"Mahir, Nazlı kızımıza bir çorba daha getirsene bol limonlu, kapmış şifayı vallahi." Teyzem daha yeni oturduğum sandalyeden el ederek beni kaldırıroen elindeki peçeteye her on saniyede bir öksürüp hapşıran Nazlı başını iki yana salladı.
"Hiç gerek yok. Bu kadarı bile yetti bana. Mahir zaten yemeğini doğru dürüst yiyemedi, o da doysun bir." Teyzem, Nazlı'ya sevgi dolu bir şekilde bakarken mutfağa gidip gitmemekte kararsızdım.
Teyzem tekrar oturmamı işaret ettiğimde geri yerime oturdum. Simay önüme yapılan ama yiyemediği şeyleri itelerken üfledim. Sağlıklı ne varsa önüme iteliyor, yemiyordu. Ondan sonra da böyle ufak kalıyordu.
"İyi bakmıyor musun kardeşime damat? Üç ayda hasta etmişsin." Masadan bir ses yükseldiğinde gözlerim Nazlı'nın ağabeyi Nazım'a takıldı. Kahve gözleri parıl parıl parlıyor, yüzünden gülümseme eksik olmuyordu. Nazlı'nın aksine çok gülen bir adamdı. Tuğrul da normalde çok gülerdi fakat bugün yüzünden düşen bin parçaydı. Sanırım karısı hasta olduğu için endişeleniyordu.
Gözlerimi ona çevirmemek için kendimi zorlarken tüm vücudum kasılıyordu. Bugün onu aylar sonra gördüğüm ilk gündü ve kısa bakışmamızda ne hissettiğini anlayamamıştım. Bu benim için tuhaf bir deneyimdi, yeni yeni alışabiliyordum bir bakışından ne hissettiğini çözebildiğim adamın aklını okuyamamaya.
Tuğrul adama cevap vermedi. Zaten ne zaman Nazım onunla bir şey konuşmaya çalışsa, soru sorsa ya sessiz kalıyor ya da geçiştirdiğini hepimizin anladığı şekilde cevaplar veriyordu. Ama Nazım, inatla onunla iletişim kurmaya çabalıyordu.
Cevap alamayınca yeniden sustu. İki yanında oturan babasına baktım, kendi oğluna kızgın bakışlar atıyordu. Sanırım ezikliğine sinirleniyordu.
Bahçe kapısı açıldığında yüzünden koşturduğu belli olan Ekin içeri girdi. Zaten beyaz tenli olduğundan en ufak koşuşturmaya kıpkırmızı kesilirdi.
"Ooo, bensiz başlamışsınız!" Sofranın önüne geldiğinde Nazlı'nın diğer yanındaki boş yere oturdu. "Kusura bakmayın, prova çok uzun sürdü de. Romeo olmak kolay değil." Kendini beğenmiş bir sesle konuştuğunda dudaklarımda ince bir gülümseme oluştu.
Ekin ve arkadaşları mahalledeki ilkokulda Romeo ve Juliet oyununu sergileyeceklerdi ve bizimki Romeo rolünü kapmıştı. Hayatındaki ilk büyük rol olduğu için heyecanlıydı.
"Mahir, Ekin'e bir şeyler getirsene yavrum." Teyzem yeniden konuştuğunda hafifçe gülümsedim.
"Nasılsın bizim nikah memuru?" diye konuştu Tuğrul'un babası Ramazan Amca, Ekin'e doğru.
Nikah memuru neydi ulan?
Oturduğum yerden kalkıp kafenin içine girdiğimde konuşmaları da uzaklaştı. Derin bir nefes verdim. O kadar da zor değildi artık. Alışmış mıydım acaba Tuğrul'un Nazlı'yla evli olmasına? Canımı o kadar fazla yakmıyor muydu artık? Nazlı iyi biriydi, onunla mutlu olmasını çok isterdim. Sanırım bundan artık bencil olamıyordum. Benim mutlu edemediğim adamı başkası ediyor diye kırılamazdım.
Mutfağa geçip tabaklara yemekleri koyduktan sonra tepsiye dizip kucakladım. Yeniden masaya dönüp Ekin'in önüne bıraktığımda ilgiyle Nazlı'ya bakıyordu.
"Hasta mı olmuş güzel Firuze?" diye mırıldandığında yutkundum. Ardından üstündeki kabanın kolunu kaldırıp gülerek, "İstersen yine burnunu koluma silebilirsin." dediğinde Nazlı gülerek başını eğdi.
"Senin olduğunu bilmiyordum bir kere ben onun! Üşümeyeyim diye giymiştim, yanımda peçete de yoktu." diye fısıldadığında yutkundum. Tuğrul'un bunları duyduğunu düşünmüyordum. Karşısında oturan Fırat'la konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ama evlisin |gay| •bxb•
Teen FictionMahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.