13- "Ben seviyorum!"

377 31 11
                                    

Yorum yapın diye darlamıyorum değil mi ben sizi? Öyle düşünmenizi istemem, kibar bir yazarım. Ama yorum yapın yani satır arası. Yapılmazsa darlarım işte

İyi okumalarr

×××××

Kıştan bir türlü çıkamasakta sağanak yağan yağmur baharındı. Uzun saçlı olmanın kötü özellikleri vardı. Islandığında enseme ve yüzüme yapışıyor, ağzıma giriyordu ama buluttan gelen her türlü doğa olayını sevdiğimden, şikayet etmeyecektim.

Kelimenin tam anlamıyla sırılsıklamdım. Gür kaşlarım bile bozulmuştu sanki saçımla beraber.

Biraz daha kaldırdım boynumu, dilimi çıkardım. Büyük ve sık damlalar ağzıma giriyordu.

İleride, merdivenlerin başında gördüğüm karartı ile kıstım gözlerimi. Yağış engelliyordu görüşümü ama ben tanırdım üsteğmenimi. Kolumu kaldırıp el salladığımda başıyla selam almıştı.

Daha fazla beklemedim arabasının önünde. Normalde bahçe dümdüz asfalttı ancak sağanak o kadar büyüktü ki su birikintileri oluşmuştu. Özellikle üstlerine basarak koştum merdivenin önüne. "Beni eve bırakır mısın?"

Benim aksime kuruydu. "Şemsiyem yok." dediğinde kaşlarımı çattım. Beyefendi erir çünkü.

"Islansan ne olacak?"

"Çabuk hasta olurum." dedi cebinden telefonunu çıkarırken. Belli ki sabah tıraş olmamıştı çünkü çok hafif sakalları vardı yanaklarının altında, çenesinin yanında.

"İyileşirsin." dedim umursamazca ama taviz vermedi. Telefonun ekranından gözlerini çekmedi bile. İş başa düştü, mecbur çıktım merdivenleri. "Hasta olursam yüzüne öksürür, seni her türlü hasta ederim."

"Sağlıklı olmam gerekiyor." dediğinde kaşlarımı daha da çattım. "En fazla grip olursun, abartma istersen."

"Gripte olamam." dedi telefonunu cebine atıp. Girdim koluna hemen.

"Yağmur dansı yapayım mı?" diye sordum dışarı itmeye çalışırken. Hareket yoktu. "Lütfen ya!"

"Sana lütfen. Lütfen hiçbir şeyin dansını yapma."

Sanırım bu, ilk zamanlar yaptığım kuş dansına atıftı. Gülümsedim yine de. "Arabaya kadar ilerlersek hastalanmazsın herhalde." dedim abartma der gibi. Omuz silkti umursamazca. "Elbiselerimin ıslanmasından nefret ediyorum."

Vurdum koluna güzelce. "Ne mızmız adamsın ya. Üstelik sen su altı taarruz komandosusun. Tabii ıslanacaksın."

Baktım hâlâ bekliyor yağmurun dinmesini, çıkardım üstümdeki örülü hırkayı, iki ucundan tutup kafasına tuttum. Kısa bir an yüzüme bakıp güldü "Ne yapıyorsun?" diyip.

"Islanmanı engelliyorum. Koşalım arabaya."

Bana doğru bir adım attığında bende ileriye doğru bir adım attım ama bacaklarımı saran bir kol engel oldu başka bir adıma. Beni havaya kaldırdığından dolayı göğsüme denk geliyordu başı. Yukarıdan baktım yüzüne. Beyaz dişleri ortadaydı. "Asıl sen ne yapıyorsun?" diye sordum anlayamarak.

"Islanmamı engelle." diyerek ilerlediğinde olabildiğince ayak uydurarak sarıldım başına, omuzlarına. Gökyüzü ile arasına girmiştim.

Bize bakıp gülen Harun abi ve Baki'yi görünce el salladım onlara da. Fark etmedi Yiğit arkasında durdukları için. Arabaya koştu.

Bayağı büyüktü adımları. Hemen vardık arabanın önüne. Sözde ıslanmaktan çekinen oydu ama ilk benim kapımı açtı. Sakince indirip kendi oturmamı sağladığında az önceki çabam boşa gitmişti. Omuzlarına düştü büyük damlalar. Yanıma, şoför koltuğuna geçene kadar sırılsıklamdı. Yine de gülümsüyordu kocaman.

Deli Gelin Kurtarma Operasyonu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin