13- Deliyim, zırdeliyim

101 1 1
                                    

"Burası hapisane mi?" Diye sordu kız.
"Hayır, akıl hastanesi."
"Ben deli değilim ki."
Kadın güldü.
"Hepsi öyle der."
"Peki öyleyse, deliyim. Ne demek bu?"

Dün okuduğum okuduğum, Paulo Coelho'nun yazdığı, Veronika Ölmek İstiyor adlı eserinin bir sayfasında geçen kısa bir kesit. İki gün önceki, gece yaşanan olaydan sonra evime gelmiştim. Herkesten gizlediğim -babam bile- evim. Emir'den nasıl ayrı kalacağım? Bilmiyorum. Belki bir saat, belki daha fazla süre boyunca öylece yere bakıyordum, boş boş. Yapacak hiçbir şey yoktu. Kütüphaneme yöneldim, yine roman tarzı şeyler okuyacaktım ama bu sefer tarih ile alakalı bir kitap okumak istiyorum. İki kitap dikkatimi çekti.

Nutuk

Ateşten gömlek

İkisini de okumuştum. Ateşten gömlek'i seçtim ve ilk sayfadan okumaya başladım. Gerçi bir iki sayfa okuduktan sonra sıkılacak ve bırakacaktım. Daha ilk satırı bitirmeden zil çaldı. Kitabı masama bırakıp odamdan çıktım. Kim olabilir ki? Herhangi bir sipariş vermedim.
Kapının deliğinden kimin geldiğine baktım.

Siktir!

Onun burada ne işi var? Efe, evimi nasıl buldu? Kapıyı açmadım. Tekrar çaldı. "Burada olduğunu biliyorum, kapıyı aç yoksa kapıyı kıracağım!" Diye seslendi kapının arkasından. Apartman gibi bir yerde yaşıyordum, buradaki insanları seviyordum. Hepsi tatlı, samimi insanlardı. Sessiz kaldım. "Kapıyı aç!" Dedi bu sefer. Kaçış yok, açmam gerek.
Kapıyı biraz araladım ve ona baktım. Beni görünce derin bir nefes verdi. "Seninle konuşmam gerek." Dedi. Başım ile onayladım. Bana karışacak hâli yok, hem bende neler olduğunu öğrenmek istiyordum. Onu içeri aldım. Sakince salona geçti. Bende onun karşısına bulunan koltuğa oturdum. Koltuklar siyah, kadife kumaştan yapılmıştı. Sehpa ise üzeri cam, altın renginde ayakları vardı. Televizyon ise hemen karşıdaydı.

Duvarlar ise beyazdı. Annemin ölümünden -yani yaklaşık 3 güne kadar ölmediğini, terk ettiği annemin gidişinden sonra- bir kaç mücevherleri ve takıları kalmıştı. Bende bunları satmış ve evi almıştım. Yaklaşık 2 yıl önce. 2 yıldır babamdan korktuğum için almıyordum ama onun ruhu bile duymamıştı. O evden kaçıp buraya mı gelsem? Daha sakin ve iyi bir hayat?
Sanmam. İkimizde sessizce öylece bekliyorduk. Neyim ben, telepati yolu ile konuşmayı ve anlamayı bilen biri mi? Ne diye konuşmuyor? "Konuş." Dedim düz tutmaya çalıştığım sesim ile. "Nasıl konuşayım ki, bu olaylardan sonra? O kadar çok şey oldu, olmuş. İkimizde birbirimizi anlaması lazım." Dedi. Aslında bu yönden haklı ama diğer hiçbir yönden haklı falan değil.

Hiçbir açıklamamı dinlemeden, benim onu dinlememi bekliyor? Saçma. Yıllar sonra kardeşim ve annemi buldum, o ise yanlış anladı. Yanlış anlaşılacak ne vardı ki, anlamıyorum. Gereksizdi tüm bu hareketleri. Dinlemedi, kendi buldu.
"Ben fikir vereyim." Dedim dirseklerimi dizlerime yaslayıp ona bakarak. "Geçmişimi doğru düzgün bilmeden, dinlemeden saçma sapan şeyler yapmandan başlıyabilirsin."

"Hayır, biliyorum. Geçmişini araştırdım." Dedi.

"Nasıl araştırdın? Gerçi 'sevgilinle' ilgilenmekten zaman ayırmayı başarıp beni araştırdın? Doğru, düzgün bir şekilde açıklıyamadım ama sen anladın diye düşünüyorum. Sen beni kırarken hiç düşünmedin, bana bağırırken hiç düşünmedin. Bende öyle yapacağım."
Dedim. Kısasa kısas. Başını aniden kaldırdı, kaşlarını çattı. Ne yani ben böyle mi tepki vermiştim, o zaman? Tersine, anlatmaya ve haklı olmama rağmen onu anlamaya çalıştım.

"Böyle tepki vermemiştim."
"Gerçi sende böyle söylememiştin, daha kırıcı konuşmuştun." Diyerek devam ettim. Hâlâ haklı olduğumu düşünüyorum, benim yaşadıklarımı yaşamdan anlayamaz, tekrar yapar.
"Haklısın." Dedi. Evet, öyle. Kabul, bu sefer egoluydum. Eğer bağırırsam bunu bahane edebilir. Tabi, onu daha tam tanımıyorum. Hiç kimseyi tamamen tanıyamazız, her sırrını bilmeyiz, illa ki birşeyleri saklarlar. Kaçınılmazdır.

"Lina, benim asistanınım. Mesajlar atmış ama cevap vermeyince merak edip benim evime gelmiş. Çorba falan yapmıştı, böyle yapacağını nereden bileyim?"

"Çevrende ki insanları tanımıyor musun?"

"Tanıyorum ama... Bilmiyorum işte!"

"Her neyse, dinledim ve şimdi git."

"Gitmem." Dedi inatçı bir şekilde.

"Deli misin?" Dedim sinirle.

"Deliyim, zırdeli!"

Aklıma "Veronika ölmek istiyor" kitabı geldi... Bu nasıl tesadüftü? Her neyse, şu kitabı aklından çıkar!

"Beraber uyuyalım mı?"

"Cidden delisin! Defol evimden!"

"Tch gitmiyorum."

Güldüm. Neden güldüm bilmiyorum.
Beynim, onu evden kov derken kalbim ise onu gönderme, diyordu. Derin bir nefes aldım ve sehpanın üzerinde ki kitabı aldım. Elinde sonunda gider, sonuçta amacına ulaştı? Anlattı. Kitabın ilk sayfasını açtım ve okumaya başladım.
Daha ilk cümleyi okumadan telefonu çaldı. Göz ucuyla baktım. Telefonuna bakıyordu. Bir anda ayağı kalktı.

Şükür, kitabımı düzgünce okuyacağım!

Tam karşımda geçti ve telefonu bana verdi. "Ne dersen de, içini rahatlat." Dedi. Onu arıyan kişiye baktım. Lina.
Doğru, ona bir çok şey söylemek istemiştim. Bir anda telefonu elime alıp açtım. "Efeeee!" Diye bağırdı cırtlak ses. "Sus! Defol git, siktir git, oruspu!" Dedim ve telefonu kızın yüzüne kapatım. Efe sırıtıyordu. "Niye mal gibi sırıtıyorsun, mal?" Dedim dayanamayarak. "Kıskandın." Dedi hâlâ gülümserken. Gözlerimi devirdim. "Öyle birşey yok ve evimden git!"

------------

Naber? Ben bok gibiyim... Offf okullar açılınca başka bir sınıfa geçeceğim ve arkadaşlarımdan ayrılacağım

Bu bölüm, bayramını yüz yüze kutlayacağım sevdiğim arkadaşım  -okuruma- için atıyorum normalde yarın atıcaktımm

Bayramınız kutlu olsunnn. 💸🍬

Solitude//BxB//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin