Oturduğum yerde saniyeleri sayarken bir anda kapının açılmasıyla kafamı kaldırıp çıkana baktım. Tuğrul'du. Bugün ilk psikolog randevusuna gelmiştik ve yol boyunca gergin olduğu için arabayı ben sürmüş, onu rahatlatmak için şarkı bile söylemiştim. Ama yine de rahatlamamış gidene kadar diken üzerinde beklemişti.
Tamamen çıkıp kapıyı kapatmasıyla birlikte ayaklandım. Gözleri anında beni bulduğunda hafifçe gülümsedim ancak boş gözlerle yüzüme bakmaktan başka bir şey yapmadı. Elimle 'gel, gel' yaptığımda ancak hareket edebilmeyi akıl etti. Yavaş adımlarla yanıma vardığında oldukça dağılmış gözüküyordu.
"Nasıldı?" diye sordum yüzünden nasıl geçtiğini anlasam da. Başını iki yana salladı yavaş yavaş. "Bilmiyorum," diye fısıldadı. "Uyumak istiyorum sadece." Derin bir nefes verdiğimde beraber çıkışa doğru yürümeye başladık.
"Bir dahaki seans ne zaman?" diye sorduğumda, "Cuma, beşte." dedi tekdüze bir sesle.
Beraber binadan çıktığımızda cebimden arabanın anahtarını çıkarıp kilidi açtım ve sürücü koltuğuna geçtim. O tam yanıma otururken kemerini bağladım ancak Tuğrul dalgınlıktan kemerini bağlamayı bile unutmuştu. Normalde buna çok dikkat ederdi oysa.
Ona yaklaştığımda irkildi. Derin bir nefes verdim ve hızla kemerini bağlayıp çekildim. Onunla yakın olmak bana da iyi gelmiyordu. Aklım ve kalbim karışıyor ne iyi ne kötü karar veremiyordum.
"Bunu hak etmiyorum." diye fısıldadı arabayı çalıştırırken. Kaşlarım çatıldı hafifçe. Neden bahsediyordu?
"Tuğrul?"
"Bunu hak etmiyorum. Burada olmayı, bana iyi davranmanı, yanımda olmanı... Hiçbirini hak etmiyorum." Sesindeki suçluluk duygusunu hissetmek nedenini bilmediğim bir şekilde canımı yaktı. O gerçekten suçluyken neden benim canım yanıyordu ki?
"Seni hak etmiyorum." diye fısıldadı. "Hiçbir zaman hak etmiyordum. Seni hak etmediğimi bile bile seninle birlikte oldum ve canını yaktım."
Şu an bunu konuşmanın hiç zamanı değildi ancak o bir kriz geçiriyor gibi beni hak etmediğini fısıldamaya devam ederken ne yapacağımı bilemedim.
"Ölmeliydim." diye fısıldadı bir anda. Bu kaşlarımı çatmama sebep oldu. Tuğrul her şeyi yapabilir, her şeyi dileyebilirdi ölümden başka. Ama ölmek istemezdi. Çünkü Tuğrul'du bu, hayatımda gördüğüm en neşeli, yaşamayı en çok seven insanlardan biriydi. Neden ölmek istesindi ki?
Ama öte yandan Tuğrul söz konusu olduğunda her daim yapmaz dediğim ne varsa yapmıştı ve bu ölmek istemesi fikrinin gerçekliğini sorgulamama sebep oluyordu.
"Tuğrul..." dedim sakince. "Sakin ol." Uzanıp tek elimle titreyen ellerini tuttuğumda gözleri doldu ve biraz olsun sakinleşti. "Neden bana hesap sormuyorsun?" diye sorduğunda başımı bir anlığına ona çevirdim. "Sana onca şey yaşatmama rağmen neden yanımdasın? Neden bana kızıp bağırmıyorsun? Neden? Sen de mi canımı yakmak için doğru anı kolluyorsun?"
Yutkundum sertçe. Kendinde değildi, kendinde olsa böyle düşünmezdi. Onun canını yakmak için neden zaman kollayayım ki?
"Hayır Tuğrul," dedim tuttuğum ellerini okşarken. "İyi değilsin, her şeyi iyi olduğunda konuşacağız tamam mı?"
"Gayet iyiyim ben!" diye bağırdı bir anda. Oturduğum yerde irkilirken konuşmaya devam etti. "Bana deliymişim gibi davranma!"
"Deli gibi davranma o zaman!" diye bağırdım kendimi tutamayarak. "Ne bağırıyorsun ki şimdi?" Sustu ve yol boyu konuşmadı. Evinin önüne geldiğimizde kemerini çözüp arabadan indi. Ben de arabasını park edip arkasından indim. Elinde evinin anahtarıyla benim gelmemi beklediğini görünce içim bir anlığına yumuşadı. Psikoloğun ona iyi geleceğini düşünmüştüm ama bir anda böyle yükselmesi, beklemediğim şeyler söylemesi benim için büyük bir şoktu. Çünkü Tuğrul... Beklemediğim tepkiler veriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ama evlisin |gay| •bxb•
Ficção AdolescenteMahir, eski sevgilisiyle komşu olduğu için sinirli değildi. Sinirli olduğu nokta, adamın karısıyla birlikte karşı apartmanına taşınmasıydı.