merhaba merhaba!! Cok tatlis (!) bir bölümle buradayim..
iyi okumalar ;)bölüm müziği: The Neighbourhood- Afraid
Bölüm On Bir:
Bir Deli KorkuHayatın bazı iniş ve çıkışları var. Çoğu zamansız, belirsiz, belgisiz... Hangi yönde, nereye varacağını hesaplamadan önümüze getirdiği bir takım yüzleşmeler her zaman vardı. İnsan bunu biliyordu, insan bunu bilmesine biliyordu lakin hiç hazır olmuyordu.
Bir anda pek hoş olmayan süprizler, kırgınlıklar ve küslükler biz daha ne olduğunu anlamadan gerçekleşiveriyordu. Öylece olanı izliyoruz, ne hareket edebiliyoruz bu zamansız armağanlar karşısında ne de ağzımızı açıp iki söz söyleyebiliyoruz. Biz, sadece olayları seyrediyoruz.
Mesela daha iyi anlatmak için size örnek vereyim, sevgili ağabeyim hikayenin ana karakteri ama şu an sadece izliyor, beni ne kadar zor duruma soktuğunu sanıyorum ki umursamıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum ve bu beni geriyordu.
Aile dediğim kişilerle aynı masadayım. Gözlerine bakıyorum, yüz yüze geliyoruz, benden bir açıklama bekliyorlar ve ne yazık ki benim onları tatmin edebilecek bir açıklamam yok. Bana olan güvenlerini düşünüyorum, bu pek de sağlıklı olmayan güveni, inancı bir anda kaybetsem benim için ne değişirdi?
Hiçbir şey.
Yine de beni azıcık da olsa seven insanları böylesine incitmeye hakkım var mıydı? Gerçi onların gözünde kendi gördüğüm kadar değerli değilim muhtemelen. Bunun beni üzememesi lazım değil mi, hayatım boyunca kimse için bu kadar üst bir konumda olmadım ne de olsa.
Düşüncelerin kılıcı aklımı başımdan almışken kendimi toparlayıp bana çok da yararı olmayan abime baktım. Omuzları düşmüştü, başı öndeydi. Kendini kaybetmişti, bu kaybediş sevgisinden kaynaklanıyordu. Omzumda ağladığı kadın için kendinden vazgeçiyordu, feda ediyordu.
Değer miydi?
"Utku?" dedi, o sert ve güçlü sesiyle. Eğer biraz daha düşüncelerde kaybolsaydım yerimde sıçrardım ses tonu yüzünden. Kendimi aciz konumuna düşürmek istemiyordum bu adamın karşısındayken. Bundan fazla düşünmemeyi denedim benim için zor olsa da.
Başımı ona doğru çevirdim. Büyük bir sakinlikle ona baktım ama kalbim endişeyle atıyordu.
"Evet?"
Yüzünde her zaman olan memnuniyetsiz ifadesi ve onaylamayan bakışlarıyla Ela'yla Ezel'i işaret etti. "Bir açıklama bekliyorum senden."
Derin bir nefes verdim dudaklarımın arasından. Rahat bir ifadeyle sandalyede arkama yaslandım. "Neden onlara sormuyorsun?" Kaşlarımı indirip kaldırdım, gözlerimi üzerinde gezdirdim. Her zamanki gibi düzenliydi kırlaşmış saçları, gömleği ütülü, hiç vazgeçmediği ve benimse en nefret ettiğim lacivert tonundan keten pantolonu, her şeyi ben bilirim edası taşıyan gözleri... Ona göre bir doktorda olması gereken düzendi bu. Benim asla sahip olmadığım bir düzen.
Bana öyle bir baktı ki, bu oda da yalnız olsak ilk işi beni boğmak olurmuş gibi, hayatının hatasıymışım ve neden hâlâ ölemediğimi sorgular gibi hissettirdi. Bunun ne kadar aşağılayıcı olduğunundan haberi var mıydı?
"Muhatabım sensin," dedi.
"Konu onlar," diye küstahça yanıtladım. Kaşları olağan üstü bir hızla çatıldı. "Benimle bu kadar samimi konuşamazsın," diye haykırdı sağ elini masaya vurarak. Bardaktaki sular titredi, çatal, kaşığın yeri değişti ve Ezel yerinde kımıldandı. Ben istifimi bozmadan ona bakmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sessiz çığlıklar
Novela Juvenil"Yenilgi senin için bir zayıflık mı Aren Çakır?" "Yenilgi değil Utku yenilmek bir zayıflıktır." "Açıkla," dedim sert bir sesle. Kolunu benden kurtarmayı akıl edince biraz geri çekildi. Kaşlarını çattı. "Anlamadım." Hafifçe üzerine eğildim. "Yenil...