Ayağa kalktığımda birkaç adım atarken başım dönüp sendeledim ama tekrar düşmedim. Dudağımdan akan kırmızı sıvının demir tadı ağzıma geldi. Dakikalardır çekilen saçlarımın acısı dinmişti.
Göz göze baktığımız saniyeler sanki saatlermiş gibi gelirken gözlerimden yaşlar süzülüyordu.
"Neden bana böyle yaptın?" Dedim duygu belirtisi olmayan -ya da benim öyle sandığım- sesimle.
"Ben...Yapmak istemedim." Dedi.
"Bana yaptığına bak," derken kanayan kaşımı ve dudağımı işaret ediyordum. Karnımı korumaya çalışırken yüzümün sağ tarafını çarpmıştım yere.
Cevap vermedi.
Gülümsedim.
"Mutlu musun Saye? Yüzümden mutlu musun?"
Onun sert tutuşundan kızarmış bileklerimi gösterdim.
"Bak, sen yaptın. Eminim baban da böyledir senin. Ona benziyorsundur."
Konuşurken dudağım bükülmüştü. Elimi yumruk yapıp gözlerimi sildiğimde kaşıma değdiğim elimin üzeri kan oldu.
"Sağ ol sana bağlanmamam gerektiğini tekrar ve tekrar yüzüme vurduğun için."
"Özür dilerim, Güneş."
Ne yapıyordum bilmiyordum ama histerik ve garip şekilde kendi kendime gülmeye başladım.
Yüzü gerçekten şaşkın duruyordu. Üzerimdeki beyaz, uzun yırtmaçlı elbiseye dudağımdan damlayan kanı fark edince durup arkamı döndüm.
Titreyen ellerimi kontrol etmek çok zordu. Dişlerimi sıkarak odaya yürüdüm ve girip kapıyı kapattım. Ben gel demedim, o da gelmedi zaten.
Yatağın kenarına oturdum, üzerimi bir yorgunluk dalgasının kapladığını hissettim. Damarlarımda dolaşan adrenalin azalmaya başlıyor, kendimi bitkin ve boş hissetmeme neden oluyordu.
Saye'nin kapıya yaklaşan ayak seslerini duyabiliyordum, kapıyı yavaşça çalmadan önce tereddüt ediyordu.
''Güneş, girebilir miyim? İyi misin?''
Cevap vermedim, zihnim bir duygu kasırgası tarafından tüketildi. Öfke, ihanet, kafa karışıklığı; hepsi birbirine karışarak beni yutmakla tehdit eden bir fırtına yarattı.
Saye odaya girdiğinde endişe ve suçluluk dolu gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Bakışlarıyla yüzleşmek yerine elbisemdeki kana odaklandım. Aramızdaki sessizlik ağır ve boğucuydu.
Sonunda Saye konuştu, sesi fısıltıdan biraz yüksekti. "Güneş lütfen... Ben bunların olmasını istemedim. Seni asla incitmek istemedim. Sen benim en değerlimsin."
Ona baktım, gözlerim soğuk ve mesafeliydi.
"Ama beni kırdın Saye. Ve şimdi seni affedebilir miyim bilmiyorum."
Saye'nin gözleri yaşlarla doldu ve bir adım daha yaklaşıp titreyen elini bana doğru uzattı. "Lütfen Güneş, biliyorum batırdım, her zamanki gibi. Elime yüzüme bulaştı yine her şey. Çok üzgünüm. Bunu düzeltmek için her şeyi yapacağım..." deyip duraksadı yüzüme bakarak. Ve tekrardan konuşmaya devam etti: ''Ama sen de üzerime geldin.''
Başımı salladım ve dudaklarımdan acı bir kahkaha kaçtı.
"Bunun için artık çok geç Saye. Aşılması mümkün olmayan bir çizgiyi aştın. Artık geri dönüşü olmayan bir noktadasın "
Elini yanına bıraktı, yanaklarımdan gözyaşları akıyordu. "Seni seviyorum Güneş. Lütfen bana bunu sana kanıtlama şansı ver." dedi.
Gözlerimi kapattım, içimde dönen acıyı ve kafa karışıklığını engellemeye çalıştım. Tekrar açtığımda Saye hâlâ orada duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN GÜNEŞİ
غموض / إثارة''Bunları böyle normal bir şey gibi anlatman biraz garip değil mi?'' dediğimde üst dudağımdan gözlerime kadar, neredeyse yüzümün ortasına kalemle dümdüz bir çizgi çizer gibi baktı. ''Garip mi? Belki de öyle,'' dedi gülümseyerek. ''Ama artık o günle...