Pembe güllerle kaplı koltukta oturmuş, elimdeki gazeteyi boş boş çeviriyordum. İçindeki haberlerin benim için bir değeri yoktu. Yazılanlar Türkçe'ydi ama içinde yazılanlar başka bir dildeymiş gibi anlayamıyordum. Türkçe olması ayrı bir tuhaftı ama buna da bir anlam vermedim, bu dünyadaki her şey tuhaftı zaten. Başıma gelen şeylerin nesi normaldi ki?
Gazeteyi boş boş çevirmeyi bırakıp kapatmıştım. Gazete siyah beyaz olduğundan bir süre sonra göz yoruyordu ve insanın bakası gelmiyordu. Kafamı koltuğun tahta kısmına yaslayıp ne yapacağımı düşündüm. İki tane belalım dışarı da olduğundan dışarı çıkasım pek yoktu, evde kalıpta ömür de çürütülmezdi. Ne yapacaktım ben?
Burada internet, bilgisayar hiçbir şey yoktu. Tabi, bu çağ da ne arasın saydıklarım. Telefon vardı ama o da ev telefonuydu. Onunla ne İnternete girilebiliyordu ne fotoğraf çekiniliyordu. Bizzat test etmiştim. İlk defa gördüğümden, yadırgamayın lütfen.
İçeriden telefonun cızırtılı sesi duyulmuştu. Aldırmadım gelen çağrıya. Kimseye ev telefonunun numarasını vermemiştim. Arayan kişi beni arıyor olamazdı. Telefon numarasını verirsem eğer Lamia'ya verirdim ama onun da telefonu alacak maddi imkanları olmadığından verememiştim. Benim çalışanımdı ama evimde kalmıyordu, bana nasıl ulaşacağını da bilmiyordum. O her dışarıya çıktığımda yanıma geleceğini söylemişti, bir gölge gibi ensemde olacaktı hep. Tüylerim ürperdi...
Salonun kapısı tıklatıldığında Ayşe abla içeri girmişti. Salonda benden başka kimse olmadığından diyeceği banaydı. "Telefondaki kişi seni istiyor, Şeker kızım." Kızım deyişini şimdilik rafa kaldırıp telefondaki kişiye odaklandım. Beni kim, niye arıyordu?
"Emin misin beni aradığına?"
Ayşe abla kafa sallayıp aynı zaman da sözüyle desteklemişti ilk dediğini. "Bana senin ismini verdi."
"Kimmiş peki?"
Beni arayan ya da bu kızı arayan birileri mi varmış? Kimse onu sevmiyordu, bu yüzden arkadaşı olamazdı. Peki ya benim burada tanıştığım iki üç günlük insanlardan biri olabilir mi? Prens miydi acaba? Saçmalama! Teknoloji çağında mıyız adam telefon numaramı bulsun.
"Adını söylemedi, Şeker gelsin söylerim dedi." Peki, gidip öğrenelim bu gizli hayranımızı. Ayağı kalktığımda, ara koridorda bulunan dolabın üzerindeki telefona bakmaya gittim. Açık bir hâl de benim için bekletilmişti.
Telefonu kulağıma yasladığımda direkt lafı açtım. "Buyrun, kimsiniz?" Karşı taraftan ses gelmemişti. Arayan kişi ben telefonu açana kadar dayanamayıp kapatmış mıydı? Beklemek bu kadar zor muydu gerçekten?
"Bana bak kimsin bilmiyorum ama eğer o telefonu kapattıysan beni bir daha aramak için şansını kaybettin, yok eğer telefon açıksa ve sen beni duyuyorsan o telefonu münasip bir yerlerine sok!" Umarım arayan prens değildir, yoksa son sözlerimden sonra benim için hendek kazar, içini de çivilerle doldurtur, beni de içine atar. Karanlık düşünceler de zihnim çok iyi çalışıyordu.