9

4.9K 442 68
                                    

Kafa karışıklığı hayatım boyunca yaşamadığım bir şeydi. Her zaman ne istediğini bilen biri olmuştum. İstediğim şeye göre hayatımı şekillendirip öyle yaşayıp giderdim. Mutlu muyum diye sormazdım kendime. Ya da istiyor muyum diye. Zorunda olduğum için uygulardım.

Şimdi ise işler benim için dayanılmazdı. Kontrolün elimde olmaması beni hep germişti. Fakat bu sefer özgür hissettiriyordu. Bu his, Jungkook hayatıma girdiğinde dahil olmuştu.

Kontrolümü kaybetmek benim için yabancıydı, ama Jungkook hayatıma girdiğinde her şey değişti. Onunla birlikte, belirsizliklerin ve spontane kararların tadını çıkarmaya başladım. İlk kez, mutluluğu sadece istediğim şekilde değil, onunla birlikte bulduğumu fark ettim. Hayatımın her alanında özgür hissettim ve bu duygu beni her geçen gün daha da büyüledi. Artık onunla olan deneyimlerim, kafamın içindeki karışıklığı çözmeme yardımcı oluyor ve beni daha bütün hissettiriyor. Jungkook'un varlığıyla, hayatın öngörülemezliklerini kabul ettim ve bu da beni daha yaşam dolu kıldı.

Aynı zamanda korkuyu da onunla hissettim. Bildiklerimi unutturuyor, ilk defa kendime 'Mutlu muyum?' diye sorduruyordu.

Çünkü artık karşımda mutluluğum ile ilgilenen biri vardı.

İlk kez yaşadığım bu duygu beni korkuttuğu kadar ağlatacak gibi de geliyordu. Yapma diye bağırmak istiyordum. Bana bu kadar nazikçe dokunma. Vücudum yıllardır hoyrat ellerde. Bana bu kadar dikkat etme. Sahnede değilsem gözlerin üzerimde olmasına alışık değilim. Beni böyle şefkatle sarma. Çünkü ben şefkat kelimesine o kadar uzağım ki cümle içinde bile kullanamam. Bu kadar derin ve içten bir sevgiyle kucaklanmak, benim için tamamen yeni bir deneyimdi ve bu beni hem zorluyor hem de derin bir şekilde etkiliyordu.

Artık duygularımı ve ihtiyaçlarımı göz ardı edemezdim. Jungkook'un varlığıyla birlikte, kendi mutluluğum ve iyiliğim için sorumluluk almam gerektiğini fark ettim. Onun sevgisiyle birlikte, kendi kırılganlığımı kabul etmeyi öğrenmeli ve onunla birlikte büyümeyi, değişmeyi ve dönüşmeyi kabul etmeliydim.

Anahtar kelime buydu galiba: Büyümek. Yolun başında ağlamaktan bile çekinen o çocuğu elinden tutup çekmekti amacım. Bencilik miydi? Bilmiyorum. İyi gelecek miydi? Kesinlikle.

Diğer tarafımda ise 8 yıl önce kendini de kaybetmiş bir adam vardı. İkimizi bu delikten çekirip çıkarabilecek güce sahip miydim? Kollarım Jungkook'u çekmek için fazla çelimsizdi. Ama denemeye değerdi. Onun için değerdi.

Beni öpücükleriyle boğduktan sonra telefonu çalınca gitmek zorunda kalmıştı. Bir haftadır yine görüşemiyorduk. Klibi çıkmıştı. Klipte tanrı gibi görünüyordu. 'Gibi' fazlaydı.

Milyonlarca izlenmiş, rekorlar kırmıştı. Yanına beş dakika uğrayıp şirketten çıkmadan yanağını öpmüş ve onu tebrik etmiştim. Binlerce kez ödül alıp tebrik almış biriydi ama ilk defa gözünde o bakışı görmüştüm. İlk defa aldığı tebrikle gözleri bu kadar ışıldamıştı.

Yanımızda olan Yoongi'nin gözleri dolu bir şekilde, 'En son annesine yazdığı besteleri gösterip tebrik aldığında böyle bakmıştı.' Sonra oflayıp, 'İyice çocuğunu aşık gören annelere benzedim amınakoyayım' diyip söylediği cümlenin ağırlığı ile beni orada bıraktı.

Umudumdu o. Kendi yaralarımı saramamışken onun yaralarını sarmaya çalışacaktım.

Düşünmekten başım ağrımıştı artık. Odamın kapısı çaldı. Gördüğüm kadınla şaşırdım. Bayan Mari buradaydı.

"Rahatsız ediyorum ama sizinle bir şey konuşmalıyım." Doğrulup koltuğu gösterdim.

"Sorun değil. Buyrun."

ScintillaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin