19- Rüzgar

30 1 0
                                    

Lisa'nın rockstar şarkısına Stream kasarken hikaye yazdım⭐🤟🏻

---

Elim titriyordu. Hemde deli gibi, nasıl yapacağım, nasıl adamı öldüreceğim?

.

.

.

Derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım ama nafile. Kendi aklımca hareket ediyordum ve yaptıklarım çok yanlıştı. Ne yapacağım? Bilmiyorum! "Şşşt, çocuk!" Duvarın arkasından olayı izlerken duyduğum ses ile irkilip hızla önüme döndüm. Niye geldim ki?! Yerimde buz gibi duruyor, hareket etmemeye çalışıyordum ama her yerim  titriyordu. Histerik bir gülüş duydum.
Ve daha sonrasında söylenen söz.

"Saklambaç bitti, yakalandın ve ölüm vakti."

Saklambaç bitti, yakalandın ve ölüm vakti.

.

.

.

Kapının uzağında durmuş içeri girip girmemeyi düşünüyordum. Telefondan saate son kez bakıp en karanlık olduğunu düşündüğüm tarafa geçtim. Kapıdan geçecek kadar aptal değildim, bahçe kapısında kimse yoktu ama duvarın arkasında vardı... Duvarda ki delik sağ olsun, bahçeyi görebiliyordum. Bahçe dediğim yere bir tane daha ev yapılır. Bu kadar büyük bir yerden geçmeye çalışmak... Aptalık.

Duvarın etrafında dolaşıp yan tarafa geldim. Önümde büyük bir ağaç vardı, saklanmam daha kolay olur. Duvar yüksek olmasına rağmen biraz uzakta ki taşı alıp duvarın dibine koyup üstüne çıktım. Duvar pürüzlü olduğu için biraz da olsa rahat bir şekilde diğer tarafa geçtim. Sessiz olmak için büyük bir özen gösterirken gördüğüm pencere ile gülümsedim. Koşar adamlarla pencerenin yanına geldim ve tek seferde içeri girdim. Karanlık, küçük ve tozlu bir oda. İçeri girer girmez eğildim, çıkacak kapı aradım. İki kapı vardı. Bir odada neden iki kapı vardır ki?! Biri önümde, diğeri hemen sol tarafımdaydı. Sol kapıyı açtım. Çok küçük, sadece tuvalet vardı. Herşey aşırı tozlu, kirliydi ve ayrıca yıktık döküktü... Hızlıca bir göz gezdirdim ve kapıyı kapattım. Çok kötü kokuyordu. Tekrar içeriye döndüm ve eğildim. Oda da sadece bir masa vardı ve üstü beyaz -kanlı- vardı. Hiçbir yere dokunmadan masanın fotoğrafını çektim. Tuvaletin fotoğrafını çekmeyeceğim. Ayın yansıması pencereden tam karşıma düşmüştü. Çok güzel gözüküyordu. Bununda fotoğrafını çektim. Yavaşça kapıya yöneldim ve kapının deliğinden içeriye baktım. Kimse yoktu, yani sanırım yoktu. Umarım yoktur. Kapıyı yavaşça açtım ve karşı duvara hızlı adımlarla sığındım. Merdiveni, kapıyı açtığımda an görmüştüm zaten. Ayağı kalkıp duvarın kirli olup olmamasını umursamadan ona sürtünerek duvarı aştım. Burası soğuktu ve şehirden oldukça uzaktı. Üstümde ki kıyafetler ince olduğu için azda olsa üşümüştüm. Kaçıncı kez olduğunu bilmiyordum ama tekrar yutkundum. Merdivene gelince üst katta yöneldim. Merdiven hem aşağı, hemde yukarı çıkıyordu. İlk katı geçip uzun koridordan başımı çıkardım. Ev desem ev değil, fabrika desem fabrika değil, sığınmak için yapılmış gibiydi. Sikeyim böyle işi!

Bir kaç asker vardı, daha fazla bakmadan merdivenlere tekra yöneldim.  Kalbim deli gibi atıyordu, ne yapacağım şimdi? Yanımda para da getirmedim ama yine de gelmiştim. Bir üst kata çıkacakken aniden başımın arkasında hissettiğim ağırlık ile durdum. "Adın ne?"
Cevap vermedim. Daha yüksek sesle dediğini tekrarladı. "Adın ne?!" Yutkundum. "Bora." Titrek bir sesle, kekeliyerek söylemiştim. Korktuğumu bu denli göstermem yanlıştı. "Arkanı dön."
Yutkunup yavaşça arkamı döndüm. Karşımda esmer tenli bir adam vardı, gözleri ise kahverengiydi. Sadece gözlerini ve göz çevresini görebiliyordum, yüzü tamamen siyah bir kumaş ile kapalıydı. "Neden burdasın?" Sesi daha yumuşaktı az önce ki sese nazaran. Sesimi çıkarmadım. "Cevap ver!" Sesini tekrar yükselti. Gözlerimi onun gözlerinden ayıramıyordum. Güçlükle konuştum. "Bilmiyorum." Dedim. Adamın tekrar derin sesini duydum. "Sikeyim. Önüme geç ve yürü."

Solitude//BxB//Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin