6. Bölüm

48 7 0
                                    

Bu evrende geçen üçüncü günümdü ve artık ya ben kendimi öldürecektim ya da birini öldürecektim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu evrende geçen üçüncü günümdü ve artık ya ben kendimi öldürecektim ya da birini öldürecektim. Birinin canına kıyarsam her türlü kendi canıma da kıymış olurdum. Burada idam vardı ve idam öyle iple asılmayla olan basit bir şey değildi. Giyotinle öldürülüyordu. Ben kafamı gövdemin üzerinde seviyordum. Beşinci ölümüm olarak tercihim kesinlikle giyotinle ölüm değildi.

Ünlü kimyager Lavoisier idama mahkum edildiğinde, son isteği olarak arkadaşı Lagrenge'yi çağırır ve ona şöyle der: "Kellem giyotinden sepete düştüğünde gözlerime bak; eğer iki kere kırpıyorsam, insan kafası kesildikten sonra bir süre daha beyninin düşünmekte olduğunu anlarsınız."

Ve efsanelere göre iki kez göz kırpmıştır. Bu pek desteklenir bir teori değildi ama teori, teoridir. Kafam kesildikten sonra göz kırpabiliyorsam o zaman her şeyi de hissedebiliyorum demektir. Tüylerim ürpermişti. Ölümden daha korkunç bir şey varsa o da öldükten sonra hâlâ acıyı hissedebiliyor olmaktır.

Giyotin düşüncesini aklımdan def edip ana döndüm. Yine kapının önünde, önüme düşen gölgemi seyrediyorum. Sanırım gölgemi seyretmeyi seviyorum. Benden yere düşen, siyah bir parçayı izlemeyi niye sevmeyeyim ki?

Hava güneşliydi, sıcak bir yaz günündeydik. Güneş en tepe de varlığını gösteriyordu. Sıcaklığın nedeni güneş değildi, sanki aşırı bir nem vardı ortamda ve bu nem insanı hem boğuyor hem de terletiyordu. Giydiğim kıyafetlerden dolayı ekstra bir terliyordum.

Elbiseyi üzerimden çıkarmamak için kendimi zor tutuyordum. Hem ağırdı insanı zemine doğru çekiyordu hem de kat kat olduğundan aşırı terletiyordu. Cümle içinde kullanırken bile boğuldum, yaşayan biri olarak artık siz düşünün ne çektiğimi.

Ben ne için dışarı çıkmıştım? Hatırladım! Bugün tüm şehri baştan sona gezecektim. Üzerimdeki kıyafetle şehri gezme fikri aklıma pek yatmasa da bir kere dışarı çıkmıştım. Aralarında en basit duran elbiseyi seçmiştim halbuki, keşke açık olanlardan birini seçseydim. Ahh! Onlarda korseli olduğundan giymek istememiştim. Bu da korseliydi ama içten, bu yüzden takmamıştım ama o elbiseler dıştan yapışık korselere sahip olduğundan giymeme şansım yoktu.

Korseleri o kadar sıkıyorlardı ki insanın içinde nefes alması zorlaşıyordu. Zaten belim ince olmasına rağmen, niye daha ince bir görüntü de olmasını isteyeyim ki? Burada kadınlar korseyi günümüzün sütyeni olarak kullandığından, çift korse kullanmış oluyordular ama ben akıllılık edip bulduğum bez parçasıyla bağlamıştım göğüslerimi. Bence gayette rahattı.

Üzerimde her yeri kapalı, beyaz bir elbise vardı. Elbisenin üzerinde ise açık mavi tonunda kasıklarıma kadar kısa, sonrasında iki yandan uzayan bir parça vardı. Elbisenin yaka detayında, elbiseyle birleşik, flara benzeyen göğüslerimi hafiften kapanmasını sağlayan, elbiseye neden konulduğunu anlamadığım bir pez parçası vardı. Daha şık bir görüntü mü katılmaya çalışılmıştı? Üzerimdeki açık mavi parçanın ise bazı kısımlarında beyaz, dantel detaylar vardı.

Juliet ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin