chapter 20

85 8 1
                                    

"Tekrar aramıza döndüğüne gerçekten çok sevindik Balın."

Kendimi kalabalık bir arkadaş grubunun içinde bulduğumda göz altlarım kapatıcımın kapatamayacağı kadar çökük, dudaklarım herhangi bir nemlendiricinin canlandıramayacağı kadar solgundu. Onunla konuşmuyordum ama onunla konuştuğum günlerde hissettiğim hislerden çok farklı, daha can acıtıcı hisler hissediyordum. İlk vedasında onun ellerinin arasına sadece kalbimi bırakmışken şimdi ruhumu da söküp almıştı benden. Yatağımdan ayrılamadan sadece ağladığım o gün, Gökçe önce anlattığım her şeyi dinlemiş sonra da yanımdan bir dakika olsun ayrılmamış ve yanımda kalmıştı.

"Yapayalnızsın." diye çığlıklar atan içimdeki o düşmana "Ben burdayım." dercesine bana sıkı sıkı sarılmıştı.

Artık gözyaşlarımın tükendiğini hissettiğimde "Bitti artık." diye fısıldamıştı. "Artık o gerçekten bitti Balın. Bundan sonra onun seni böyle etkilemesine izin vermeyeceğim. Adı geçmeyecek olduğum hiçbir yerde. Onun yüzünden arkadaşlarını yok saymayacaksın. Kendini dört duvar arasına tıkmayacaksın."

"Senin de." demişti titreyen sesini gizleyemezken. "Kurtarılmaya hakkın var."

Bakışlarını yüzümde tutarak benden bir cevap bekleyen Enes'in yüzüne baktığımda dudaklarımda hafifçe bir tebessüm oluşmuştu. "Ben de mutluyum." demiştim ancak içimdeki bana düşman olan o ses buna kahkaha atmıştı.

"Haftaya bovlinge gitsek ya?" dedi Gizem elindeki telefonu ortamızdaki masaya bıraktığında. Kıvırcık kahverengi saçlara sahipti. Gözleri eşsiz sayılabilecek kadar güzeldi.

"Aa, olabilir aslında." dedi Güney. O de elindeki telefonu masaya bırakmış ve eline karton bardağı almıştı.

"Olabilir mi?" diye anında yükseldi Gizem ve oturduğu yerde biraz yan dönüp yüzünü Güney'e döndü. "Geçen sefer takımlar eşit bölünmez, olmaz falan dediniz. Artık sekiz kişiyiz işte tam olduk. Ne demek olabilir?"

"Bu da var ya..." dedi Enes bana döndüğünde. "Güzel oynuyor diye kaç haftadan beri bovling planı yapmaya çalışıyor."

"Gideriz ya." dedi Gökçe. "Hepimizin uygun olduğu bir akşam gidelim. Hatta hafta sonu uygun musunuz?"

"Uygunlar!" diyerek yerinden fırladı Gizem. "Uygun olmayan da uydursun. Harika geçecek. Takımlı oynuyoruz." Ellerini havaya doğru birleştirdiğinde gülümsedi. "Takımların bir kaptanı ben olabilir miyim?"

"Oldun zaten." diye mırıldandı Güney ve eline telefonunu aldı. "Diğer kaptanı da Onur yapalım."

Gözleri kafenin içinde dolaşan Onur adının geçmesiyle "Hı," diye şaşırmış bir ses çıkarttığında "Kaptan diyorum." dedi Güney. "Sen ol."

"Ben gemide çalışmayacağım ya." dedi Onur aşırı alakasız bir şekilde. "Kaptanlık için ayrı okul var."

"Lavuğa bak ya." dedi Güney sırıtırken. "Oğlum bölümüne bir şey demedim. Plan yapıyoruz burada. Azıcık bizi dinle be!"

"Tamam ben tamamım." dedi Onur. "Yapın."

"Ben hemen seçiyorum kendi takımındakileri..." diyerek tekrar heyecanlı bir şekilde konuştuğunda Gizem, "Diğer kaptanın seçeceği yok." dedi Güney. "O yüzden el atıyorum ve kendimi kaptan ilan ediyorum."

Yanımdaki Enes alkışlamaya başladığında kollarını fazla kaldırmıştı. "Helal benim kardeşime." Alkışlamayı bitirdiğinde ise tek kolunu arkamdaki o çıkıntıya atmıştı.

"Ben Gökçe'yi alıyorum." diyerek peçetelerden birine kendisinin ve Gökçe'nin ismini yazdıktan sonra Gizem bakışlarını Güney'e yöneltti.

Güney "Kardeşimsiz olmaz, Enes." diyerek kendi adının yanına Enes'in adını yazdırdığında Enes kenarda duran elini önce kalbine götürmüş sonra da elini Güney'e doğru uzatmıştı.

Gizem kollarını bağlayarak Güney'e doğru döndüğünde "Umut." dedi. Güney Gizem'e bakmadan bakışlarını bana çevirdiğinde "Balın." dedi ve ismimi kendi isminin yanına ekledi.

Gizem güldüğünde "Doğa." dedi. "Onur da size kaldı yani Güney'ciğim."

"İyi ki kaldı diğer kardeşim." diyerek Güney de yapmacık bir gülümseme sergilediğinde "Yenilgiye hazır olun." diye ekledi.

"Önce bir bovling salonundan rezervasyon yaptırsanıza siz." diyen Çiçek eliyle saçını düzelttiğinde devam etti. "Yoksa yenilgi falan olmayacak. Sahilde şişe falan devireceğiz."

Yanımda duran Enes'in kıkırdaması ile anlık olarak ben de kıkırdadığımda kafenin kapısındaki zil kapının hareket etmesi ile çaldı.

O kahve gözleri ilk başta dikkatimi çekerek beni ona bakmaya zorladığında siyahlara bürünmüş bedeninde bakışlarım dolaştı. Kolunun altında duran o kız koca gülümsemesiyle bakışlarını ona yükselttiğinde Emrin'in keskin çene hatlarıyla karşılaşmıştı.

Derin kahveleri önce gözlerime çarptığında sonra yanımdaki bedene kaydı.

Ve anında bakışlarını bu taraftan çekip kafenin diğer tarafına doğru yürümeye başladı.

Sadece sırtını görmeye devam ederken Emrin, diye geçirdim içimden. En ölümcül hastalıktan betersin.

Bugün, diye ekledim kalbimin acısını yok saymaya çalışırken. Beni kaybetmeye çoktan razı olan sen için savaşmaktan vazgeçiyorum.

ocean eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin