chapter 25

79 10 1
                                    

Tamamen ayağa kalkabilmek için belki de son defa düşmek gerekir.

Bir kez daha, belki de.

Emrin'i sahil kenarında bırakıp yurda geri döndüğümde her şeyin artık iyi olacağını olan inancım sadece kırılmakla kalmamış, yok olmuştu. Yatağımın içine girip ağlayarak uykuya daldığımda saat kaçtı hatırlamıyordum ancak uyandığımda çoktan bir sonraki güne geçmiştik.

Bilgisayarımdan annemlerle konuşup telefonumun kırıldığını ve tamir edilemeyeceğini haber verdiğimde yenisini almam için bir miktar parayı banka hesabıma yollamışlardı. Hiçbir şeyi bilmeyen, benden çok uzakta olan ailemle bir saati bile bulmayan bir konuşma yapmak beni biraz olsun iyi hissettirdiğinde yatağımdan çıkmış ve telefon almak için hazırlanmaya başlamıştım.

Emrin ve Gökçe'nin arasında geçen konuşmanın ne olduğunu bilmiyordum ancak bildiğim bir şey varsa o da Gökçe'nin bazı şeyleri Emrin'e anlattığıydı. Senenin başından beri görmemeye çalıştığım, umursamazlık gösterdiğim biri vardı ve bu asla yok sayılacak gibi bir şey değildi. Taciz seviyesinde, psikolojimi alt üst edecek seviyedeydi ve kimseye söyleyemiyordum, Gökçe dışında. Emrin'e bile söyleyememiş ama bir gece Gökçe'ye dökülmüştüm.

Ve o da benim gibi bir gece de Emrin'e dökülmüştü.

Emrin'in o gün karşımıza çıkması ile Gökçe'nin yüzüne vuran endişe ve göz yaşlarının nedenini anlamamak zor değildi. Parçalar yerine oturduklarında bende bıraktıkları etki mide bulantısından ibaretti.

Onun bunu kötü bir amaçla yaptığını düşünmüyordum ama kırılmıştım. Kendimi zor açtığım bir konunun belki de bir sinir krizi anında kolayca anlatılması kendimi kötü hissettirmişti.

Kırılan telefonumla aynı model olan telefonu alarak yurduma geri döndüğümde odamın kapısının önünde oturan Gökçe'yi görmeyi beklemiyordum. Çok yorgun gözüküyordu.

Onu gördüğüm anda dudaklarımdan dökülen ismi ile bakışları bana döndüğünde hızlandım ve yerden kalkması için ellerimi ona uzattım. Oturduğu yerden kalktığında hızla boynuma sarılmıştı.

"Gökçe," diyerek tekrar ona seslendiğimde "Özür dilerim." dedi hızla. "Özür dilerim Balın. Bir sinir anında böyle her şeyi söylememeliydim. Sen kendini zor açmışken ben bu kadar-"

"Sorun değil." diyerek bedenlerimizi birbirinden uzaklaştırıp gözünün içine baktığımda kendimi tekrarladım. "Sorun değil Gökçe."

"Arkadaşlığımızın zarar görmesini istemiyorum."

Kaşlarımı çatarak Gökçe'ye baktığımda "Arkadaşlığımız zarar görmeyecek." dedim. Dolu gözleri dikkatimi çektiğimde "Ağlama Gökçe." dedim. Elim çantamın içine daldığında odamın anahtarını arıyordum. "Ağlama, içeriye geçelim."

Odamın kapısını açıp içeriye geçtiğimizde üstümdeki şeyleri bir kenara çıkarttım ve telefonumun kutusunu da masamın üzerine bıraktım. Ayağımdaki ayakkabıları da bir kenara çıkartırken Gökçe de üzerindeki ceketini çıkarmış ve kenara bırakmıştı.

Kendimi yatağıma bıraktığımda o da çalışma masamın sandalyesine oturmuştu. Öylece bana bakmaya başladığında "Özür dilerim." dedi tekrardan. "Ben gerçekten kendimi yaptığım şey yüzünden kötü hissediyorum. Sen sessiz kalmaya karar vermişken ben gidip her şeyi Emrin'e kusmamalıydım. Bu hakkım olan bir şey değildi."

Nefes aldığımda ve bir süre düşündüğümde "Zaten," diye mırıldandım. "Bir gün bir şekilde yüzleşeceğimizi biliyordum Gökçe."

"Ama o sabah." diye devam ettiğimde tekrar o anın içine ışınlanmıştım sanki. "Her şeyin gerçekten de bittiğini düşünmüştüm."

Gökçe'ye bakıp zoraki bir şekilde gülümsediğimde oturduğu yerden kalktı ve kollarını bedenime sardı. "Bana ne dedi biliyor musun?" diye mırıldandım. Bu kadar acımasız olduğu için ondan nefret etmeliydim.

"Neden seni yalnız bırakmama neden oldun, diye sordu bana." dedim arkadaşımla hala birbirimize sıkı sıkı sarılırken. "Yine suçlu ben oldum."

"O aptalın," diyerek bana baktığında bir süre durdu ve bir şeyler düşündü Gökçe. "Hiçbir şey bilmiyor." dediğinde yüzü öfkeyle kızarmıştı.

"O aptal, senin onu aldattığını düşünüyor."

günün enerjisizliği beni mahvetti.

ocean eyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin