Bir Karşılaşma

29 3 0
                                    


Kütüphanenin en sevdiğim köşelerinden birinde yerimi bulmuştum. Devasa pencerelerin ardında görünen koca ağaçlar, kulaklarımda çalan şarkılarla hayallere dalmamı kolaylaştırıyordu. Okuduğum bir paragrafın ardından tanıdık bir ritim ya da nakarat, beni minik hareketlerle beni dans ettiriyor, dudaklarımı oynatarak şarkıya eşlik etmeme neden oluyordu. Bazense derin bir nefesle uzaklara dalıyor, şarkıyla acı çekiyor ya da umut doluyordum. Kulaklığımdan 'Ölüyorum ben!' nidası yayıldı bir anda. Tam müzik ve ders arasında gidip geldiğim, keyifle vakit geçirdiğim saatlerdeydim ve şarjı bitiyordu. Kulaklığım olmadan odaklanabilmem çok da mümkün değildi. Kütüphaneye giren çıkan, kendi aralarında fısıldayan, kıkırdayan, okuduğu paragrafın altını çizerek çalışanlar dikkatimi kolayca dağıtıyordu.

İç sıkıntısıyla pencereden dışarı baktım, kütüphanenin yanından geçen yolu görebildiğim bir köşeydi burası. Asya ve Erdem'in Aslan'la konuştuklarını gördüm. Bu, çalışmanın bittiğine dair bir işaret olmalı, diye düşünerek Asya'ya bir mesaj attım;

"Olduğun yerde kal, iki dakika içinde yanınızdayım."

Mesajı hemen okudu, etrafına bakındı, "Gizlendiğin yerden çık ve teslim ol!" cevabı gecikmedi, kıkırdadım.

Yanımda oturanlar ters bir bakış attılar. İşte tam olarak siz de benim dikkatimi böyle dağıtmayın diye gidiyorum, dedim içimden. Toparlandım ve yanlarına giderken birkaç kişinin daha konuşmaya eklendiğini gördüm.

Asya geldiğimi görünce; "İşte buradasın! Nerede saklanıyordun, söyle bakalım," dedi bana sarılarak.

"Bu benim sırrım, şiiişşt!" diyerek sus işareti yaptım ve göz kırptım.

Bu sırada Aslan yanındaki iki kızla konuşmaya devam ediyordu. Yine ağına birilerini düşüyor, diye düşündüğüm sırada kızlardan birinin sesini duydum. Arkası dönüktü ve bir anda donup kalmıştım. Kulaklarım ilkel bir refleks olarak dikleşti, beynim bir puzzle parçasının yerini arıyormuşçasına dikkatlice durumu ve geçmişi taramaya başladı. Bu sesi çok yakınlarda duymuştum. Ne dediğini seçemiyordum ama tınısı, birebir aynıydı.

"Bunlar ne?" demişti son duyduğumda, "Tibet, bunlar ne?"

Evet, Tibet'in evine gelen, ben odada saklanırken Tibet'le konuşan kızdı bu. Yüzünü görmek istiyordum. Aslan ve Tibet'in eski arkadaşlar olduklarını öğrenmiştim. Aslan da tanıyordu bu kızı. Peki bu kızın Tibet'le ne ilgisi vardı?

Uzun boynunu açıkta bırakan, siyah renkli, düz saçları vardı. Boynunda bir choker, koyu renkli kıyafetleri ve ben buradayım diye bağırmayan ama yine de orada olan kadınsı hatları vardı. Benden uzundu ya da giydiği yüksek tabanlı botların etkisiydi, bilmiyordum.

Aslan onlara baktığımı fark edip, "Maya, n'aber ya?" diye seslenince kız arkasını döndü, büyülenmiş gibi bakıyordum hala. Ve esas büyü, iri mavi gözlerini gördüğümde dilimi mühürledi. İç sesim "Hiç şansın yok!" nidası attı bir anda. İnsan, hep kendisinin en büyük düşmanı değil midir? Çenemi sıktım, kıskançlık beni ele geçirmeden önce "Ne alaka?" dedim, "Bir sus."

Eğer Tibet'in evine gelen kız buysa, bir şekilde Tibet'le bir ilişkileri varsa ya da geçmişte olduysa, benim bu kızın yanında iddialı tek bir hücrem yoktu. Konuşmasına ya da havalı görünmeye çalışmasına gerek yok gibiydi. Varlığı, 'Ben harikayım!' diye bağıran bir frekanstaydı.

Asya'nın sesi böldü sessizliği; "Maya bugünlerde uzaklara dalma ve dünyadan kopma konusunda bir dünya markası olmaya başladı Aslancığım." Hafifçe sarstı bir eliyle kolumu.

"İyi, iyiyim sen nasılsın?" diye çıktı ağzımdan bunun üzerine.

"İyi benden de. Fazla dalma bak boğulursun sonra," diyerek kahkahasını patlattı.

