4

5.2K 435 56
                                    

Ertesi sabah, uyandığımda içimde bir hüzün ve boşluk hissi vardı. Gece boyunca yaşadığım yoğun duygular ve karşılaştığım olaylar beni zihinsel olarak yormuştu. Yataktan kalkarken bile, üzerimde ağır bir yük gibi duruyordu.

Odama doğru yürürken, dün gece yaşadıklarımın gerçek mi yoksa bir rüya mı olduğunu düşünmeden edemiyordum. Jungkook'la aramızdaki anlık bağlantı, kızın samimi itirafları, Hoseok'a yaptığım itiraflar...Her şey çok hızlı geçmiş gibi hissediyordu.

Aynanın karşısına geçtiğimde, yorgun ve çökmüş bir yüzle karşılaştım. Gözlerimde hala dün gece yaşadığım duyguların izleri vardı. Kendime bir anlam veremedim.Her şey beni derinden etkilemişti ve bu etkileri sindirmek zaman alacaktı.

Duygu durumum karmaşıktı. Bir yandan hala o anların verdiği mutluluğu ve heyecanı hissediyordum, ancak diğer yandan da içimde bir boşluk ve belirsizlik vardı. Belki de bu duyguların karmaşası, yaşadığım olayların derinliğini ve etkisini yeterince sindirememiş olmamdan kaynaklanıyordu.

Kendime biraz zaman vermek ve hislerimi düzenlemek için odamda sessizce oturdum. Dün gece yaşadıklarımın ardından, ruhumda derin bir değişim hissediyordum. Belki de bu değişim, benim için yeni bir başlangıcın habercisiydi. Ancak şu an için, içimdeki karmaşayı ve boşluğu aşmak için zamana ihtiyacım olduğunu biliyordum.

İşlerim olduğu için hızlıca hazırlanıp şirketin yolunu tuttum. Koridorlarda hızla ilerlerken, gözlerim Jungkook'u bir kadınla samimi bir şekilde konuşurken yakaladı. Kalbim hızla atmaya başladı ve içimde bir kıskançlık ateşi yükseldi. Sinirle çenemi sıktım ve adımlarımı yavaşlattım. Onun samimi tavırları, içimi rahatsız etti ve aynı zamanda bir kıskançlık hissi uyandırdı.

Yaklaşarak ikilinin yanında durdum ve sert bir şekilde öksürdüm. "Jungkook," dedim, sesim sakin görünse de içimdeki öfke bastırılamazdı, "Bir dakikanızı alabilir miyim?"

Jungkook, şaşkın bir şekilde bana döndü ve ardından kadına kısa bir bakış attı. "Tabii, Tae. Ne var?"

Özür dileyerek, kadına dönüp hemen yanımda durmasını sağladı. Ardından, beni bir kenara çekti ve merakla bana baktı. "Ne oldu, Tae?" diye sordu endişeli bir şekilde.

Gözlerindeki endişeyi fark ettim ve hızla nefes aldım. "Hiçbir şey olmadı," dedim sakin bir şekilde, ama içimdeki kıskançlık ateşi hala yanıyordu. "Sadece... sadece seninle biraz konuşmak istedim."

Endişesi arttı ve yumuşak bir tonla, "Tamam, anladım," dedi. "Gel, biraz daha özel bir yerde konuşalım."

Koridorda bir kenara çekildiğimizde, sessizlik aramızda belirgin bir şekilde hakimdi. Gözlerimiz karşılaştığında, Jungkook'un yüzünde bir anlık şaşkınlık belirdi. "Ne oldu, Tae? Konuşmak istediğin bir şey var mı?" diye sordu, sesinde hafif bir endişe vardı.

Gözlerimi hafifçe kaçırarak, sessizliği bozmak istemediğimi hissediyordum. Ancak Jungkook'un sessizliğimden rahatsız olduğunu görmek zor değildi. "Hmm," diye mırıldandı, kaşlarını kaldırarak. "Bir şey mi var? Senin sessizliğin beni kıskandığın içinmiş gibi görünüyor, Tae."

Kalbim hızla atmaya başladı ve yüzümde hafif bir kızarıklık belirdi. Jungkook'un bu çapkın tavrı beni şaşırttı, ama aynı zamanda içimde garip bir heyecan uyandırdı. Onunla böyle flörtleşmek, ilişkimizi farklı bir boyuta taşıyabilirdi. Eh benim bunu pek istediğim söylenemezdi.

Hafifçe gülümseyerek, "Kıskanıyorum öyle mi?" diye sordum, sesimdeki oyun dolu bir tonla.

Jungkook, sırıtarak, "Belki de," dedi, gözlerinde bir parıltıyla. "Senin sessizliğin, ne düşündüğünü anlamama yardımcı oldu. Ama şimdi daha fazla merak ediyorum."

ScintillaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin