"Senin atacağın topa, koruduğun kalenin direğine toptan–" Elimi yanımda oturan Okan'ın dudaklarına yaslayıp susturduğumda gözlerim köşede oturan kızlara kaydı. Bizi umursamadan bir konu hakkında konuşuyorlardı.
Nazlı, Simay'ı kolunun altına almış sırtını okşuyordu. Ablası gibi.
Pişmanlık sanki az önce kovmamışım gibi göğsümün orta yerinde yeniden peyda olduğunda sıkıntılı bir nefes bıraktım.
O iyi bir kadındı, iyi bir hayatı, onu seven biriyle, mutlu bir hayatı hak ediyordu. Ben onun ilişkisinde bir kara çalıdan başka bir şey değildim.
Hissettiklerimin savunulacak en ufak yanı bile yoktu. Böyle hissetmeyi ben de istemezdim. Keşke kalbim ona değil de başka birine aşık olmayı başarabilseydi.
Onun yaptığı gibi unutup başkasıyla yoluma bakabilseydim. Ama ona her baktığımda kalbim ilk günkü gibi çarparken bunu nasıl başarabilirdim ki?
Hissettiklerim belki elimde değildi ama davranışlarıma dikkat etmeli, adam akıllı durmalıydım. Kimsenin hikayesinde kötü adam olmak gibi bir niyetim yoktu. Eskiden yüzüne tüküreceğim adamlara dönüşmek istemiyordum.
Gözlerim çaprazımda oturan Tuğrul'a kaydığında boş gözlerle ekranı izlediğini gördüm. Maç Beşiktaş ve Galatasaray arasındaydı ve o Fenerbahçeliydi.
Ekin işten sonra hep birlikte Tuğrul'la Nazlı'nın evinde maç izleyeceğimizi söylediğinde ilk önce gitmek istemesem de Simay'ın hevesli bakışlarını göz ardı edemedim. Günler geçtikçe daha iyi oluyordu ve ben daha da iyi olması için önünde paspas olmaya çoktan hazırdım. O yüzden yüzsüzlük olarak görülse de Tuğrul'un evinde, onun eşinin yaptığı yemeği yemiş, demlediği çayı içiyordum.
Ve hiçbirini hâlâ hazmedebilmiş değildim. Aldığım her nefes kalbime cam gibi batıyordu.
Böyle bir evi, böyle bir hayatı çok hayal etmiştik. Duvarların rengini, perdelerin desenlerini, televizyonun markasını tartışmıştık. Evlilik heyecanı yaşayan genç kızlar gibi. Hepsi de hayvan gibi hoşuma gidiyordu. Kendi kendime erkek adam naraları atan iç sesim bile bir süre sonra bu durumu kabullenmiş, bizimle beraber evimiz hakkında bir şeyler düşünüyordu.
Şimdiyse ben onun karısıyla dayayıp döşediği evde misafir olarak oturuyordum. Karısı yüzüme bakarak ne kadar iyi bir arkadaş olduğumu söylüyor, yüzüne yalandan gülümsemeler atıyordum.
Çok zoruma gidiyordu.
Kalabalıktan ve sıcaktan dolayı iyice daraldığımdan kaçacak bir delik aradım. Az önce Burak ve Vural sigara içmeye çıktıkları için balkona çıkmak istemiyordum.
Ayağa kalktğım an herkesin gözü bir anda bana çevrildi. Tuğrul'a baktım. Kahveleri yüzümde dolandıkça içimde garip bir coşku oluyordu.
Gözlerimi çektim hızla.
"Nazlı lavabo nerede acaba?" diye sordum direkt karısına hitaben. Ona normalde dediğim 'yenge hanım' hitabını da bugün itibariyle bırakmıştım.
Kalbimin acısıyla dalga geçiyormuşum gibi oluyordu.
"Koridorun sonunda, sağ kapı."
Salondan çıkıp kapıyı ardımdan çektiğimde sesler bir nebze uzaklaşmıştı. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm... En fazla otuz adım olan yol sanki saatler aldı.
Burada ne arıyordum? Eski sevgilimin karısıyla yaşadığı evde ne işim vardı?
Lavabo kapısının önüne geldiğimde kapıyı açtım fakat o an yanlış kapıyı açtığımı anladım, çünkü kapı yatak odasına açılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ama evlisin |gay| •bxb•
Teen FictionMahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.