Soğuk esprilerinin ayazını yediğim için mi yoksa kızın bakışlarının bana buzlu, karlı bir kış gününü anımsatmasından mı bilinmez, tüylerim ürperdi ve ısınmak için kolumu elimle sıvazladım. Sonra hafifçe gülümseyerek, "Ee, arkadaşlarınla tanıştırmayacak mısın beni?" dedim. Merak, tüm beynimi ele geçirmeye başlamıştı.

"Tabii, tabii, Lina ve Ekin, Maya, Maya, Lina ve Ekin," dedi elleriyle bizleri takdim ederken. İsmi de havalı olmasa şaşırır mıydım? Lina... Aklıma kazıdım bu ismi.

"Memnun oldumü" dedim yapay gülümsememe devam ederek.

"Biz de," dedi kızlar, koro halinde.

Sonra beklemediğim yerden golü yedim. Lina, Aslan'a dönüp; "Neyse, biz kaçalım artık Aslancığım. Dediğim gibi, tek istediğim konuşmak ve işleri yoluna koymak. Tibet'i ikna edeceğine güveniyorum," dedi.

Ah.

Artık evde duyduğum kızın o olduğuna dair en ufak bir şüphem yoktu. Aslan çok küçük bir anda bana bakıp gözlerini kaçırdı.

Asya, koluma girdi, "Biz de kaçıyoruz, görüşürüz hayatım," deyip Erdem'i öptü ve vedalaştılar. Birkaç adım uzaklaştığımızda, "Maya, iyi misin? Kızlardan mı rahatsız oldun, rengin bembeyaz oldu kızlarla konuşurken," dedi, kafası karışmıştı ama yürümeye, onlardan uzaklaşmaya da devam ediyorduk.

"Ben, şey, Asya, belki inanmayacaksın ama şok içerisindeyim. Tibet'in evinde kaldığım gecenin sabahında eve gelen kızdı bu. Görmedim, ama sesini duydum. Ayrılırken Tibet'i ikna etmekten bahsetti duydun mu? O olduğuna eminim," dedim.

"Şaka yapıyorsun, fark etmedim bile dediğini, hangisi dedi?" Arkasını dönüp az önce durduğumuz yere bakış attı. Artık uzaklaşmıştık ve herkes dağılmıştı, gördüğünü sanmıyordum.

"Lina."

"O kız... anladım."

"Evet, o kız. Aurasıyla bile alt olduğum kız."

"Heey, ne alakası var, alt olmak filan?"

"Bilmiyorum Asya, biraz özgüvenim sarsıldı sanırım."

"Kendine gel, hayır hayır, öyle bir şey yok. Tamam biraz boyu uzun olabilir, tarzı da... Farklı, hoş, kabul ediyorum. Ama kendini karşılaştırmanı gerektiren bir durum yok ortada. Her şey dış görünüş mü canım?" diyerek konuyu toparladığını düşündü ama 'İnsanın içi güzel olsun' gibi bir noktaya bağladığı için keyfim daha çok kaçmıştı. Sesimi çıkarmadım.

"Sadece merak ediyorum artık. Bu kız kim, eski sevgilisi mi, sevgili olmaya çalışan biri mi..."

"Aslan'a sorabiliriz ama..."

"Hayır, hayır, olmaz. Tibet'in arkasından onun hakkında sorgulama yapmak istemiyorum. Peşinden koşuyormuşum, onu araştırıyormuşum gibi olmasını istemiyorum."

"Peki, tamam, haklısın... Ne yapacağız o zaman?" dedi düşünceli bir ses tonuyla.

"Hiçbir şey..." dedim. "Ortada hiçbir şey yok. Eve geldi, Tibet konuşmayı reddetti, şimdi Aslan'dan destek istiyor... Tibet'in hayatındaki yerini bilmiyorum. Gerekirse öğreneceğime inanıyorum."

"Maya, aşırı rahatsın. Nasıl böyle ulvi bir seviyeye geldin sen, gerekirse öğrenirim filan. Ben meraktan çatlayacağım!"

Esas meraktan çatlayacak olan bendim ama tutuyordum kendimi. Hafta ortasına gelmiştik. Tibet'le okulda karşılaşmamış ve ondan kahve teklifine dair bir mesaj almamıştım. Belki tahmin ettiğim gibi Ozan ona ulaşmıştı ve Asya'nın söylediği ilişki yalanı Tibet'in soğumasına neden olmuş, teklifinden vazgeçmişti. Utanmam mı, üzülmem mi yoksa kıskanmam mı gerekiyordu, karar veremiyordum. Tibet'in hayatındaki yerimi anlamadan sorgulama yapmak anlamsızdı. Yeterince dramalı bir ikinci sınıf geçirmiştim, üçüncü sınıfı da böyle geçirmeye niyetim yoktu. İçimden bir ses, sadece acele etmememi söylüyordu. Bir sonuca varmak için acele etme.

Bir Adım DahaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin