18- Delir!

44 1 0
                                    

Görevimin başına gelip bölümü yazmaya başladım! 🫡

Qmina koyayım yaşadığım şiiri unutum!
---

Yazarın anlatımdan...

Bora, uyumaya çalışırken Efe ise yaraların temizlemeyi bitirmişti. Pansuman yapacaktı. Daha sonra, çocuğu yatağa yatırmayı düşünüyordu. Efe, sadece onu görmeye gelmişti ama Bora yerde kan içinde bulmuştu. O an ne yapacağını şaşırsada hiçbir şey diyememiş, ona yardım etmişti. Korkudan hâlâ titreyen bedene baktı. Gözleri ister istemez çıplak bacaklarına kaydı. Ne kadar dokumak istesede bu isteğini rafa kaldırıp bakışını hızlıca çekti, onu rahatsız etmek istemiyordu.
Ne kadar güzel, diye düşünmeden edemedi, Efe. İlk tanıştıkları gün aklına geldi bu sefer.

"Garip bir günü ama bir o kadar güzeldi..."

Fısıltı ile söylediği sade sözleri Bora duymuştu ama anlamamıştı.

Yaklaşık yarım saat sonra Efe pansumanı yapmıştı ve küçük çocuğu yatağa yatırmış baş ucunda oturuyordu. Daha fazla oyalanmadan kıyafet getirmişti, küçük çocuğa. "Efe!" Ses tonunu hafifçe yükseltip küçük çocuk seslendi. Elinde ki kıyafetleri sandalyeye bırakıp çocuğa döndü. "Ben çok acıktım." Gülümseyip baş salladı ve çocuğun üstünde ki şortu çıkarmaya yeltendi. Küçük çocuk yavaşça doğruldu. Yüzü kızarmıştı. Elini dizlerinin arasına alıp başını eğdi. "Utandın mı sen?" Alayla karışık sorduğu soruyla Bora daha da utanırken Efe daha da yaklaşmıştı.

Efe'nin anlatımından...

Hafifçe kıkırdadım. Çok tatlı ve güzel gözüküyordu. Ayağı kalktım.

"Sen bilirsin, çabuk giyin. Ben yemek için bir şeyler hazırlıyayım."

Başımı sallayınca odadan çıkıp mutfağa indim. Her yer derli topluydu, temizdi. Çorba ve tatlı yapmak yeterli mi? Elimden en fazla bunlar gelir. Dolaptan çorba için malzemeleri çıkarıp tezgaha dizdim. Çorba pişerkende kek yapacağım. İlk önce soğan doğruyarak başlayıp yaklaşık 45 dakika içerisinde herşeyi tamamladım. Sıra tatlıda! Bora'ya bakmak için üst katta tekrar çıktım. Yatakta uzanmış öylece uyuyordu. Üstüne bir şey örtmeme gerek yok, zaten çok sıcak. Kapıyı örtüp tekrar aşağı indim. Mutlu mutlu keki yapmaya başladım. Bu ikisi ne kadar uyumlu bilemem ama yaptım işte, belki - az bir ihtimal veriyorum- sever. Açtığım şarkının yanında yemek yapmayı severim. Ancak müziği telefonun çalması ile bölündü. Telefonu masanın üzerinden alıp kimin aradığına baktım. Oğuz.

Neden aradı ki? Derin bir nefes alıp telefonu açtım. "Efe'm, yardım et. Yalvarırım."

"Ne diyorsun? Ne için aradın?"

"Sikeyim, dayak yedim ve ayağı kalkacak halim yok."

"Kaan'ı arasaydın!"

"Onunla tartıştık, olmaz. Bana yardım edebilecek tek kişi sensin."

"Sikeyim! Adres at."

Cevap vermesini beklemeden telefonu suratına kapatım. Anında mesaj geldi.

"Gay barı."

Bunun orada ne işi var! Sikeyim. Telefonu cebime atıp evden koşarak çıktım. Arabaya binip yüksek hızda atığı konuma gittim.

Yazardan devam...

(Evet, geçili oldu ama 'öyle olmadı daha güzel' olur dedim.)

Efe, Oğuz'un yanına giderken açık unuttuğu ocağın cezasını daha sonra ağır bir şekilde çekecekti. Sakinleşmeye çalışarak gidiyordu. Yani sadece deniyordu demek daha doğru olur. Kim bilebilir başına gelecekleri? Bora'yı tamamen unuttup çıktığı yolu bitirip barın önüne geldi. Etrafına bakınınca gördüğü manzara rezaleti. Yere oturmuş, elinde içki, yüzünde ve boynunda kırmızı ruj lekeleri, ıslanmış saçlar ile duruyordu. Efe, bu manzara karşısında yutkundu. Aşırı iyi gözüküyordu, Efe'nin bakış açısından öyleydi en azından. "Efe!" Oğuz onu fark eder etmez bağırmış ve eliyle gelmesini işaret etmişti. Koşarak yanına gitmiş, ağzını kapatmış ve etrafı kontrol etmişti, Efe. "Ne bağırıyorsun, salak?! Hani başın derteydi, yalancı!"

Solitude//BxB//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin