27. Bölüm

4.5K 185 90
                                    

Nazlı Demirkan'dan

Günler, dakikalar, saatler hepsi hem çok hızlı, hem çok yavaş geçiyordu. Her dakika tetikteydim. Sanki biri her şeyi çözmüş de bize baskın düzenleyecek gibi hissediyordum.

Tuğrul'la konuşmamızın ertesi günü arkadaşları Balıkesir'den gelmiş ama yoğunluğumuzdan dolayı buluşamamıştık. Çünkü hesaba katmadığım bir şey vardı ki isteme öncesi yapılan detaylı temizlik.

Hani bayramdan bir hafta önce falan evin her yeri detaylıca silinir, tozları alınır, süpürülürdü ya hatta bu üç-dört gün sürer, bayramda gelecek misafirlere hazırlıklar da yapılırdı. İstemenin önceki günü yengem beni öyle bir telaşın içine atmıştı.

Sabahın yedisinde unlu yüzüyle beni kaldırmış mutfağa gelmemi söylemişti. Mutfağa girdiğimde börek açtığını görmüştüm. Her yer hamur bezesiyle doluydu. Bana tatlı yapmamı, dolaba atmamı söyledi. Ben tatlıyı yaparken kendisi de börekleri bitirdi. Ardından beraber yaprak  sarmaya başladık, onları da bitirdikten sonra esaretimin son bulacağını düşünmem bir hataydı çünkü kahvaltı hazırlamıştık.

Hızla edilen bir kahvaltıdan sonra eve girişmiştik bu sefer de. Her yeri didik didik temizlemiştik. Biz her şeyi bitirene kadar akşam olmuştu o yüzden bu sefer de akşam yemeği hazırlamıştık. Gece, sonunda yatağa girdiğimde sırtımdaki ağrının haddi hesabı yoktu. Uyuyamayacağım sanıyordum ama yorgunluğum galip gelmiş yatağa girdiğim saniye uyuyakalmıştım.

O yüzden de tanışmak istemeye kalmıştı. Saat iki gibi kapı çaldığında gelenin Lale olduğunu biliyordum. Tuğrul onu erkenden yanıma göndereceğini söylemişti. Bir sorum olursa çekinmeden sorabileceğimi, Lale'nin cana yakın biri olduğunu da belirtmişti. Kapıyı açtığımda tam da öyle birini gördüğüme hiç şaşırmadım o yüzden.

Lale'nin beline kadar uzanan sapsarı, güneşi andıran saçları vardı. İri, gök mavisi gözleri. Gülümsemesi insanda yanaklarını sıkma isteği uyandırıyordu. Onu hiç tanımasanız da iyi biri olduğunu anlayabilirdiniz. O kalbinin güzelliği yüzüne yansıyan insanlardandı.

“Nazlı sensin değil mi? Yanlış eve gelmedim. Lale ben, Tuğrul'un arkadaşıyım.”

“Benim, benim. Hoş geldin Lale.”
Ayaklarının önüne terlik bıraktığımda ayakkabılarını çıkarıp terlikleri giydi.

“Nasılsın?” diye sordu kollarını bana sararken. Ne yapacağımı bilemedim bu samimiyeti karşısında. Tek yapabildiğim kollarımı ona dolamak oldu. “Tuğrul bahsetti durumdan. Çok üzüldüm Nazlı. Böyle bir durumda kalmanıza. Özellikle senin...” Çekildi. Yüzüme baktı bir süre. “O kadar gençsin ki... O kadar güzelsin ki... Sana böyle bir acıyı yaşatan herkes senin yaşadığının bin beterini yaşamadan ölmezler inşallah.”

Biri, belki de ilk defa beni teselli etmeden, ihtimalleri önüme sürmeden olan şeyin ne kadar berbat olduğunu söylüyordu bana. Ve belki de tek ihtiyacım olan buydu. Tek ihtiyacım birinin bana sarılıp bu yaşadığın bok gibi bir şey kızım demesiydi. Çünkü herkes durumun korkunçluğunu hafifletmek için Tuğrul'un ne kadar iyi olduğundan bahsetmek dışında bir şey yapmıyordu.

Tuğrul'un ne kadar iyi biri olduğu umrumda değildi oysa. Tuğrul'un ne kadar iyi biri olduğunu ben de biliyordum. Umrumda olan tek şey beni zorla evlendirecek olmalarıydı. Çünkü bu kişi Tuğrul olmayabilirdi. Bu kişi bana her türlü zulmü yapabilecek kadar berbat biri olabilirdi ve ben sırf beni dünya iyi birisiyle zorla evlendireceği için babama teşekkür etmeyecektim.

ama evlisin |gay| •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin