Bir, iki, üç...
Hatırla.
Dört, beş, altı...
Unutma. Canını en çok yakacak insanların tanıdık yabancılar olduğunu asla unutma.
Uzun tırnaklarım avuç içlerime küçük sıyrıklar bırakırken bakışlarımı ondan uzak tutmaya çalışıyordum ancak bu imkansızdı. Kampüsün en kalabalık kafelerinden birinde en iyi köşede oturuyordu. Yanındaki arkadaşlarıyla konuştukları bir şeylere kahkaha atarken önüme itelenen kahve bardağı ile bakışlarımı başka bir yere çevirdim. Avuçlarımı sıcak kahve bardağına dayadığımda uzun tırnaklarımın tenime çektirdiği eziyet bitmişti.
"Balın," dedi bölümümdeki tek arkadaşım ve kendini karşımdaki sandalyeye bıraktı. "Yine nereye daldın sen?"
Gökçe, bölümümdeki tek arkadaşımdı. Onunla hazırlıktan beri tanışıyorduk ve muhtemelen mezun olana kadar da bu tanışıklığı devam ettirecektik.
"Öyle," diye mırıldandım ve bakışlarımı kahve bardağıma diktim. "Kahve için teşekkürler."
"Dürüstlüğün için de!" dedi Gökçe ve bakışlarını az önce baktığım yere yöneltti. "Ona mı bakıyordun?"
Sessiz kalarak kahvemden bir yudum aldığımda "Nefret ediyorum ondan." diyerek bana döndü Gökçe. Önüne düşen kıvırcık perçemlerini kulaklarının arkasına itelemişti. "Seni bu hale getirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edebildiği için nefret ediyorum."
"Beni bu hale ben getirdim." dedim. Bakışlarım hala ona doğru çekiliyordu ama bunu yapmamak için kendi içimde fazlasıyla zorlu bir savaş veriyordum. "Onun eline ipleri ben verdim Gökçe. O hayatına devam etmeyi seçerken ben takılı kalmayı seçtim."
"Deme böyle," dedi Gökçe ellerimi masanın üzerinden yakalayıp avuçlarının içine alırken. "Onun yüzünden kendine küsme Balın. Kimseyi bırakmadın ondan sonra etrafında. Kendini bile. Yapma bunu."
Gökçe'nin sözlerinin doğruluğu kalp atışlarımı hızlandırırken dudaklarımı birbirine bastırdım. "Atlatacağım ben de." dedim tek arkadaşıma güven vermeye çalışırken. O, hayatımdayken etrafımda birçok insan vardı ancak O'nun hayatımdan gitmesi ile diğer insanların da beni çok umursamadığının farkına varmış ve kendimi kendimle bırakmıştım. Gökçe ise her şeye rağmen hala yanımdaydı ve ondan nefret etme işini benimle bölüşüyordu.
"Atlatacaksın zaten bebeğim." dedi Gökçe ve önündeki kahvesinden bir yudum aldı. "Hadi başka bir şeyler konuşalım. Tadımızı tuzumuzu kaçırdı aptal çocuk."
"Konuşalım." dedim ve tebessüm ettim ancak bakışlarım tekrar ona kaymıştı. Bana hiçbir açıklama yapmadan bazı şeylere son verdiğinde tüm her şeyimin elimden kayıp gittiğini hissetmiştim çünkü öyleydi. Aramızdaki engellerden önce benim kurtulmamı beklediğinde bunu hiç üstelememiş ve tüm cesaretimi kullanmıştım ama o bunu yapmamıştı. Bana hiçbir şey söylemeden hayatımdan çıkıp gittiğinde arkasından kapıyı kilitlememe bile izin vermemişti. Kapıyı benim üzerime kendisi kilitlemişti.
Okyanusların sadece mavi olamayacağını haykıran o acı kahve gözleri, ona bakan gözlerimi yakaladığında hızla kafamı çevirmiştim ancak beni yakaladığına emindim. Bakışları saniyeler bile sürmeden benden ayrıldığında içimde bir şeyler kırılmıştı.
Tabi ya, dedi o içimdeki acımasız ses. Bir dikenden farkın yok onun gözünde. Ne kadar güzel olursan ol koparmayacağı o çiçeksin. Ne kadar susamış olursa olsun içmeyeceği o su.
Vücudumu bir soğuk kapladığında kahvemden bir yudum aldım. Gökçe karşımda bir şeyler anlatmaya ve telefonundan resimler göstermeye devam ederken tek yaptığım onaylayan mırıltılılar çıkarmak ve kafa sallamaktı ancak dinlemiyordum. Dinleyemiyordum.
Hissettiğim soğuğun üzerime giyeceğim bir ceketle yok olacağını düşünmüyordum ancak onun parmaklarımda yarattığı ufacık dokunuşların tüm vücudumu ısıya boğacağını biliyordum.
Ve böylesine etkisi olan birinin ömrüm boyunca benden uzak duracağını bilmek tüm zihnimi ele geçiriyor, sadece onu dinlememi sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ocean eyes
Teen Fictionyourbiggesthater: Senden nefret ediyorum yourbiggesthater: O okyanusları andıran kahvelerinden yourbiggesthater: Her gözümü kapadığımda o karanlığın içinde beliren simandan yourbiggesthater: Ama biliyor musun, en çok da kendimden nefret ediyorum yo...