Prensle, dayak yedikten sonra karşılaşmamın üzerinden iki gün geçmişti. O günü asla unutmayacaktım. Dayak yediğim, her yerimin acıdan kıvrandığı, beni o hâle getirenin de yer cücesinden farksız bir kızın olduğu günü nasıl unuturdum? İntikamımı alacaktım, aklımda çeşit çeşit planlar, çeşit çeşit işkenceler vardı. Bu belayı üstüme salan arkadaşları da nasiplenecekti intikam planlarımdan.
Onlar bana bulaşmasaydı ben nereden bulaşaktım o yer cücesine. Ondan dayak yediğim hâl de yer cücesi demeye devam edecektim. Beni dövmesi boyunun yerden bittiği gerçeğini değiştirmiyordu.
O kız aklıma geldikçe bedenimi büyük bir sinir kaplıyordu. Ben ona yapacaklarımı bilirdim. Tabi ki döverek intikamımı almayacaktım. Ki dövemezdim de, kızın beni ne hâle getirdiğinden anlaşılıyordu kimin kimden dayak yiyeceği. Ben işimi planlarla, aklımı kullanarak hâlledecektim.
"Nereye gidiyoruz?" Lamia'nın sağ kulağımda çınlayan sesiyle ona dönmeden cevabını vermiştim:
"İşime yarayacak ahır arıyoruz seninle." Yüzüne bakmayarak dediklerimden hiçbir şey anlamadığını görüyordum. Görmeden nasıl mı anlıyordum? Sezgilerimle.
"Ahırı ne yapacaksın?" Benden ahır kelimesinin çıkması tuhaftı değil mi? Tuhaflıklar yanıltmasın, planlar için bazen bok kokulu yerlere de katlanmak gerekiyor.
"Samanlık seyran yapacağım..." Yaptığım espriyi anlamamasını bulunduğu evrene veriyorum. "İntikam diyelim, şimdilik bunu bil yeter. Planıma sen de dahilsin sonuçta, yavaş yavaş anlarsın her şeyi."
"Fikirler senden yapması benden diyelim. Şehirde birkaç tane ahır var, sen nasıl bir şey istiyorsun?"
"Beş yıldızlı, havuzlu, mümkünse güneş gören bir ahır istiyorum..." Dalga geçtiğimi bile anlamıyordu! Bu kızın zekasıyla işler zordu, vereceğim görevleri tüm detaylarıyla kafasına bastıra bastıra anlatmak gerekiyor. "Nasıl bir ahır isteyebilirim? Hepsinde saman ve hayvan boku yok mu? Hepsini gezelim ve görüntü olarak hangisi planlarıma uyuyorsa onu seçeriz. Bize en yakın neresi olduğunu söyle yeter."
Eliyle ileriyi işaret ettiğinde, işaret ettiği yere baktım. Ufukta bir şey gözükmüyordu. Neredeydi bu ahır? "Şehrin dışına çıkmamız gerekiyor, tüm ahırlar orada olur." Gözlerimi devirmekten çıkacaktı yakında. Yine mi şehrin dışında bir yapı? Neyi şehrin içine yapmıştılar merak ettim?
"Bir şeyinizde şehrin içinde olsun. Çok uzak değildir umarım." Yürümeye hevesim sıfırdı. Yürümek, koşmak, hareket etmek bana göre değildi. Ben pasifliği severdim.
"Çok değil, şehrin direkt dışında kurulu tüm ahırlar." Rahat bir nefes verdim. Sonunda ayaklarımı çok yormayacağım bir mesafe.
"Gidelim hadi." Düz yollar, çalışan ayaklar, dere tepe düz gider bu insanlar. Kafiyemizi de yaptığımıza göre artık ahırımızı bulma vakti gelmiştir.