***
Yoğun bakıma girdiğimde içime dolan mutluluğu bastırarak yanına oturdum.
"Ölüme çok yakın olmak nasıl bir duygu Eda?" Dedim dişlerimi sıkarak.
"Her an ölebilecek olmak nasıl bir duygu? Sana ne hissettiriyor? Nefeslerinin sayılı olması... Üzücü olmalı. Demek ki girmeden önce yerleri kontrol etmek gerekiyormuş değil mi? Seni affedeceğini düşünmek, benimle oynadığın büyük bir kumardı. Ve sen ilk zarı atmadan kaybettin güzelim."
Onun elini tuttum.
"Yazık, sana acıyorum." Derin bir nefes verdim.
"Merhamet zayıflar içindir ve ben...Ben bundan çok uzağım Eda. Biliyor musun tam 5 kişiyi öldürdüm ben...Pardon 6 kişi. Ve sen Eda, 7. kurbanımsın. Senin için bir şeref kaynağı oldu."
Ayağa kalktım. Odanın steril kokusu havada oluşan duygu fırtınasına karışıyordu.
Odada kapalı olan stor perdelere baktım. Sevgili Eda'mız birinci basamak solunum yetmezliği çekiyordu.
Birinci basamak solunum yetmezliği ve stor perdeler birleşince ne kadar da güzel ikili oluyorlar değil mi?
Işık hüzmeleri stor perdelerin arasından süzülürken odanın içine yayılan gizemli bir atmosfer oluşturuyordu. Hoşuma gidiyordu.
Eda'nın solunum cihazının az ama etkili çıkan sesleri odanın sessizliğinde yankılanıyordu, her nefes alışında yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi hissediyordum. Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektim, bu anın tadını çıkarmam gerektiğini biliyordum. Son nefesini içime çekmeliydim.
Sahte göz yaşlarımla yüzündeki maskeye dokunacakken içeri bir anda bir hemşire geldi. Ben de elimi onun yanağına koydum.
''Sana söz çıkacaksın buradan.''
Hemşirenin garip bakışları eşliğinde odadan dışarı çıkarken durup ona baktım.
''O iyileşir mi?''
Başını hayır anlamında hareket ettirip iki elini yana bilmiyorum der gibi açtı.
Ben de ona daha fazla bakıp dikkat çekmeden çıktım odadan.
Sonraki kurbanımı seçmek için sabırsızlanıyordum, çünkü ben bir katildim ve bu benim doğamdaydı. Hayatımın amacı, birer birer kurbanlarımı seçip onların son nefesini içime çekmekti. Ve bu beni sanırım en çok mutlu eden şeydi.
En azından duygu katili değildim ya?
İnsanların duygularını incitmiyordum. Para için onları satmıyordum.Hastaneden çıktım, soğuk gece havası yoğun bakım ünitesinin baskıcı atmosferinin tam tersi bir etki yaratıyordu. Şehir ışıkları, söndürdüğüm hayat gibi yanıp sönüyordu, her biri karanlığın hükmünü ele geçirmeden önce kısa, güzel bir patlama gibiydi. Kalbim hızla atıyordu, bir sonraki avımın heyecanı damarlarımda adrenalinle yanıyordu.
Adımlarım boş sokaklarda yankılanırken yürüyordum, aklım hesap yapıyor, planlıyordu. Dikkatli olmalıydım, titiz olmalıydım. Bir kayma, bir hata ve her şey çözülürdü. Ama risk sadece heyecanımı artırıyordu. Birinin kaderini elimde tuttuğumu bilmenin verdiği güç baş döndürücüydü.
❀❀❀
Benden başkası olmayan evime girdim, masama oturdum ve dizüstü bilgisayarımı açtım. Annem ve Seda olmadığından rahattım. Sandalyeye oturduğum gibi gözlüklerimi taktım. Bir süre etrafa bakındıktan sonra önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN GÜNEŞİ
Mistério / Suspense''Bunları böyle normal bir şey gibi anlatman biraz garip değil mi?'' dediğimde üst dudağımdan gözlerime kadar, neredeyse yüzümün ortasına kalemle dümdüz bir çizgi çizer gibi baktı. ''Garip mi? Belki de öyle,'' dedi gülümseyerek. ''Ama artık o günle...