21- İçimde ki alev

30 1 0
                                    

Gözlerimi ateşe açmıştım. Sikeyim, çok sıcak! Kalbim göğsümde patlayacak gibi atıyordu. Beni taşıyan kişiye baktım. Emir'di ve gözlerini benden kaçırarak direkt karşıya bakıyordu. Sanki yüzündeki her çizgi endişesini ele veriyordu.

Beni kucağından yavaşça indirdi ve geri çekilip eline telefonu bir hızla aldı. Ellerinin titrediğini fark ettim, bu da korkusunu daha belirgin hale getiriyordu. Ben ise karşımda duran yangına dona kalmıştım. Alevler yükseliyor, mutfağı adeta yutuyordu. Evimde yangın var! Her şey gözümün önünde kül oluyordu.

Nefes almakta zorlanırken bahçeyi kontrol ettim. Oğuz ve Efe oradaydı. İkisinin burada ne işi var? Onların yüzlerindeki şaşkınlık ve korku, içinde bulunduğum durumu daha da gerçek hale getiriyordu. Ben nasıl bir olayın içerisindeyim?! İçimdeki panik ve çaresizlik giderek artıyordu.
"Bora!" Bana doğru bağıran Efe'ye baktım. Babam neredeydi? Kalbim göğsüme sığmazken tam kalbimin üzerine bir el yerleşti. Ve yine aynı kişiye ait bir elde belimi sardı. Hareketsiz durarak öylece Efe'ye baktım. Gözlerini arkamdaki kişiye -büyük ihtimalle Emir'e- gözlerini dikmiş, öldürecekmiş gibi bakıyordu. Beynim uyumuş gibiydi, son günlerde ne olduğunu bile anlıyamıyorum. "İtfaiyeyi aradım, birazdan gelir." Ona döndüm, aheste aheste. Usulca başımı salladım ve tekrar önüme döndüm. Ağlıyacak gibi hissediyordum. Aklımdan uçup gitmiş olan Barut'u hatırladım aniden.

"Barut... Ona ne oldu?" diye sordum, cevabı beklerken nefesimi tuttum. "İyi, evine bıraktık," dedi Emir. İçimdeki sıkıntıyı bastıramayarak önüme döndüm. Telefonun cebimde titreştiğini o an fark ettim. Arayan babamdı. Hiç konuşmak istemesem de buna mecburdum. Aramayı kabul ettiğim anda Emir telefonu elimden aldı, kulağına götürdü. Babam öyle yüksek sesle bağırıyordu ki, sesi bana kadar ulaşıyordu. Sonunda Emir de aynı sertlikle cevap verince ortamda bir sessizlik oluştu. Göğsüm sıkışırken boğazıma bir yumru oturdu.

Yanıma Efe'nin yaklaştığını fark ettiğimde, elini sırtıma koyup okşadı. Hafifçe geri çekildim. İstemiyorum, hem de hiç. Emir babamla konuşurken, birkaç dakika sonra uzaktan siren sesleri duyuldu. Korkuyla titriyor, neredeyse ağlayacaktım. Babam çok kızacaktı... Emir, bir anda sinirlenip telefonu kapattı ve bana geri verdi, sonra beni Efe'den uzaklaştırdı. Bugünün bitmesini diliyordum, lütfen. İtfaiye sonunda geldiğinde, gözlerimi sildim, saçlarımı karıştırdım ve Emir'e döndüm.

Derin ve boğuk sesiyle "Endişelenme, her şeyi birlikte düzelteceğiz," dedi. Yavaşça başımı salladım. Umarım tüm sorunlar çabucak çözülür, çünkü artık buna gücüm yok.

---

İçeri girdiğimizde, harap olmuş mutfağa baktım. Emir, Efe ve Oğuz'u göndermişti. "Nasıl düzelteceğiz ki?" dedim, sesim çocuksu bir tınıyla titredi. "Ustaları çağırabiliriz ya da kendimiz yaparız," dedi Emir. Başımı salladım. Babam yakında gelirdi, sanırım. "Bilmiyorum..." dedim umutsuzca, gözlerim doldu ve yanaklarımdan aşağı yaşlar süzüldü.
Sadece 2 günde çok şey yaşamıştım ve biraz dinlenmek istiyordum. Yine çocuksu bir tınıyla titreyen sesim ile konuştum. "Emir."

