Bir bölümde Yiğit'in, Leyla'nın ve yazarın ağzından yazdım. Biliyorum, biliyorum, yapıyorum bu sporu ya
Sizde yorum yapeyto, beni mutlu ediyto
🫀
Yiğit'ten:
Önümde ilerleyen kadının ardından giderken ilk dikkatimi çeken dar pantolonun paçasına yapışmış, sarı tüylerdi. Kedi seviyor diye bir çıkarım yapmıştım. Takı seviyor ama parmağında yüzük ya da yüzük izi yok. Evli değil. Alman düzeniyle yetiştiği bir tutamı bile bağladığı lastikten çıkmamış saçlarından ve temiz tırnaklarından belli. Elleri yaşına göre fazla büyük. Her ne işle uğraşıyorsa büyük ihtimalle bol kimyasal ve su değmiş. Ya da belki-"Şuraya girebiliriz aslında."
Tedirgin olduğumu belli etmemeye çalıştığım gözlerimi ondan çekip küçük restoranta baktım. Tek tük insan vardı. "Olur."
Yine peşinden gittiğimde içeriyi değil, kapı önünü tercih etmişti. Karşısına oturup gerginlikten titreyen avuçlarımı dizlerime yasladım. "Ee, Almanya nasıl?" Ve her nasılsa neden geldin?
"İyi sanırım. Aynı. Buralar?"
"İyi."
Küçük bir sessizlik olduğunda genç, bıyıkları terlememiş garson gelmişti. Beyaz gömleğin kollarının uçları ıslak ve tam durulayamamış. Bulaşıkta yıkıyor. Belki geçen gördüğüm, lojmanda iş arayan çocuğa söylerim karşılaşırsam.
İki çay söylediğimizde yine sessizlik olmuştu.
"İki çocuğum var." dediğinde masadaki gözlerimi ona çevirdim hayretle. Neye hayret ediyorum ki? Otuz iki yaşında bir kadın. Çok normal.
Ben "Kaç yaşındalar?" diye sorana kadar o telefonunu çıkarmış, direkt ekranda olan iki çocuğu gösteriyordu. Tamamen sarılardı.
"Yedi ve dört. Babalarının yanımdalar şu an. Senin var mı?"
"Yok. Evlenmedim ben." dedim sarı oğlan ve kıza bakarken. Yüzümde ister istemez çekingen bir gülümseme olmuştu. Dayı mıydım şimdi ben?
"Bende evlenmedim."
Bir çocuklara baktım bir Tomris'e. Evlenmediyse çocuklar... "Tabii çocuk yapmak için evlenmeye gerek yok. Çocuk çıkarken evlilik cüzdanı sormuyor yani." Sus Yiğit. Batırma ve aptalca sırıtmayı kes.
Üstelik nasıl gerek yok? Bal gibi de var. Kardeşim evlenmeden evlilik hayatı mı yaşıyordu? Benim kız kardeşim. Kardeşime kıyamazdım ama samimi olsaydık enişte bey dayağı hak ediyordu.
"Sana nasıl sesleneyim bilemedim ki." diyip gereğince gülümsedinde az çok anlıyordum. Abisi gibi hissetmemesi normaldi sonuçta. Onu en son gördüğümde on iki yaşında, çocuktu. Yine de içimde bir kırılma olmuştu dediğiyle.
"İstediğini diyebilirsin. Nasıl rahat ediyorsan. Yiğit'te olur."
"Peki Yiğit. Ben seni rahatsız etmek, düzenini bozmak istemem. Sadede gelmek istiyorum bu yüzden. Atıgay'ın kumar oynadığını biliyormuşsun."
Rahatsız olmuyordum ki. Kardeşimdi sonuçta. O oluyordu belli ki. Aşağı yukarı salladım başımı çaylar önümüze konarken. "Birkaç seneye kadar oynuyordu. Bıraktı sonra. Son sefer fena borçlandı, kapatma derdinden bir daha oynayamadı. Biliyorsundur zaten."
"Sana bıraktığını mı söyledi?" Evet. Çünkü bırakmıştı. Bırakmamış mıydı? "Para gönderen sen değil misin? Bıraktığını söylediyse niye sürekli borçlarını kapatması için para yolluyorsun ki?" Yakasını düzeltti umursamazca. "Suçladığımı düşünmeni istemem. Sadece anlamaya çalışıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deli Gelin Kurtarma Operasyonu
एक्शनBabasının izinden gitmeye çalışırken tahmin ettiğinden de yalnız olmuştu Leyla. Kafası iyi çalışırdı ancak genellikle kullanmayı tercih etmezdi. DEHB'si de bu duruma tuz biberdi. Bir de Kıdemli Üsteğmen Yağız Türkmâni'si. Adam her şeyi zaten bin kı...