16

3.9K 336 103
                                    

Hayatımda hiç hissettmediğim kadar huzurlu hissediyordum kendimi. İlk defa kendi isteklerimi dikkate alarak hareket etmiş, kendim gibi davranmaya başlamıştım.

Her kararımı, içsel uyum ve mutluluğum doğrultusunda alıyordum. Bu beni daha güçlü ve özgüvenli hissettiriyordu. İnsan ilişkilerimde de değişiklikler gözlemliyordum; daha sağlam, daha samimi ve daha derin bağlar kuruyordum. Kendi benliğime sadık kalarak, gerçek mutluluğu bulmuştum.

Yüzümdeki gülümseme artarken yanımda hala şikayet eden sevgilime baktım.

Dudaklarını büzmüş, kaşlarını çatmış arabaya bindiğimizden beri sitem edip duruyordu.
Sabah beraber kahvaltı yaparken Jin aramış ve toplantı için bizi çağırmıştı. Sözleşmelerin bitme süresine yaklaştığımız için yenilenecekti.

Buraya kadar bir sorun yokken, yeni bir transfer ile şirketimize gelen eski sevgilimin ismini duymasıyla resmen Jungkook'un bütün keyfi kaçmıştı.

"Ya asma artık suratını. Aramızda ciddi bir şey yoktu ki, hem kısacık sürdü."

Sinirle derin bir nefes alıp gözlerini devirdi. "Bu nasıl bir medeniyet bilmiyorum, ama ben bunu normal karşılayamam."

Gülüşümü daha fazla tutamayıp kahkaha atmamla ters bakışları bana döndü. Gülüşüme bakıp yumuşar gibi olmaya başlayınca kafasını tekrar önüne çevirip ciddiyetini korumaya çalıştı.

Tatlı haline daha fazla dayanamayıp direksiyon tutan kolunun kaslarını ısırdım. Birkaç kısmı da ısırırken sessizce beklemesiyle içimde sevgi patlamaları oluyordu.

Arabayı park edip beni beklemeden inmesiyle ben de hızlıca indim. Hızlı hareket edince sızlayan vücudumla derin nefesler aldım.

Kızgınlığım boyunca hiç evden çıkmamış, resmen birbirimizi tüketmiştik. İkimizin de vücudunda hala etkisini koruyan izler hareket ettikçe, "ben buradayım" diye bağırıyorlardı.

Koşar adımlar atıp yanına yaklaştıktan sonra koluna sarıldım.

Beraber şirkete girip toplantı odasına çıkarken sorun çıkmaması için dua ediyordum. Seojoon ile kısa bir ilişkimiz olmuş, sessiz ve sakince bitirdikten sonra arkadaş olmaya karar vermiştik. Ondan yana hiçbir sıkıntım yoktu, fakat yanımdaki kurtçuk için aynı şeyi söyleyemiyordum.

Kapıyı çalmadan içeri girmesiyle koluna sarıldığım için kapıda sıkıştık. Salakça boğuşmamızın sonunda o bir adım geri çekilip bana yol verdi.

Odadaki herkes kıkırdadı, ben de gülmüş, hepsiyle tek tek el sıkışmıştım. Sıra Seojoon'a geldiğinde Jungkook belimden çekmiş, yapmacık bir şekilde gülümsemişti.

"Grip var, her yerde. Tokalaşmamak en iyisi." Gözlerimi büyütüp yüzüne bakmaya çalışırken beni takmamış, önce kendi sonra da beni yanına oturtmuştu. Sandalyemi dibine çekip kollarını da belime sarmıştı. Daha fazla gerginlik olmaması için bunalsam bile sesimi çıkarmamıştım.

"Evet, isterseniz başlayalım." Jin'in ortamı dağıtmak için tatlıca konuşmasıyla toplantıya başlamıştık. Jungkook sürekli Seojoon'un sözünü kesiyor, ikili diyaloğa girmememiz için resmen takla atıyordu.

Artık herkes bunaldığında Seojoon masadan ilk kalkan kişi olmuştu. Ayıp ettiğimizi düşündüğüm için Jungkook'a kötü kötü bakarken hiç umursamamış, hatta mutlulukla sırıtmıştı. "Beğendin mi yaptığını?"

Omzuma öpüp gülümsemesini genişletti. "Bayıldım, hem de." Belimdeki elleri toplantı başından beri durduğu için bunaldığını hissedip yerimde kıpırdandım. "Ya! Jungkook, azıcık uzaklaş."

ScintillaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin