Yorum yapmayı unutmayalım ve yazar konuşmalarını okumayan biriyseniz bile aşağıdaki forma bir bakın derim.
🌼
Dün ki bağırtılardan sonra dağılmış, sessizce evlerimize dönmüştük. Bir elimde süper marketin kendi markası olan kıytırık bir gofret, diğer elimde büyük boy çekirdekle bekliyordum Kazım'cımın kapısında. Çaldım, çaldım ama açan yoktu.
Ayakkabımın burnuyla bir kere daha sertçe vurdum kapıya. Zengin mahallesiydi buralar. Art arda müstakil, villadan hallice evleri dizmişlerdi. Komşu kavramı yoktu ancak küçük bahçesinin ardından bir kadın buraya bakıyordu. Gülümsediğimde karşılık alamadım. Anında düştü yüzüm, kaşlarımı abartılı bir şekilde çattım. Nefret ederdim tebessüme karşılık vermeyen insanlardan.
Daha fazla vurdum ayağımla kapıya 'Bam!' 'Güm!' diye. Şükür ki açıldığında karşımda Kazım Bey çökmüş omuzlarıylaydı. "Yeni gelen timin dedikodusunu yapmaya geldim." dedim çekirdeği havaya kaldırırken.
Mahir 2'yi kast ettiğimi anladı. "7 yıllık tim. Yeni olan sensin." dedi geri çekilip yol verirken. Çekirdeği kucağına uzatıp giriyordum ki tuttu kolumdan. "Ayakkabılar." uyarısıyla bir çırpıda çıkardım.
"Bana kahve yapacak mısın?" diye sordum salona girerken.
"Evet."
"Seviyor musun beni?"
"Evet."
"Aşık mısın?"
Sessiz kaldığında melül bakışlarım yüzünü buldu. Kırpıştırdım peşi sıra. "Değil misin?" İki yana salladı başını. Hayal kırıklığı ile baktım "Erkekler..." derken.
Sonunda koltukta yüzüstü, ölü gibi yatan birini fark edebildim. Daha yeni oturduğum tekli koltuktan kalkıp eğildim suratına kim olduğunu öğrenmek için. Pembe dudakları hafif aralıklı, yanakları al al kendinden geçmişti Yiğit. Dağda geçmiş onca yılın nişanesi olan güneş lekeleri burnunun ucunda, yanaklarında hafifti. Kirpikleri bile sarıydı. Boşuna sarı pipi demiyordum ben bu adama.
"Uyandırma çocuğu. Gel geç mutfağa." dediğinde sakince kalktım ayağı.
"Dudağına ne olmuş?" diye fısıldadım onun gibi. O sinirli albay tokat attığında bir şey olmamıştı. Sadece kızarıklıktı. Şimdi alt dudağının kenarı yaraydı.
"Önemli bir şey yok. Mutfağa geç."
Söz dinleyip döndüm mutfağa ama öncesinde cebimdeki başka bir gofreti de başının dibine bıraktım. Konu Yiğit'se kıytırık çikolata olsun istemezdim ancak elimizde bu vardı artık.
Girer girmez kendimi attım mutfaktaki sandalyeye. "Niye burada?"
"Gelmek istemiş." dedi çay suyu koyarken.
"Kahve içelim." diye düzelttim onu önce. Sonra sorumu tekrar ettim hiç düşünmeden. "Niye burada?"
"Gelmek istemiş gelmiş diyorum ya, ne var bunda?"
"Uyumaya mı gelmiş?" dedim çekirdekleri tüm masanın ortasına dökerken. Elindeki tabaklar havada kalmıştı. Karşımdaki sandalyeye çapraz oturup uzandı çekirdek yığınına. Bir avuç önüne alıp eşlik etti bana. Cevap alamadığım için tekrar soracaktım ki susturuldum.
"Yiğit dönmenizi emretmiş." dedi ben tuzlu çekirdeği emerken. Duymamazlıktan geldim başta ama içim içimi yedi, mecbur konuştum.
"Bıraksa mıydık çocukları?"
Ağır ağır salladı başını çekirdeğini kemirirken. "İyi yaptınız ama yapman gereken şey iyi yapmak değil, emir dinlemek."
"Sen olsaydın bırakır mıydın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Gelin Kurtarma Operasyonu
AcciónBabasının izinden gitmeye çalışırken tahmin ettiğinden de yalnız olmuştu Leyla. Kafası iyi çalışırdı ancak genellikle kullanmayı tercih etmezdi. DEHB'si de bu duruma tuz biberdi. Bir de Kıdemli Üsteğmen Yağız Türkmâni'si. Adam her şeyi zaten bin kı...