"Efendim?" Endişeli çıkmıştı sesi çünkü ne yapacağını o bile bilmiyordu. "Burası nasıl yandı ki?" Ona dönerek söylediğim şeylere başını varla yok arasında salladı. Bitmek bilmeyen olaylar yüzünden sadece mutfak değil, bizde harap olmuş ve ateşle beraber kül olmuştuk. Oluşan sessizlikten sonra mutfağa tamamen girdim. Tüm duvarlar neredeyse siyah ile kaplanmış, beyaz olan yerler çok az kalmıştı. Kötülüğün içinde ki iylik gibi bir hissiyat uyandı içimde. Bir çok şeyi merak edip araştırdığım için aklıma gelmiş olmalı diyerekten kestirip attım bu düşünceyi. "Bir yerden başlamak gerek." Dedi cesaret veren sesi ile.

"Nasıl başlıyacağız ki?"

"İlk önce yanmış eşyaları alacağız, kullanılmayacak olanları atacağız. Daha sonra tekrardan bir kaç usta ile mutfak için tasarım yapacağız ve yeni eşyaları belirleyeceğiz. Doğru, çok uzun sürer ve babanın burayı böyle görmesi muhtemel."

Kurduğu uzun cümleyi tamamen kavramış ve başımı olumlu anlamda sallamıştım. Nasıl olucağını hâlâ bilmesemde yardım etmem gerekiyor. Babam burayı böyle görürse, geçireceği sinir krizini düşünmek bile istemiyorum.

Akşam oluyordu aheste aheste.
Uzun, yorucu bir gündü ve ayakta zor duruyordum. Evin dışı bile zarar görmüştü, mutfaktaki yanan çiçeklerim de buna dahil. Neden böyle bir yerde doğdum ki? Neden böyle bir hayatta yaşamak zorundayım? Kapının çalması ile yutkundum. "Ben kapıya bakacağım."
Dedim, içime kaçmış sesim ile. "Ben bakarım" dediği gibi kapıyı açmaya gitti Emir. Sesler azda olsa geliyordu ancak boğuktu. "Emir? Oğlum, burada ne işin var?" Kim olduğunu kestirememiştim ama büyük ihtimalle babamdı. "Nasıl söylenir bilmiyorum ama mutfak yanmış." Diye karşılık verdi Emir. Kızmaması için dualar ederken bir yandan da içime ağlıyordum. Aniden hızlanan adımlar burayı buldu ve ben nefesimi tuttum. "Ne oldu burada?!"

"Baba... Bende bilmiyorum..." Ağzımı açmakta bile zorlanırken Emir, elini omzuma atıp beni kenara çekerek babamdan uzaklaştırdı. "Bakın, Efe burada yemek yaparken acil işi çıktığı için buradan yemeği unutup gitmiş." Dedi ve soluklandı. "Ondan sonra olan diğer oldu."

Acil dediği iş, Oğuz'du.

Biraz kırıcı olsada şimdi bunu düşünme zamanı değil. Babam babaşını hızla sallerken eli ile sakalını sıvazladı. "Efe'nin burada ne işi vardı? Bora! Sen evde değil miydin?" Son cümlede bağırınca Emir beni tamamen arkasına aldı. Ellerim boş kalmasını istemediğim için ise ceketine tutunup ellerimin içinde kıstırdım. "Sakinleş." Daha da güvende hissederken tartışma büyüyordu ve bu durum karşısında metenatli olmak oldukça güç! Elim ile Emir'in ceketini çekiştirdim, tartışmanın büyümesi iyi olmazdı ve korkuyordum. Benden daha uzun ve yapılıydı. Başımı onun sırtına yasladım ve başka şeyler düşünmeye çalıştım. Efe ve Oğuz! Şimdi neredeler ki? Ne yapıyorlar? Ben, Efe ile mutluydum ama olayların buraya kadar geliceğini hiç düşünmezdim. "Bağırma!" Diyen derin ses ile aniden irkildim ve geri çekildim. Ağzımdan tiz bir ses çıkmıştı. Titriyen ellerimle ağzımı kapattım, sesimi baskıladım. Emir aniden arkasını dönüp beni kontrol edene kadar. Hızla yanıma gelip ellerimi indirdi. "Tamam, güzelim, geçti."

Bir elini belime, diğer elini sırtımın üzerinden enseme götürüp beni kendine bastırdı. İki elim ile ceketin altından onun beline sarıldım. Yapılı vücudu kendini bana belli ederken sertçe yutkundum. Geçte olsa, varla yok arasında başımı usulca salladım ve daha sıkıcı sarıldım. "Özür dilerim..." Sessizce fısıldarken gözlerim dolmuştu. Sımsıkı yumdum gözlerimi.

---

Bok gibi bir gün, bok gibi bir bölüm, bok gibi bir aile!

Bölüm yine kısa ama ne yapayım? Ne heves bıraktılar ne de istek. Siktiğimin hayattı! Neyse...
Görüşürüz

Yani umarım.

| Siyonq sundu! |

Solitude//BxB//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin