Sabah 5'e kurduğu alarm ile uyanmıştı Cesur. Uyanır uyanmaz ilk işi saçma bir şekilde telefonuna bakmak olmuştu. Mesaj var mı diye bakmıştı. Bunu yaparken kendini sorgulamıştı. Vural dışında kimseden mesaj yoktu.
Daha doğrusu beklediği kişiden...
Zaten hiç mesaj beklemiyormuş gibi davranmaya devam etti.
Üzerini değiştirdi ve spor kıyafetlerini giyindi.
Her sabah olduğu gibi bu sabah da koşuya çıkacaktı.
Çaktırmadan Rüya'nın odasına doğru bakmıştı.
Tahmin ettiği gibi gelmemişti. Sonra da içinden,saat daha beş olduğu için olabilir mi? Diye geçirmişti.
Evden koşarak çıkıp,1 buçuk saat kadar sahil taraflarında, Rüya ile ilk karşılaştığı yerde koşmuştu.
Sonra ise eve gelip soğuk bir duşa girmişti. Bunlar onun için bir rutin olmuştu artık. Uyan,koş,duş al,yemek ye,şirkete git. Soğuk duşun ardından kıyafetlerini giyinmek için giyinme odasına girmişti.
Cesur hep dağınıktı. Giyinme odası karman çormandı ama onun pekde umrunda değildi.
Haftada bir kere temizlik için bir kadın gelir,evini temizleyip giderdi. Yani,evi sadece haftada bir gün temiz olurdu.
Sadece kıyafet konusunda takıntılıydı. 1 kere giydiğini bir daha aynı şekilde giyemezdi. İlla yıkanması gerekirdi.
Seçtiği siyah gömleği ve siyah kumaş pantolonu giyindikten sonra üzerine ceket alıp almamakta kararsız kalmıştı. Birkaç saniye süren kararsızlıktan sonra ceketi giyinmeye karar vermişti.
Pantolonuna kemeri taktıktan sonra,ceketi de üzerine giyinmişti. Aynada kendi yakışıklılığına bakıp tüm kızların hastası olduğu parfümünü sıktıktan sonra saçlarını eliyle düzeltti. Artık hazırdı.
Giyinme odasından çıkıp merdivenleri indi. Bir yandan da kolundaki pahalı saate bakıyordu. Dakik biriydi.
Mutfağına girip,yeşil elmalardan birini yedi. Onun kahvaltı anlayışı yeşil elmaydı. Annesi bunları duysa koca adam demez vururdu terlikle.
Biten elmayı çöpe attı ve ellerini yıkayıp bir peçeteyle kuruladı.
Bileğindeki saate tekrardan baktı. Saat tam 07:30'du. Artık çıkabilirdi.
Tezgahın üzerinden telefonunu aldı ve mutfaktan çıkıp evin kapısını açtı.
Bakışları direkt olarak yanındaki eve bakmıştı ki,beklediği kişi oradaydı.
Fakat bir gariplik vardı. Rüya'yı elindeki anahtarla kapıyı açmaya çalışırken görmüştü,bir yandan da başını tutuyor ve etrafı görmeye çalışıyordu Rüya.
Hızla ona doğru adımladı ve,"Rüya!"diye seslendi.
Eli tutunacak bir yer arıyordu. Gözleri açıktı fakat kendinde değildi Rüya'nın.
Düşecek gibi olunca hızlı davranıp onu kucağıma almıştı. "Rüya!" dedi tekrardan.
Ellerini yanaklarına götürdü ve onu hafifçe sarstı "Beni duyuyor musun?"dedi.
Rüya'dan ses gelmeyince hızla kucağındaki Rüya ile beraber arabasına doğru adımladı.
Teni buz gibi olmuştu Rüya'nın.
Cesur arabasının arka kapısını açıp,özenle yatırdı Rüya'yı. Ambulans falan bekleyemezdi. Zaten hastane yakındı,kendisi hızla sürüp yetiştirirdi onu.
