32. Bölüm

3.9K 301 131
                                    

Bir evi yuva yapan içindeki insanlardır derler, Simay'ın içinde olduğu her ev benim için her zaman yuva olmuştu ancak nedense şimdi, Tuğrul evin içindeyken ev daha bir doluydu. Kendimi buraya daha çok ait hissediyordum. Bunun onun varlığıyla alakası olması da içimde hâlâ bir şeyleri aşamadığımın işaretiydi. Garip o kadar psikoloğa gitmiştim oysa. İçimdeki tüm kötü duyguları aşmış, bir tek onda içten içe takılı kalmıştım. İstesem de Tuğrul'dan bir adım ileriye gidemiyordum. Özkan bana her yaklaştığında hissettiğim rahatsızlık hissi de göz ardı etmeye çalışsam da bu yüzündendi. Fakat tuhaf olan onca şeyden sonra Tuğrul'u aşmak da istemiyordum.

Mutfak masasının iki yanında otururken elindeki kahve bardağına sıkı sıkıya sarılmış ellerindeydi gözlerim.

Yine titriyordu. Bu, içimin nedenini bilmediğim bir sıkıntıyla dolmasına sebep oluyor, içinden çıkamıyordum. Tuğrul'un bu halde olması canımı sıkıyor, onu eskisi gibi sarıp sarmalamak istiyor ama bir yandan da yine incinmekten deli gibi korkuyordum. Tuğrul'un beni bile isteye incitmeyeceğini biliyordum. Her şeyden öte, yaşadığımız her şeyin hatrına beni incitmemeye çalışırdı ancak istemeyerek de olsa beni incitmiş olması ona karşı daha temkinli yaklaşmama sebep oluyordu. Aslında kendi içimde bu durumu halledebilirdim, hayatımdaki neredeyse her insan tarafından incitilmeseydim.

Tuğrul'u babasına benzemekle suçlamıştım hep kendi içimde, fakat şimdi anlıyordum ki o ne kadar kendi babasına benziyorsa ben de kendi ebeveynlerime benziyordum. O ya da bu sebepten, yaşadıklarımı kaldıramadığımdan, ya da daha çok değer verdiğim bir şey uğruna onu terk ediyordum.

Aynı kendi ailemin beni terk ettiği gibi.

Öğrenilmiş davranışlar ikimizin de peşini bırakmamış, hiç istemesek de bu bizim lanetimiz olsa da aynılarını yapıyorduk. Zinciri kırmak için döngüyü değiştirmemiz, bunun için de çaba sarf etmemiz gerekti. Ailelerimizin yaptıkları bizim için birer savunma makinazması olmamalı bunun için de önce kendi içimizde bunları halletmeliydik.

Bir insan kendi yolunu ancak böyle bulurdu.

"Özkan'la aranda bir şey mi var?"

"Ellerin neden titriyor?"

Art arda sorduğumuz sorularla birlikte ikimiz de yutkunduk. Tuğrul, Tuğrul'du işte. Her ne kadar ayrılırken bana 'başkasını sev' konuşması yapsa da hayatımda birinin olma ihtimali bile zihnini meşgul etmeye, onu delirtmeye yetiyordu.

"Stresten," dedi. "Üç yıldır sürekli titriyor, alıştım ben artık." Kısa cevabı, yeterli bilgileri kapsıyordu. Ama neden olmuştu ki? Böyle yaşamak zorlamıyor muydu? Kendi tabağına bir şey bile koyamazken nasıl tahtada bir şeyler yazacaktı?

"Özkan'la flört gibi bir şeyiz." dedim rahatsızca. Eski sevgilimle flörtüm hakkında konuşmak isteyeceğim en son şeydi. Anında gerildiğini hissettim. Ama kendini tutuyor olmalı ki, bir şey demedi.

"Bana ondan hoşlanıyormuşsun gibi gelmedi." diye fısıldadı ardından bilmiş bir tavırla. Gözlerindeki bakıştan kıskançlığı okunuyordu. "Öyle olsa neden bana seni kurtarmam için yalvarır gibi bakasın? Sen hoşlandığın insanlardan kaçmak istemezsin."

Kahvemden bir yudum aldım bir şey demeden. Haklıydı. Suskunluğum da onun haklılığını onayladığım içindi zaten. Yarın ilk iş Özkan'la konuşacak, bu işi bitirecektim.

"Onun da benden hoşlandığını sanmıyorum zaten. Aptalca bir şey öyle." Gerçekten öyleydi. Aptalca. İyi hissettirmesini umduğum ancak rahatsızlık hissinden öteye gitmeyen bir ilişkiydi bizimki. Neden ona 'olur' diyip denemeyi kabul etmiştim onu bile bilmiyordum şimdi. Sadece bir anlığına onun bana iyi gelebileceğini ummuştum.

ama evlisin |gay| •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin