Otuz Dördüncü- Kızıl Kan Ve Beyaz Güller

37 14 13
                                    

Aylar sonra ilaçla ilk defa uyuduğum uyku yine kanlı bir kabusla bölünmüştü. Gecenin karanlığında gözlerimi açıp baktığım tavan sanki üzerime çökecek gibi hissediyordum. Yanımda yatan Saye'yi uyandırmadan yataktan yavaşça kalktım, oturma odasına doğru ilerlerken, Saye'nin tanıdık sesi karanlığın içinde yankılandı, rahatsız edici, korkunç rüyadan sonraki mahmurluk halinin ortasında rahatlatıcı bir varlık gibi gelmişti sadece bir anlığına. Özgür ay ışığının yumuşak parıltısı perdelerin arasından süzülüyor, odanın her yerine ürkütücü gölgeler düşürüyordu.

Saye'nin sesi gecedeki bir ışık feneri gibi sessizliği yarıp geçiyor gibiydi.

"İyi misin?"

Odadan çıktığımı çoktan fark eden Saye'nin sesi endişe doluydu. Nasıl cevap vereceğimden emin olamayarak bir an tereddüt ettim.

Kabusun kalıntıları hâlâ zihnimde geziniyor, düşüncelerime gölge düşürüyordu.

Yavaşça, içimi kemiren huzursuzluğu maskelemeye çalışarak omzuma dokunan ona doğru döndün. "Ben...Ben bir kabus gördüm," diye itiraf ettim, kelimeler dilime ağır geliyordu. Saye'nin ifadesi yumuşadı, gözlerinde endişe açıkça görülüyordu. doğrulup oturduğunda elini sana doğru uzattı. "Anlatmak ister misin?" diye nazikçe sordu, sesi yıpranmış sinirlerimi yatıştırıcı bir melodi gibiydi. Rüyanın dehşetini yeniden yaşamaya hazır olup olmadığımdan emin olamayarak tereddüt ettim biraz. Derin bir nefes alarak onun göğsüne yerleştim. Kabusun ağırlığı yavaş yavaş kalkıyordu.

Uykumdaki rahatsız eden çarpık görüntüleri anlatmadım. Saye dikkatle bana bakıyordu, hissediyordum. Bir eliyle sırtımı okşarken sanki depar atmış gibi atan kalbim yavaşlıyor gibiydi.

"Sana zarar vermeyi hiç istemedim." Dedi. Tekrardan dolan gözlerim anın sihrini götürmeye çalışsa da izin vermedim.

"Bana zarar verdin ama." Deyip yüzüne baktığımda geriye çekildi.

"Canın çok yandı mı? Dokunabilir miyim?" Dedi. Ben de başımı evet anlamında salladım.

Yüzümü avucunun içine alıp ellerinin sıcaklığını buz gibi tenime nakşetmeye çalışır gibi dokundu, sevdi. Eli kaşımın üzerindeki yaranın üzerine getirip parmak ucuyla dokundu bu sefer.

Ürperişlerimi ne kadar gizlemeye çalışsam da titreyen vücudum, tüm hücrelerim buna engel oluyordu.

"Sana dokunmayı sevmiyorum." Dedi. "Çünkü benden korkuyormuşsun gibi geliyor...Ve...Titriyorsun."

Sırıtarak alayla güldü.

"İntikam alacaktım hesapta ben senden."

"Beni kendine aşık ederek en büyük intikamı aldın zaten. Hem...Titrememin seninle alakası yok." Dedim bir adım geriye çekilerek. "Hiçbir zaman atlatamadım."

"Biliyorum."

"Güzel. Ne var senin bu küçüklüğünde?" Dedim kendimi hafifçe koltuğa atarak.

"Hiçbir şey. Kocaman boşluklarla dolu garip bir hikaye." .

"Yazsam kitap olacak cinsten diyorsun?"

Buna cevap vermeyince ben de konuyu değiştirdim.

"Sen beni tanıyorsun ama ben aylardır bir yabancıyla yaşıyorum. İlk cinayetini ne zaman işledin? Kimi öldürdün?" Dedim. Bir gece yarısı bu öyküyü dinlemek istiyor muydum bilmiyordum ama sormuştum işte.

"İlk... Sanırım ben onyedi yaşındayken seninle gözlüklerinden dolayı dalga geçen küçük kızı öldürdüm. Küçük dediğime bakma, on üç yaşındaydınız ikiniz de."

GECENİN GÜNEŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin