Uyu sen biraz." dedim. "Ben dışarı çıkacağım, Mustafa'yla Kemal'in doğum gününe gidemedik ya, hediyelerini beklerler."
Bir şey demedi. Oturduğum yerden kalkıp tepsiyi kucağıma aldığımda gözlerini kapatmış öylece duran Simay'a kısa bir bakış atıp odadan çıktım.
Tepsiyi mutfağa bıraktıktan sonra sıkı sıkı yumdum gözlerimi. Olanlar artık bana bile fazla gelmeye başlamıştı. Simay bunu nasıl kaldırıyordu acaba? Yani... Aşık olduğunu, güvendiğini düşündüğü biri tarafından böyle alçakça bir harekete, sonrasında ise iğrenç ithamlara maruz kalmak dayanılabilir bir şey değildi.
Acaba bir psikologla görüşmesi daha mı iyi olurdu? Birkaç kez teklif etsem de hep reddetmişti.
Sınav senesiydi, okul o iti atmaya yanaşmadığı için mecburen ben kaydını aldırmıştım ve şimdi yeni bir okul bulmamız gerekecekti. Fakat Simay bir okula gidebilecek gibi de görünmüyordu.
Günlerdir evden dışarıya adımını atmıyor, sanki bir utanç içinde yaşıyordu.
Mutfaktan çıkıp odama geçtiğimde yatağımın üzerindeki iki poşeti elime alıp evden çıktım.
Düşünmek bana iyi gelmiyordu.
O çocuğun kapısına gidip onu öldüresiye dövmek istiyordum. Ki belki böyle bekleyerek hata ediyordum ama görülecek hesabım, Simay iyi olduktan sonraydı.
Apartmanın kapısını açtığımda karşı apartmandan çıkan Nazlı'yı görmemle yutkundum. Onu kutlama yaptığımız günden sonra hiç görmemiştim ve hem bir özür hem de büyük bir teşekkür borçluydum.
"Yenge hanım." dedim yanına doğru yürürken. Sesimi duymasıyla kafasını kaldırıp yeşillerini onunkiyle aynı renk olan gözlerime dikti.
"Merhaba." dedi. Tam önünde durdum. "Nasılsın Mahir? Kardeşin nasıl? Bir sorun yok inşallah?"
Başımı iki yana salladım. Bu kadar iyi olması Tuğrul'a karşı hissettiğim her şeyden suçluluk duymama neden oluyordu. O benim kardeşimi, beni düşünürken ben kocasına neler hissediyordum.
"İyiyiz, iyiyiz yenge hanım." dedim neşeli çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Biraz konuşalım mı? Çok şey oldu..."
"Konuşalım." Kaldırıma çöktüğünde ben de yanına çöktüm. Bir süre sessiz sessiz bizim apartmanı izledik. Bir şeyler söylemem gerektiğini biliyor fakat nereden başlamam gerektiğini kestiremiyordum.
"Teşekkürler..." dedim en sonunda. "O gün orada olduğun için, Simay'ı sakinleştirdiğin için, aradığın, yanına çağırdığın, konuştuğun için. Eğer siz olmasaydınız bu durumu böyle kolay atlatamazdık."
Nazlı gerçekten bir melekti. Tüm bu süreç boyunca hem o, hem Tuğrul beni arayıp durmuş, bazen Simay'ı görmek için eve gelmiş, akşama kadar kalmıştı. Desteği olmasa Simay'ın daha kötü olacağını biliyordum. Böyle durumlarda sanırım insan yanında olup elini tutabilecek bir kadına her şeyden ve herkesten daha çok ihtiyaç duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ama evlisin |gay| •bxb•
Teen FictionMahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.