Bana biçilen hayat reva mıydı? İnsanları sevmeyip temas kurmayan ben, nefret ettiğim insanın belinde dakikalarca taşınmıştım. Beni bırakması için ne diller döktüm, ne tehditler savurdum, ağlama numaralarına bile başvurdum belki vicdanına değer de beni bırakır diye... Ama yok! Aklına koyduğunu yapıyordu! Bana zaten kimden ne hâyır gelmiş ki bu şerefsizden gelsin.
Durana kadar ne savrulmalarımı bırakmıştım ne de çenemi durdurmuştum. Beni bırakmayacağını anladığımda, sövüp var gücümle beline sağlı sollu vurmuştum. Bir işe yaradığı da yoktu. Demirden vücudunda ellerim işlevini yitiriyordu. Zayıf, çıt kırıldım bedenimle zarar vermem biraz zordu zaten.
Beni belinden indirdiğinde rahat durmamış saldırmaya indiğim an itibariyle devam etmiştim. Kollarımı tutup vuruşlarıma mani olduğundan, bu sefer ayaklarım devreye girmişti. Nereye isabet ettiysem oraya var gücümle tekme atıyordum. Şimdi; kaslı, kalıplı, yapılı bir kız olsaydım fena mı olurdu?
"Eğer tekme atmaya devam edersen seni yere uzandırıp üzerine çıkarım." Savurduğu tehditle aniden tekme atmayı sonlandırmıştım. Belinde taşınmayı daha bünyem atlatamamışken bir de üzerime çıkarsa hepten öteki dünyaya giderdim. Gerçi gidemiyorum öteki dünyaya, dokuz canlıyım ya ben.
"Hele öyle bir şey yapmaya kalkış, çükünü koparıp balıklara yedirmezsem benden şerefsizi yok!" Benim savurduğum tehditle neye uğradığını şaşırmıştı. Ya böyle adamı muşmulaya çevirirler. Benden bu tarz sözler beklemiyor olmalıydı. Ben de kendimden beklemiyordum, ben asla küfür etmezdim, hep bunun yüzünden ağzım bozulmuştu.
"Senin ağzın ne bozukmuş öyle." Benim ağzım bozuk falan değil!
"Senin yüzünden! İnsanı çileden çıkarırsın! Kollarımı da bırak ayrıca. Senin gibi iğrenç, mikrop, adi, şerefsiz, haysiyetsiz bir adamla daha fazla temas kurmak istemiyorum." Sözlerim yüzünün buruşmasına neden olmuştu. Onun moralinin içine sıçmak bedenime heyecan katıyordu.
"Benden bu kadar nefret ediyorsan bırakırım zaten ama yeniden tekme tokata girişirsen ellerini daha sıkı tutar, daha çok yakınında olurum." Uyarısını yapıp temkinlice elini kollarımdan ayırmıştı. Sen benim rahat duracağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Senin gözlerini o kızlar gibi yakayım da gör gününü, bir daha bana bulaşıp yanıma yanaşır mısın artık?
Ondan iki adım uzaklaştığımda, ellerimi cebime soktum. Sanki rahat bir tavırdaymış gibi gözükmeye çalışmıştım, amacım çaktırmadan kağıdı açıp beklemediği bir an da gözlerine baharatları dökmekti.
"Sen niye beni getirdin buraya?" Göl kenarındaydık. Etrafta böceklerin sesi hariç başka ses duyulmuyordu, gökyüzünün karanlığı yıldızlarla döşenmiş, ayın parlak yüzü göle yansımıştı, gölün etrafı nergis çiçekleriyle ve çeşitli su etrafında yaşayan bitkilerle doluydu. Ortam çok güzeldi, yalnız geldiğim kişi çok yanlıştı.