Arabanın kapılarını kapatıp kendi yerine geçti,kemerini taktı ve arabayı çalıştırıp hızla siteden ayrıldı. Öyle hızlı sürüyordu ki,sanki bir oyundaydı ve başka bir arabaya çarparsa başka bir hakkı daha vardı.
O kadar dikkat etmiyordu arabalara...
Kırmızı ışık yanınca sinirle bağırdı. "Hay sizin kırmızı ışığınızı sikeyim! Geçiyorum lan! Umrumda değil,ne kadar yazarsanız yazın lan!"
Kırmızı ışıkta geçti. Hemen sağa dönünce hastane oradaydı.
Arabayı hastanenin önünde durdurdu. Hızla gelen arabaya doğru koşuşturdu hemşireler.
Cesur arabadan inince,hemşirelerin sorularına maruz kalmıştı. Hepsine bilmiyorum demişti.
Rüya'yı sedyeye almışlardı.
"Neyi var? Ne olmuş?"diye sordu Cesur yanındaki hemşirelere
"Beyefendi,çekilin"
Saniyeler içerisinde Rüya'yı bir odaya götürmüşlerdi. Cesur da, acaba bir hastalığı mı vardı? Diye düşünmeden edemiyordu.
Öylece onu soktukları odaya dalıp dalıp gidiyordu. Hastaneden nefret ederdi Cesur. Burada kaldıkça duvarlar üzerine geliyordu sanki.
Birkaç dakika sonra odadan bir hemşire çıkmıştı.
"Ciddi bir problem yok,sanırım açlıktan bayılmış. Her şeyi gayet normal,bir serum takacağız sadece"dedi
Hemşirenin dediklerini dinlerken bir yandan da açık kapıdan içeriyi görmek için kafasını eğip odaya bakmaya çalışıyordu.
Ama görememişti.
•••
Her yer kapkaranlıktı. Hiçbir şey göremiyordum. "Işık..."diyordum çaresizce. Yoktu ışık. Gelmiyordu.
"O geldi,beni görmedin. Beni görmek istemedin"diye bir ses gelmişti arkamdan.
Bu Uygar'ın sesiydi.
"Beni unuttun"dedi. "O geldi,beni unuttun"
"Uygar?"
"Beni unuttun"
"Uygar,neredesin?"diye sesleniyordum
"Beni görmüyorsun,ben senin hep yanındayım ama sen beni görmüyorsun"
"Uygar!"
"Yanındayım Rüya"
Yanıma bakıyordum,yoktu.
"Yoksun,neredesin?"
"Hep yanındaydım,sen görmedin"
"Uygar"diyordum etrafıma bakarak. Hiçbir şey görünmüyordu.
Sonra bir anda güneş doğuyordu. Evet güneş...
Ben aslında kumların üzerindeymişim,deniz kenarında...
"Uygar,neredesin?"
Artık sesi gelmiyordu. Sonra bir anda burnuma bir koku geliyordu. O kokuydu...
Erkeksi,mükemmel koku...
Direkt, "Cesur?" diyordum.
Anında önümde beliriyordu.
"Geldim"
Eli yanağımı okşuyordu. Benim elimde,yanağımın üzerindeki ellere gitmişti.
"Cesur..."demiştim
Bunu dediğim an yok olmuştu. Neredeydi?
"Cesur"dedim tekrardan
Etrafıma bakıyordum. Yoktu.
"Cesur?"diyordum etrafıma bakarak.
Ve güneş de gitmişti. Yine karanlıktı.
"Cesur!"diye bağırıyordum ama yoktu. Kimse yoktu. Korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞLE OYUN
Romance"Benimle evlenir misin?" Hayatımda ilk kez gördüğüm bu adamın evlilik teklifi ile başlamıştı her şey... NOT:ASİ PRENSES KİTABININ DEVAMIDIR