3. Bölüm- "Annen sana terbiye vermedi mi ?"

255 36 14
                                    

Zar zor ayrıldım yatağımdan, nayır ayrılamıyorum. Galiba onunla evleneceğim. Harika olmaz mı ? Junior yastıklarımız olur. Yalnız, ben soyadımdan vazgeçmem bebeğim ona göre. Yine bir saçmalama seansındayım. Aferin kızım Şimal, formun her daim yerinde. Gördüğün kabuslar bile sana engel olamıyor. Aylardır bitip gitmeyen lanet giresice kabuslar.

Biraz daha çene çalıp hazırlanmazsam, Hatun Sultan gelip Şimalsavar terliklerini üstümde kullanacak. Kendime iyi bakmalıyım. Bana bir şey olmasını istemeyiz. Olacağı yok da insan bekliyor işte.

"Şimaaaaalll !!! Hadisene kızım. Hala yatakta mısın ? Çabuk çık. Getirme beni oraya."

Ah, bu anneler! Nasıl da bilebiliyorlar çocuğunun ne yaptığını ? Her anne böyle mi ? Yoksa, sadece benim annem mi böyle ?

"Tamam, anneeeee!"

Elveda sevgilim, yine geleceğim unutma evleneceğiz. Şimdiden kesinleştirelim sonra 3 yastıkla sokakta kalmak istemiyorum. Tamam kızım Şimal, ortam kadın programına döndüğüne göre, uyanma vakti geldi de geçiyor.

Hemen yataktan çıktım. Elimi yüzümü yıkayıp, dolabımı açtım. Formam yoktu henüz o yüzden, elime gelen ilk kot ve gömleği alıp hemen giydim. Saçımı tarayıp aşağı kahvaltıya koştum. Yine insanlıktan çıktığım bir sofra. Öküz gibi yedikten sonra, sırt çantama bir kaç defter koyup çıktım.

Yol boyu babamın söylediklerini düşündüm. Nasıl kurtulabilirdim ? Hiç mi yolu yoktu? Ah baba beni düşürdüğün hallere bak.

Sonunda vardığım okul kapısında öylece dikiliyordum. Yine sıradan bir okul. Aman okul işte en fazla ne olacak yani, değil mi ?

Yeni maydanozlar, yeni ıspanaklar... Avuç içlerim kaşınmaya başlamıştı zaten. Her şey o olayın olması ve benim dövüş dersleri almamla başladı. Erkeklerden nefret ediyorum. Hepsini dövmek istiyorum. Hepsini dövmek için sebep arıyorum.

Nasıl olduğunu anlamadan birden soluma dönmemle, benimle aynı anda dönen bir çift göz gördüm. Gözlerinin içinde sanki bir şeyler kırılmıştı. Baktığım gözde, sadece acı vardı ya da ben öyle hissediyordum. Bilmiyorum. .....................................................................................................................................

Çabucak ayrıldığım yatağım, uyandığım için sevindiğim kabuslarım var benim. Her gece, her gece aynı mavi gözler kapanıyordu. O bir kere ölmüştü ama kabuslarımda her gece tekrar tekrar aynı deniz gözler hiç açılmamak üzere kapanıyordu.

Yataktan çıkıp elimi yüzümü yıkadım. Yatağımı topladım. Kahvaltı yapmak üzere giyinip aşağı indim. Ne giydiğime bakmadım. Sanırım, bunları dün de giymiştim.

Yine gözlerimi annesiz bir güne açmıştım. Hayatta en zoru, var olduğunu bildiğiniz ama sizi yokluğuna terk etmiş insanlar. Hele bir de bu kişi anneniz ise. Çocukluğumdan beri her gün, bir gün döneceğini umdum. Bir gün dönüp özür dileyeceğini. Beni öperek uyandırmasını. Her şeyi... Bir annenin yaptığı her şeyi yapmasını istedim. İmkansızı istemek benim için sıradan artık. Boş ümitler, boş hayaller... Tüm hayatım bunlardan ibaret. Her gün beni öperek uyandıracak bir annem yoktu ya da yatağımı toplayacak. Bunun sızısını her zaman hissettim. Her doğum günümde, beni aramasını en azından " Iyi ki doğdun oğlum. Iyi ki benim oğlumsun." demesini istedim. Her doğum günüm eksik geçti. Tek beklediğim telefon vardı. Ufacıcık da olsa bir anne sıcaklığı istedim. Annem yok olsa, yok derdim. Var. Nerede, ne yaptığını bilmediğim bir annem var. Bizi düşünmeden bırakıp, başka bir adama giden bir anne. Hep beklediğim, hep yokluğunu hissettiğim bir anne. Bir anne evladının kanadını hem varlığıyla hem yokluğuyla nasıl kırabilir ? Bir sızı nasıl bu kadar derin olabilir ? Evet, ablam var benim için uğraşan. Bir annenin yokluğunu bir abla ne kadar doldurabilir ki ? Var olan bir annenin yokluğunu. Peki ya ablamın annesizliği ? Ona kim anne olacak ?

Çocukken her düştüklerinde, arkadaşlarımın yaralarına anneleri üflerdi. Benim yaralarımı rüzgar öperdi.

Yanağımdaki bir damla yaşı hızlıca silip, doğruca kapıya yöneldim.

"Alper? Kahvaltı yapmıyor musun canım ?"

"Aç değilim abla. Okulda yerim." dedim arkama dönmeden.

Okula geldiğimde, kapıda durup beton yığınına baktım. Fena değildi. Eski okulumun rengi maviydi, Ezgi'nin gözleri gibi. Bana eski okulumu hatırlatmasın diye bu okulu seçmiştim. Pembemsi bir okuldu. Okula son bir kez bakıp bir anda istemsizce sağıma döndüm.Aynı anda o da döndü. Şaşırmıştım ama nedense önüme dönmedim. Sanki bedenim bana ait değil gibiydi. Bana bakan bir çift göze baktım. Biraz öfke biraz afacanlık vardı bu gözlerde. ..................................................................................................................................

Dakika 1 gol 1. Ne diye bakıyordu bu? Gerizekalı dayak istiyordu. Doğru adrese gelmiş. Bende bolca var. Hem de bedava. Evet, evet. Yanlış duymadınız. 50 değil 30 değil 10 değil. Bedava. Overlok makinası gibi ayağınıza gelir, ağzınızı yüzünüzü bir güzel bükeriz.

"Ne bakıyorsun geri zekalı ? " dedim birden. Hiç umursamadan, önüne dönüp yürümeye devam etti. Arkasında kalakalmıştım.

Bu-bu-bu ? Bu dünkü oğlan! Aynı kıyafetler! Sahilde kızı bırakıp giden. Şimdi çiğ çiğ yedim oğlum seni. Ben böyle düşüncelere dalmışken cevap geldi. Paşa bey lütfedip yüzüme bakmamıştı bile. Yandan yarım ağızla verilmiş bir cevap. Avuç içlerim boşuna kaşınmıyormuş sayın seyirciler.

"Tek bakan ben değildim."

Koşup önüne geçtim. Öfkeyle bağırmaya başladım:

"Benimle konuşurken yüzüme bak. Saygısız. Annen sana terbiye vermedi mi ? O vermediyse eğer, ben çok güzel terbiye veririm sana."

Gelincik #Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin